.

.
.

23 Temmuz 2024 Salı

ADIM ADIM ANKARA 2 / 23 TEMMUZ

Dün kız kardeşle bir nostalji turu yapmaya karar verdik, istikamet tabii ki ömrümüzün benim 13, onunsa 3 yılını geçirdiğimiz, sonrasında anneannemizin orada oturması nedeniyle sık sık yolumuzun düştüğü Yenimahalle olacaktı. 

Metrodan Yenimahalle durağında indik. İlk uğrağımız anneannemin evi, daha doğrusu kentsel dönüşüm(!) nedeniyle yıkılan binanın yerine dikilen kazulet oldu:


Moda deyimle "Before-After"

En üst kat sağdaki ilk kapı anneannemindi, her zaman o balkon üstü yatay pencerenin önünde, cama yetişmek için adeta akrobasi yaparak tırmandığı yüksek mi yüksek divanın üstünde caddeyi ve geleni gideni gözlerdi. O pencerede kendisini görmeyeli 30 yıl oldu ve artık pencere de yok. 

Sonra 11 yıl boyunca kiracı olarak oturduğumuz ve ilk gençliğimin en güzel anılarına yuva olan C Blok'a geçtik. Üç aşağı, beş yukarı aynı görüntü, altta kocaman alışveriş merkezleri, cafeler, mağazalar vs ve üstte her şeye tepeden bakan daireler:


Budur, tek bir ağaç kalmamış, Müyesser Teyze çoğunu eliyle dikmişti bahçedeki ağaçların, arkadaki kocaman bahçe bir zamanlar daire sayısı kadar bölünüp bir nevi bostan gibi kullanılmıştı. Şimdi her yer beton yığını. İçinde yaşayanlara hak vermemek mümkün değil, küçüktü daireler, sobalıydı, ısınma, sıcak su sıkıntılıydı, oldukça eskimişti binalar ama sanki daha insanî boyutlarda, daha sevimli bir şeyler yapılamaz mıydı diye düşünmeden edemiyor. Şu aşağıdaki fotoğraf çok değil 10 yıl öncesinden caddenin iki yanını gösteriyor, şimdi iptal edilen teleferikten çekmiştim:


Şunlar bizim blokun karşısında kalan yegane eski apartmanlar, caddenin çehresi değişmiş:


Merkez yazan binanın altında Niyazi Bakkal, caddeyi koşarak karşıya geçer, "Naaber Niyazi Abi" diyerek ekmeklerin durduğu uyduruk bölmeye geçer, bir tane ekmek kapıp parayı tezgahın üstüne fırlatarak dönerdik eve. Ekmeğin fiyatı fiksti o zamanlar, sormazdık. Tek çeşit, tek fiyat 😊 Nerelerdedir acaba Niyazi Abi? Cadde üstündeki eski evlerden yalnız bu ikisi kalmış sanki. 

Yaz tatillerinde sabahtan akşama oyun oynadığımız, blokların arkasındaki Atatürk Orman Çiftliği'ne kadar göz alabildiğine uzanan kırlar da beton ormanına dönüşmüş maalesef.

Karşıya geçiyoruz kız kardeşle, eski anıların etkisiyle hafiften buruk. Girdiğimiz sokağın yan tarafında çok yakın arkadaşımın yine yıkılan evi ve yerine dikilen kazuletle karşılaşıp devam ediyoruz. Ortaokuldaki Sosyal Bilgiler öğretmenimin evi de yıkılıp yenilenmiş. Akşam üstleri balkonda otururdu ve ben o kadar utanırdım ki önünden geçerken, gözlerimi yere diker, görmüyormuş gibi yapardım. Çocukluk işte. Ve derken yıkılmayan bir bina, altında hâlâ bakkal pardon market var ama Doğruluk Bakkaliyesi değil tabii ki:


Market levhasının durduğu yerde siyah-beyaz bir TV vardı. Biz ölümlüler yayın günleri gelip dikilirdik Doğruluk Bakkaliyesi'nin önüne. Bakkal Kral Hazretleri, TV'yi açar ve dondurma almamızı beklerdi, alırdık eğer paramız varsa. Bir yandan dondurma yalar, bir yandan siyah-beyaz ekranda geçit resmi yapan haberden reklama, belgeselden açık oturuma, eğlence programından filmlere kadar ne varsa huşû içinde izlerdik. Ta ki İstiklal Marşı okunup ekran karlanana kadar. Dondurma satışları gevşedi mi Bakkal Kral Hazretleri gelir TV'nin sesini en heyecanlı yerinde kısardı. Bu demekti ki "TV'miz hayrat değil, pamuk eller cebe". Dükkanın önünde ayak izlerimiz duruyor mu diye baktım, silinmiş, canı sağ olsun...


Biraz ilerleyip Anıl Sokak'a geldik, sapmadık ama bu sokak bir roman kahramanı olduğu için çekiverdim fotoğrafını. Okuyanlar bilir ya da bilmez, kitabın ilk yarısı Yenimahalle'de geçer, hem de bu sokakta, Anıl Sokak'ta yani. 

Akın Caddesi'nden devam edip semtin kalbine Ragıp Tüzün Caddesi'ne çıkıyoruz. Akşam üstleri gençlerin piyasa yeriydi bu cadde ve 5. Durak. Önce bir nostalji daha yapalım istiyoruz ve "Prenses pastası" yemek için Oscar Pastanesi'ne yöneliyoruz. Prensesin anavatanı olan Avrupa Pastanesi yakınlarda kapandı ne yazık ki, o yüzden aslında çocukluk anımızın olmadığı Oscar'a giriyor ve telafi için "Prenses" istiyoruz:


Çokoprensin büyükannesi bu pasta, paylaşıyoruz kız kardeşle ama eski tadı bulamıyoruz, Avrupa Pastanesi sihirli formülü kimselere vermemiş anlaşılan. 

Pastaneden çıkıp Ragıp Tüzün boyunca yürüyoruz, birçok eski apartman hala yerinde duruyor, bu sevindirici. Gerçi çoğu çok eskimiş ama olsun varsın, o halleri bile güzel. Benim, kardeşimin ve anneanneme geldikçe oğlumun oynadığı çocuk parkı yerinde duruyor, sadece oyuncaklar yenilenmeş, adı da "Adile Teyze Parkı" olmuş, adıyla yaşasın, pek yakışmış ismi. PTT binasında da değişiklik yok, ne çok mektup, ne çok kart attım, telgraflar çektim. Bayramlarda, yılbaşlarında önünde kurulan stantlardan kartpostallar seçtim. Semtin hafızası gibi sapasağlam bekliyor caddeyi. Gel gör ki karşısındaki en sevdiği kitapçı kapanalı çok oldu, Sipahi Kitabevi. İlk romanlar, kağıt bebekler, pahalı olduğu için eski sayılarını aldığımız Almanca Bravo dergileri, loş ortamı şimdi bile gözümün önünde, tozla karışık kitap kokusu burnumda.

İşte bir tanıdık daha: Foto Hülya:



Ve uzun saçlarımı kestirmeden önce Foto Hülya'da çekilen bir anı fotoğrafı. Orta 2'deydim sanırım ve kelebek gözlüklerime dikkatinizi çekerim 😊

Buraya kadar gelip de semtimize ilk kornet külahı getiren Vardar'da dondurma yemeden olur mu?


Yine yıkılmamış bir apartman ve altında kendimi bildim bileli aynı pastane, "Vardar"dan "Vardaroma"ya evrim geçirmiş olsa da çok tanıdık. Optik mağazasının yanında birkaç sene öncesine kadar eskilerden kalmış tabelasıyla tuhafiyeci "Enstitü Pazarı" vardı ama o da devrini tamamladı.

Şimdi kahve zamanı, bizlerin "5. Durak Parkı", Z Kuşağının emeklilerin çok vakit geçirmesi nedeniyle "Moruklar Parkı" dedikleri parka giriyor ve Fiskos Cafe'nin dut ağacı altındaki yıpranmış masalarından birine oturup kahvelerimizi yudumluyoruz:

Kahve sonrası Yenimahalle'nin en eski fırınlarından, sütlü ekmek üstadı Çınar Fırını'nın yeni açılmış yerine dalıp bir torba ekmek yükleniyor ve Ragıp Tüzün boyunca yürüyoruz. Bazı eski evler çok bakımlı ve çok sevimli:


Dükkanlardan birinin önünde de şunu görüyoruz, galiba ismini o kadar çok soran olmuş ve bıktırmış ki dallardan birine çiçeğin adını yazıp asmışlar: Sarı Karides Çiçeği


Binlerce kez teptiğimiz Ragıp Tüzün'ü geride bırakıp metroya binmek için İvedik Caddesi'nin 1. Durak yönüne iniyoruz, şu görüntü kalbimi sızlatıyor:


"Bir zamanlar ben de vardım, sevgim kalbinde, resmim albümde dursun" diyor sanki. Ah Yenimahalle, tüm bozulmuşluğuna rağmen sevgin hep kalbimde...







16 yorum:

  1. Sarı karides çiçeğine bayıldım! Ne güzel bir ad uydurmuşlar. :))
    Yenimahalle geziniz biraz yürek burkucu da olsa, eskiyi anmak için güzel fırsat olmuş. Çocukluğumuzun geçtiği hiç bir yer artık eskisini andırmıyor bile. Ne yazık ki...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten çok güzel bir çiçekti. Yenimahalle her daim kıymetlim ama her gittiğimde biraz daha eksik ne yazık ki :(

      Sil
  2. Ah o koca apartmana yapışmış minik evin fotoğrafı!
    Her şeye son noktayı o koymuş. Daha üzerine ne söylenir ki. Her insanın
    çocukluğunda, gençliğinde yaşadığı sokağı,evleri arama, geriye doğru bir
    özlem oluyor. Arananlar bulunmuyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok içime dokundu Buketcim o evin izi. Bahçe içindeki Yenimahalle evlerini de bilince burnumun direği sızladı. Ne yazık ki dediğin doğru, arananlar bulunmuyor...

      Sil
  3. Dün bende Ankara'ya bakarak bir ah çektim, ısrarla çirkinleşiyor,keşke gönül gözüyle birileri baksa

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz çok doğru ama gönül gözü yerine cüzdan gözüyle bakılıyor sanırım, rant her daim ön planda...

      Sil
  4. sizinle bir ankara gezisi yapmayı gerçekten çok istiyorum. ama bu gezi gerçekten çok kalp kırıcı!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen yeter ki gel canım, gezi bizden, Funda kılavuzluğunda...

      Sil
  5. Nurişim yine anılarımı depreştirdin. Kalemine sağlık sevgiler

    YanıtlaSil
  6. sarı karides çiçeği nedir yahu? nasıl güzel :)
    minik evin izdüşümü çok etkileyici ve bir o kadar hüzünlü ...

    YanıtlaSil
  7. Ankara'da Yenimahalle'de önce 5.Durak sonra Lojmanların olduğu caddeye taşındık, çok severim Yenimahelleyi lakin Ankara'ya son gittiğimde tren garında inip eski garı görememek ve o beton yığınına dönüşmüş Ankara'yı görmek üzücü olmuştu. Anılarım canlandı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lojmanlarda hem arkadaşım, hem de bir aile dostumuz oturdu, sık sık giderdik. Ama dediğiniz gibi eski Yenimahalle'den çok az iz kalmış, yine de kalbim hala orada...

      Sil
  8. Senin kitabın, annemlerin çocukluğunun geçtiği yenimahalleye dair anıları, hep bana NEşeli Günler'in orda çekildiğini düşündürür, hep aklımda öyle aileler vardır yenimahalleye dair.. O nedenle adile teyxe parkı beni de duygulandırdı.. Mahalle kültürünün en güxel örneklerinden biri bence.... Ve artık o kültür de yok, mahalle de...
    Bu durum beni o kadar üxüyor ki nedense, yaşamadığım halde öxlüyorum, bu duygunun bir adı olmlı...
    Ben en çok çiçeğin üstündeki pembe evi sevdim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten öyleydi Cerencim, tam bir mahalle kültürü, aynı Neşeli Günler'deki gibi, o yüzden o kadar çok özlüyorum o güvenli, samimi, sıcak günleri. O güzel günlerin geçtiği blokların yerinde o çirkin heyula, betona kesmiş, yeşilliksiz yerleri görünce ağlamak geldi içimden.
      O duygunun adı Almanya'da mutlaka vardır, sen bir soruştur :)
      O pembe ev çok eski ama öyle güzel bir bakımdan geçmiş ki masal evi gibi olmuş, bizde çok sevdik...

      Sil
    2. Bir de Cerencim yorumda kullandığım "o"ları boncuk gibi yanyana dizsen kolye olacak. Otur sıfır Leylak :)))

      Sil