.

.
.

16 Temmuz 2024 Salı

RAPOR / 16 TEMMUZ

Yaz tembellik getiriyor, oysa koltuğa yayılıp pineklediğim de yok, benimki yazma tembelliği. Görelim bakalım bir haftadır neler yapmışım, Ninem Korkut gelsin, boy boylasın, soy soylasın:

-Ağustos'ta yenilenecek MUBİ üyeliğime zam geldiğini duyunca eski filmlere sardım bu ara. 2007 yapımı, Ümit Ünal yönetmenliğinde "Ara", 1967 yapımı, Orhan Aksoy yönetmenliğinde "Samanyolu",  1962 yapımı, Alain Resnais yönetmenliğinde "Hiroshima Mon Amour"a ilaveten bir de 2023 tarihli, kızının çektiği Latif Demirci belgeseli: "O'nun Kalesinde". Ödediğimiz parayı çıkarmak lazım değil mi?

-Hep eski filmler mi izleyeceğiz, hep mi MUBİ'den izleyeceğiz, üstelik yürüme mesafesinde "Büyülü Fener" gibi bağımsız bir sinema varken. Geçen hafta kız kardeşle Zeki Demirkubuz'un son filmi "Hayat"ı seyrettik minare merdiveni gibi çık çık bitmeyen en üst kattaki salonlardan birinde. Oyuncular iyiydi, hatta yan rollerdekiler daha da iyiydi. Bazı aklımızın almadığı zamansal aksaklıklar olsa da film de iyiydi. Pandemi döneminde çekildiği oyuncuların ve geri plandaki halkın yüzündeki maskelerden belliydi. Belli olmasa daha uygun olacaktı, zira adam vurmaktan hapse giren kahramanımız pandemi bitmeden nasıl hapisten çıkıp, evlenip neredeyse çoluk çocuğa karıştı, pek mantığımız almadı. "O kadar kusur kadı kızında da olur" dedik sineye çektik, çekmesek ne yapacağız zaten. Bir festival sonrası söyleşisinde filmde mantığıma ters gelen bir durumu yönetmene söylediğimde "Sinema polisi misiniz hamfendi?" diyerek sinirlenmişti. Gelgelelim bir bilene sormaktansa "izleyici nasılsa anlamaz" mantığıyla seyredeni hafif alan bu tarz aksamalar beni rahatsız ediyor. Oh, burada bari içimi dökeyim 😂 

-Geçen hafta ortası kuğuları ziyaret için Kuğulu Park'a gittik Umut Beyefendi ile, lakin kuğulardan ziyade sularla ilgilendi kendisi. Aksi gibi kesmişlerdi suları, neyse ki biz oradayken saldılar da çocuğumun hevesi kursağında kalmadı. Siyah kuğuların nüfusu artmış ben görmeyeli, beyazlarınkiyse azalmış. Ankara'mızın en değişmeyen mekanında vakit geçirdik biraz. Birkaç yıl önce saçma sapan budanan ağaçlar yine göğe uzanmış, sevindim görünce.


-Ankara'da bazı semtler hâlâ eski güzelliğini ve yeşilliğini koruyor. Henüz rantsal dönüşüme uğramamış güzelim Ankara apartmanlarının bahçelerinde gül mevsimi bitse de başka bitkiler yemyeşil. Umut aşağıdakilere "Yenmeyen Bluberi" diyor 😊



Bu sarılar ve aşağıdaki, bizim caddenin iki tarafında uzanan akasyalar bu ara yerlere çiçek petalinden halılar sermekteler. Sokaklara sermekle kalsa iyi, en ufak esintiyle evlerin içine de doluyorlar. 

Her seferinde bana elektrik süpürgesi açtırsa, olur olmaz yerlerden, bazen saçlarımdan çıksa da 1973'te  taşındığımızda  henüz insan boyunda olan akasya ağaçları bu civarın alamet-i farikası. Varsın üzerimize yağan çiçek olsun. Ne zaman baksam Orhan Veli Kanık'ın, Bora Ebeoğlu'nun da seslendirdiği şarkısıyla "Mahallemdeki Akşamlar" şiirini anımsatan canım ağaçlar onlar:

Kımıldanır mahallemin daralan ruhu
Basma perdelerimde gün batarken
Atıp saatler süren uykusunu
Odama uzanır akasyam pencereden
Kırmızı uzak damlarda bir serinleme
Uyanır gündüz uykusundan evler
Kapılarda işleri ellerinde
Kadınlar giyinip kocalarını bekler
İyi insanların ruhudur yakınlaşır
Takunya sesleri gelir evlerden
Yalnız bu dem rahat bir dünya taşır
Bin mihnet dolu kafasında yorgun beden
Her şeyin geliş saatidir akşam
Mahallede ömürler akşamüstü başlar
Hepsi burda buluşmaya gelir akşam
Başka dünyalardan ayaklar, başlar...


-Güllerin mevsimi geçmiş dedim ama bazıları inatla açmaya devam, hem de en olmayacak yerlerde, bir AVM'nin beton kaplı otoparkının kıyısındaki kurumuş toprak bile yetiyor:


-Ankara günbatımları denizin yokluğunu giderme konusunda usta, öyle güzelleşiyor ki bulutlar bakmaya doyamıyorsunuz. Hiçbir makine de o renkleri tam aksettiremiyor:


-Ve gelelim okuma durumuma, bu ayı tuğla boyutlu kitaplara ayırmıştım. Önce "Evlilik Portresi", sonra "Kanada". "Evlilik Portresi" de güzeldi ama "Kanada"nın her sayfası tam anlamıyla edebi bir keyif sundu bana. 500 küsur sayfalık hacmine bakmayıp okuyun derim. Ve "Kanada" biter bitmez gelmiş geçmiş en sevdiğim yazarlardan birinin, Isabel Allende'nin son kitabına başladım: "Ruhumun Kadınları". Kurgu dışı bir kitap bu diğerlerinin aksine. Hayatına girmiş ve iz bırakmış kadınları anlatmış Allende burada, hayli feminist bir dil kullanarak. Zevkle okuyorum ve muhtemelen yarına bitiririm...

Bir haftalık vukuatım budur sevgili dostlar ve bitirirken Antalya için bir duyurum var, orada olmayı çok isterdim ama bana kısmet değilmiş:



Katılmanız dileğiyle...


4 yorum:

  1. Umutlu gezmelerin tadından yenmiyordur, eminim. :)
    Hayat'ın yönetmeninin atarlı giderli bir hali bir tür alameti farika gibi olmaya başladı son zamanlarda. Ne gerek varsa... Filmi seyretmek için belki de o nedenle çaba harcamadım, oysa eski filmlerini severdim.

    YanıtlaSil
  2. Fotoğraflar harika! 3.fotodaki sarılar ve günbatımı favorim :) Kitapları listeye ekledim, eve döner dönmez Kobo'ya yükleyip okuyayım :)

    YanıtlaSil
  3. gökyüzünün renkleri ne müthiş :)
    umut için ne güzel sizin gibi bir babaanneye sahip olmak diye düşündüm okurken :)

    YanıtlaSil
  4. Umut'un lugatına bayılıyorum. Eski dede, yenmeyen bluberi ☺️

    YanıtlaSil