.

.
.

18 Ocak 2023 Çarşamba

TİYATRO SEVDASI / 18 OCAK

Öğlen kısa bir yürüyüş yaptım. Hedefte Ankara usulü simit yapan bir fırın vardı. Arada aklıma geldikçe uğrar, birkaç tane alıp buzluğa atarım. Bu yılın ilk simit alışverişi idi ve tanesine 5 lira verince içim biraz cızlamadı değil. Alt tarafı simit ve nereye varacak bu işin sonu. 

Her neyse, konumuz piyasa koşulları değil zaten,  gün boyu her çeşit yayın organında herkes konuşuyor bu konuda, şurada bari eksik kalalım. Yürüyüş sırasında kulağımda kulaklık, Storytel'den Deniz Yüce Başarır'ın, babası Kâmran Yüce'nin belgelerini derleyerek Kenter Tiyatrosu'nun oluşumunu kaleme aldığı "Perde Kapanmasa Görecektiniz"i dinledim. Deniz Yüce Başarır kitabını kendisi seslendirmiş. Esasen kitabı da geçen yıl satın almıştım fakat okuma fırsatım olmadı, Ankara'ya götürdüm, kızkardeşe bıraktım. Yazı bekleyeceğime dinleyeyim dedim, kitap zaten bir hazine, tiyatroya düşkün her evde bulunması gereken kitaplardan. O kadar detaylı bir kitap ki Kenter Tiyatrosu'nun kuruluş zamanlarında olayın içinde bulunup o heyecana şahit olmak istedim.     

Benim çocukluğumda tiyatroya gitmek çok ciddi bir işti, öyle bileti alıp üzerinizde kot pantolon, salaş bir kıyafet ya da eşofmanla falan çıkıp gidemezdiniz. Tiyatro ile ilgili ilk anım 6-7 yaşlarımdan kalma. Babamın Konya Karapınar'da birlikte görev yaptığı Dr. Osman Bey ve karısı Sumru Hanım (annemin deyimiyle Sumranım) bizi ziyarete, Ankara'ya gelmişlerdi. İlk gün alışveriş yapmış, Anafartalar Çarşısı'na götürüp yürüyen merdivenlerimizle övünmüş(!), annemle Sumranım mağazalara girip çıkarken ben de oğulları yaşıtım Sadık'la çarşının koridorlarında koşturmuş, Sadığın yürüyen merdiven korkusuna gülmüş, epeyce eğlenmiş olarak dönmüştük eve. Asıl olay erken yenen akşam yemeğinden sonra patladı, bize dediler ki, yani Sadık'la bana: "Sumranım biraz hasta, doktora gitmesi lazım, sizi anneannene bırakacağız". Gece vakti doktor, ayrıca kadının kocası doktor, üstelik şık şıkırdım giyinmişler, annemle Sumranımın ayağında stilettolar, boyunlarında boncuklar, elbiseler dersen adeta bayramlık, ne doktoru şimdi bu? İtirazlarımıza kulak veren olmadı, anneannemin kapısından içeri adeta itildik ve şık giyimli büyükler güya doktora gittiler. Doktorun adının Küçük Tiyatro, teşhisin de Çetin Altan'ın kaleme aldığı "Mor Defter" adlı oyun olduğunu ertesi gün annemle Sumranımın oyuncular üzerine yaptıkları sohbetten anlayacaktık, hoş Sadık anladı mı bilmem ama ben cinin önde gideniydim, kıyameti kopardım: "Neden bizi de götürmedinizzzz?"  Kulak asan olmadı.      

O akşam götürülmediğim tiyatroya gitmek için fazla beklemeyecektim. Bir sabah üst kattaki komşumuzun kızı geldi ve "Peter Pan" adlı çocuk oyunu için biletleri olduğunu söyleyip beni de götürmek için izin istedi. Aman Tanrımdı, yaşasındı. Oyunda niyeyse "Çın Çın Zil" olarak isimlendirilen "Tinker Bell" adlı peri kızı bile benim kadar çınlamamıştır sevinçten.  Gerçek bir tiyatro oyunuyla ve güzelim Küçük Tiyatro ile tanışmam böyle oldu, o zamandan beri de aşığım bu sanata.  

Küçük Tiyatro'ya tepeden bakış. Localara ışık yerleştirmişler, oturan yok. Yıllar önce geciktiğimiz bir oyuna, görevlinin lutfuyla birinci perdenin yarısında locaya kabul edilerek girmiştik. İşe bak ki oyunun adı da "Gecikenler"di. Başrolde Hepşen Akar vardı. Cihan Ünal'ın ablasıydı kendisi. "Teetora" meraklısı anneannem 1. perdenin ilk yarısını kaçırdığı için çok üzülmüştü. Ertesi hafta dayım elinde tiyatro biletleriyle gelmiş ve yeterli bilet olmadığı için anneannem evde kalmış, tiyatroya götürmek için beni seçmişlerdi. Sıkı sıkı tembihlenmiştim oyunun ilk bölümünü izleyip dönünce anlatmam için ama şansa bak ki başka bir oyun oynuyordu ve anneanneme resmen masal uydurmuştum. Oyunun farklı olduğunu öğrense kalp krizi geçirirdi alimallah 😃Anneannemin tiyatro sevdası anlatılmaz yaşanırdı, hele bir "Hırsızlar Balosu" maceramız var ki blogda daha önce de yazmıştım. İlkokul sondayım, halam beni ve anneannemi tiyatroya davet etti. Altındağ Tiyatrosu'nda, en öndeki koltuklarda yerimiz ve oyunun başrolü Enis Fosforoğlu'nun. Nisan ayı, can erikleri yeni çıkmış, anneannem çantasını eriklerle doldurmuş, oyunun ortasında çıkarıp avucumuza koydu. Haydi anneannem yaşlı kadın, ben de çocuğum ama doktor olan halama ne oluyordu ki o erikleri kütür kütür yedik salonda, hem de en ön sırada, ne ayıp 😃Sanırım pek ses duyulmadı ki sağdan soldan uyarı almadık 😃

Fuayenin sütunları

Küçük Tiyatro ve Oda Tiyatrosu'nun bulunduğu Evkaf Apartmanı

"Peter Pan"la başlayan tiyatro seyirciliğim sonrasında pek çok oyunla devam etti çocuk yaşımda. Ankara o yıllarda idari başkentliğinin yanısıra gerçek anlamıyla bir sanat ve kültür başkentiydi. Oyunlar kapalı gişe oynar, önünde uzun kuyruklar oluşurdu. Küçük Tiyatro'da, Büyük Tiyatro'da, Altındağ Sahnesi'nde, yıkılan Yeni Sahne'de onlarca oyun izledim.  Babam meraklı idi, bilet alır gelirdi. Çocuk aklımla kimlerin rol aldığının farkına bile varmaksızın önümde ete kemiğe bürünmüş oyunu seyrederdim. Meğerse "İstanbul Efendisi"nde Münir Özkul'u izlemişim de haberim yokmuş. Sanırım Türk tiyatrosunun en önemli oyuncuları o dönem sahne almışlardı; Cüneyt-Ayten Gökçer, Erol Kardeseci, Macide Tanır, Tomris Oğuzalp, Gülgün Kutlu, Nurşen Girginkoç, Dinçer Sümer şu an aklıma gelenler. Şık şıkırdım giyinir giderdik tiyatroya, ister matine, ister suare olsun, hele suareyse daha da dikkat edilirdi. Perde aralarında fuayedeki barda içki satışı bile yapılırdı. Ortaokulda iken sınıfı tiyatroya götüren matematik öğretmenimiz kokteyl elbisesi giyip gelmişti de bakakalmıştık kadının şıklığına. Sahnedeki oyun kadar tiyatro salonunun havasını da çok severdim, fuayede rol alanların fotoğraflarının bulunduğu camekanın önünde dakikalarca dikilir, babamı program dergisi alması için zorlardım. Almazdı yahu, ne gerek var diye geri çevirirdi isteğimi. Ondandır her gittiğim tiyatroda dergi almam ve biriktirip kocaman bir koleksiyon oluşturmam. Bazı oyunlar aylarca oynar yine de bilet bulunmazdı. Cüneyt Gökçer'in "Sütçü Tevye" rolünü canlandırdığı "Damdaki Kemancı"ya kapalı gişe oynadığı için gidememiştik. Alt katımızdaki dairede oturan Devlet Tiyatrolarının demir atölyesi şefi Mehmet Amca'nın eşi Emel Abla bile derdimize deva olamamıştı. Yıllar sonra Aspendos Festivali'nin ilk yılında izlemek kısmet olmuştu Cüneyt Gökçer'li "Damdaki Kemancı"yı. Devlet Tiyatrolarının yanısıra Beyhan Saran ve eski eşinin Mithatpaşa Tiyatrosu, sevgili AST, çeşitli turneler, kısacası çocukluğum bir tiyatro şenliği gibiydi.

Pandemiye kadar bulunduğum şehirdeki hiçbir oyunu kaçırmadım ama pandemi ket vurdu bu büyük keyfime, hoş eski yıllardaki oyunların tadını da bulamıyorum ama o salonun havası bile yeter. Henüz kapalı mekanlara girme cesaretim yok ama dilerim önümüzdeki yıllar da tiyatrosuz geçmez.


                                 

8 yorum:

  1. Simit ekonomisi üzdü!
    Ne güzel bir yazı olmuş, tiyatro sevdası başkadır. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendi blogum benden URL istiyor yorum yapmam için, deli mi ne :))) Sadece simit olsa üzmekle kalan, daha neler neler, neyse. Bu konu tatsız. Teşekkür ederim güzel sözlerinize...

      Sil
  2. İşte yine senin gözlerinden baktığım bir mekan daha :) Küçük Tiyatro benim de kıymetlim, her sahnenin yeri başka ama Küçük Tiyatro bir ayrı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mücevher gibi değil mi? Ne kadar güzel bir salon, Opera binası bile burası kadar güzel değil. Türkocağı binasını görmüşsündür mutlaka, asıl orası şahane, resmen bir mücevher kutusu...

      Sil
  3. Ah oda tiyatrosu, küçük tiyatro, büyük tiyatro. okulumuz çok yakın olduğundan hep gider, binadan bilet alırdık haftasonuna. ama hiç incelememişim binayı. bastığımız yeri görmüyorduk ki. yine de tiyatro, operadan eksik kalmazdım. tiyatroya gidecek arkadaş bulurdum da operaya bulamazdım.cso ya giderdik birde. off çok özledim o günleri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuldaş, daha doğrusu binadaş olduğumuz için tahmin ediyorum yakınlık durumunu. O yaşlarda mimari özellikler de, doğal güzellikler de pek ilgi alanına girmiyor insanın, biraz kemale ermek lazım bu iş için, ancak yaş ilerleyince fark ediyor insan güzellikleri. Ne iyi etmişsin tadını çıkarmışsın gri Ankara'nın. Çok sevgiler...

      Sil
  4. beni aldınız, çocukluğuma, gençliğime götürdünüz öğretmenim. şehir ve devlet tiyatrolarında oynanan tüm oyunlara giderdik, bazen akşam, bazen hafta sonu. hep özenle giyinerek. bilet kuyruklarında bekleyen annemdi önceleri, sonra büyüdükçe ben oldum bekleyen. uzun zamandır gittiğim yok tiyatroya.ne kötü...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle özlüyorum ki çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda izlediğim oyunları ve oyuncuları. Öylesi zor bulunuyor artık. Ne kadar kaliteli bir tiyatro izleyicisi vardı, şimdi gürültülü, sakızlı, cep telefonlu bir kalabalık huzur bozuyor. Pandemiden bu yana ben de çok hasretim...

      Sil