.

.
.

9 Ekim 2024 Çarşamba

EKİM'DE BİR GÜN / 9 EKİM

Güç bela atlattığım gribin yadigarı tansiyon dalgalanmaları yaşarken dün gece de dişim su koyuverdi. Baktım ağrının geçeceği yok, randevu aldım kız kardeş aracılığı ile diş hekiminden, bu sabah saat 10.00 için. Ayrancı civarına gidecektim o yüzden erken çıktım yola, Kızılay'a kadar yürüdüm. Ev yemekleri yapan beşibiryerdeli teyze bu yıl beşibiyerdeleri çıkarmış, mutfakta öğlen hazırlığı yapıp dururdu. Yanındaki nargilecinin önünden geçerken burnumu tıkadım, kokusu alerjimi tetikliyor, dükkanın minik Şivava'sı "Hev hev" etti ardımdan. Şahane ürünler yapan bir pastaneyken kıraathaneye evrilen mekanda belli ki evinden çayını acele içip kahveye koşturan bir adam sabah gazetelerini kıraat ediyordu. Herkeste bir telaş, yüzler asık, görüntüler mutsuz, arabalar cayır cayır. Gökkçek'in Mithatpaşa'ya diktiği lenduha üst geçit kaldırıldıktan sonra güya yaya geçidi yapıldı ama ipleyen yok, kendinizi yola atmazsanız hiçbiri durma arzusu göstermiyor. Karşıya sağ salim ulaştığım her seferinde "Şükür, ezilmedik" diyorum. Gözlemecilerin, kebapçıların, çiğköftecilerin arasından geçip polislerin karargah kurduğu Yüksel'e dalıyorum. Gençliğimin kitapçılarının, dekorasyon mağazalarının, ayakkabıcılarının yerini telefoncular, takıcılar, simit cafeler, insanın iştahını kaçıran lokantalar almış. Karşımdan gelen iki genç kız uzun süredir atıl duran ama bir süredir bir giyim mağazası için inşaat ve düzenleme çalışmaları yapılan binaya girmeye niyet ettiler. Kapıda sabah çaylarını içen ustalar, "İş başvurusu mu yapacaksınız?" dediler. Kızlar yanlış yere girdiklerini fark edince kocaman kahkahalar atıp birbirlerini dürtükleyerek önüm sıra yürüyüp gittiler.

Metro girişine gelince duraksadım, alttan mı, üstten mi ulaşsam menzilime diye, sonra Güvenpark'ta düzenleme çalışmaları olduğunu, geniş bir alanın perdeyle kapatıldığını hatırlayınca yaya geçidine yöneldim. Beni diş hekimine götürecek minibüs dolmak üzereydi, hemen atladım. Hareket ettiğinde sol tarafımda bir takırtı oldu, bir yere mi çarptık acaba diye bakındım ama bir şey göremedim. Meğer arkamdaki adam telefonunu düşürmüş yere. Bir süre arandı, bulamadı. Kalktım, benim koltuğun altına bakmasını da sağladım ama orada da yoktu. Sonra yanındaki yolcuya numarasını söyleyip aramasını istedi, zil sesini takip ederek ve bin güçlükle koltuğun daracık altından çıkarmayı başardı. Telefon bu, bir lira değil sonuçta, kalsın, ne olacak denilmez 😀

Yol boyu neden daha yüksekte olan Ayrancı'ya "Aşağı Ayrancı", aşağıda olanına "Yukarı Ayrancı" dendiğini çözmeye çalıştım ama bu sorunsala çoğu kişi gibi ben de çözüm getiremedim. İnince buluştuğumuz kız kardeş de getiremedi. Bırak dağınık kalsın diyerek diş kliniğinden içeri girdik, galoşlandık, bilgilerimizi girdik sonra çok sempatik bir genç adam olan diş hekimi geldi, muayene ettikten sonra ağrıya sebep bulamasa da panoramik röntgene gönderdi. Başımın etrafında melodimsi bir sesle dönen alet "Dizi dizi inciyim/Güzellikte birinciyim" tekerlemesine çocukken bile layık olmayan dişlerimin içyüzünü ortaya serdi. Röntgende de çürük görülmedi. Diş eti hassasiyeti, plak ve diş sıkma durumuna bağlandı. Gece dişliği ya da botoks önerdi, ikisini de almayım dedim, hassasiyet için diş macunu kullanarak bir süre denemeye karar vererek ayrıldık muayenehaneden.

Sonra kız kardeşle pekçok lafın belini kırarak, derin magazinel sohbetler yaparak (çünkü kendisi bu aralar bir kitap hazırlığı için arşiv batağına gömülmüş durumda) 365 Alışveriş Merkezi'ne kadar yürüdük. Kahve Dünyası'na yorgun ve sıcaklamış bedenlerimizi yerleştirip kahvelerimizi lüplettik. Diziler üzerine ahkam kesip TV'de seyre değer dizi kalmadığına, izlediğimiz iki diziyle-Kızılcık Şerbeti ve Bahar-ile de tüm ilişkilerimizi kesmeye karar verdik. Arkamızdaki kolejli olduklarını laf arasına sıkıştıran oldukça yaşlı iki hanım da dizilerden söz ediyordu, onlar psikiyatr bir kadının senaryolarından bahsedip etik dışı olduğundan konuşurken biz kalktık. Kız kardeş beni minibüse bindirip evine doğru yola düştü. Ben de evimin durağında inip bu yaz ikinci kez kullandığım merdivenlerden tıkır mıkır aşağı doğru yollandım. Sonbahar çirkin merdivenleri bile güzelleştiriyor kimi zaman...




3 yorum:

  1. Geçmiş olsun Leylakcığım, umarım diş hassasiyeti çabucak düzelir, tansiyon da tabii... :)

    YanıtlaSil
  2. Dişinizde ciddi bir sorun olmadığına sevindim, dilerim başka bir şeye gerek kalmadan uygun diş macunlarıyla hallolur öğretmenim.
    dün gece bahar beni de bunalttı. neydi o evlilik teklifi organizasyonuna anne-baba olarak iştirak etme merakları öyle? oldu mu bahar diye söylendim izlerken!
    sonbahar çok şık bir mevsim yahu :)

    YanıtlaSil
  3. Çok geçmiş olsun dişçi en büyük korkumdur. Dizileri seyretmiyorum ınternetten bloglarda önerilen dizileri seyrediyorum vakit geçirmek için. Bahar dizisini arkadaşlar çok methetmişti ama bakamadım. Hülya

    YanıtlaSil