Dün neredeyse bütün günü hastanede geçirdik, vahim bir durum değildi, Kocam Bey'in bir göz problemi için gitmiştik ama iş beklediğimizden daha farklı gelişti; zaman kaybı, yorgunluk, sıkıntıya dönüştü ve tatsızlaştı. Üç yıl önce aynı özel göz hastanesinde katarakt ameliyatı olmuş ve mercek takılmıştı, sorunsuz devam edip gidiyordu ki 15 gündür o gözde görme bozukluğu, ışık yansıması gibi birtakım sıkıntılar baş gösterdi. Ameliyatı yapan doktorun listesi çok doluydu, 10 gün sonrasına ancak randevu bulabildik ve dün sonunda gidebildik.
Hastanelere karşı alerjim var, ziyaret için dahi olsa ayaklarım geri geri gider. En kötü giysilerimi giymek isterim giderken, saçımı bile tarayasım gelmez, o derece yani. Hep kötü sonuçlarla dönecekmişiz gibi gelir, sanırım ailesel bir olgu. Annem ve babam çok evhamlı idiler, hayatları kendilerinde hastalık aramakla geçti, haliyle bu durum bize de intikal etti, yaş ilerledikçe evhamı kendimden sildim mümkün olduğunca ama yakınlarım için hala devam ediyor. Pandemi döneminde ise mümkün olduğunca gitmeme taraftarı idim ama evren benimle eş düzeyde sürdürmüyor beklentilerimi. Geçen yıl da, bu yıl da neredeyse senenin yarısı sağlık kurumlarında geçti. Sonuçta gideceğimiz yer göz hastanesiydi, ölümcül bir durum yoktu ama adı üstünde hastane işte, üstelik Covid'in tavan yaptığı bir dönem. Eh hastalıklar keyfimize uymuyor, mecburen giyindik. En kötü giysilerimi giymedim tabii içim öyle istese de, standart bir pantolon tişörte büründüm, küpeyle yüzük bile taktım saplantılarımı kırmak için 😀 Mesafeyi saptayıp taksiye binmektense yürümeye karar verdik, yola düştük.
Hava sıcaktı ama Antalya'nın sıcağına ve nemine alışkın olunca fazla etkilemedi, erken çıkmışız yalnız, yolu uzattık. Önünden geçtiğimiz binalar, mekanlar hep değişmiş, çocukluğumuzu, ilk gençliğimizi ana ana yürüdük. Sonunda vakit geldi, N95 maskeleri takıp ördek görüntüsü alarak girdik hastaneden içeri. Numaratörden kayıt numarası alma, kayıt yaptırma, görme alanı çekimi vs derken geldik muayeneyi yapacak doktorun olduğu bölüme. Bekleyen 5-10 kişi vardı, neyse ki hepsi maskeli idi, bir köşeye iliştik ve başladık beklemeye. Yan tarafta neredeyse duvar boyutunda bir cam vardı ve yemyeşil bir bahçeye açılıyordu. Bekleme süresi uzayınca gözümü bahçeye diktim ve çocukluğumun tatillerinin geçtiği bahçelerdeymişim gibi düşünmeye başladım. Niğde'de, büyük teyzenin bahçesinde, bir öğleden sonra saati, yattığın yerden pencere önünde rüzgarla salınan kavaklara ve diğer ağaçlara bakarsın, mis gibi bir esinti dolar içeriye, yaprakların gölgeleri pencerede kıpraşır. Uyumakla izlemek arasında gidip gelirsin ve o sırada doktorun sekreteri adınızı seslenir. Bay bay Niğde, merhaba Doktor. Kocam Bey muayene koltuğuna yerleşince ben de odayı seyrana çıktım. Bol miktarda kuru çiçek tanzimi vardı, hepsi çirkindi. Bir tanesinin tepesindeki parşömene doktorun resmi bile çizilmişti. İki yaprağıyla çiçeklerin dayandığı plastik çubukları kalmış bir orkide, bir-iki kaktüs ve neyse ki hâlâ yeşil ve bol yapraklı bir bitki de diğer florayı teşkil ediyordu. Çeşitli yerlere de insanı korkutan koca koca seramik gözler serpilmişti. Dikkat izleniyorsunuz 😀
Odadan gözümü doktorun hayret nidasıyla ayırdım. Şaşkınlık içinde ve gülerek merceği bulamadığını söylüyordu. Haydaa! Nereye Payidar nereye? Nereye gider üç yıl önce takılmış mercek, göz dediğin küçücük bir şey, dolaşmaya çıkacak hali yok ya. "Büyütelim göz bebeğini, tekrar bakalım" dedi, sekreter-ya da hemşire-damlaları damlattı ve yine bekleme salonuna döndük. Telefonu kurcaladım, duvardaki bütün afişleri okudum, diğer bekleyenler hakkında kafamda küçük öyküler yazdım, bahçeyi seyreyledim, her gelenin boş dezenfektan şişesine elini uzatmasını ve hayal kırıklığıyla ayrılmasını kıs kıs gülerek izledim, sonunda bebek büyüdü, ikinci muayeneye götürdük. Yine hayret nidaları ile merceğin katlanarak arkadaki göz boşluğuna düştüğü tesbit edildi. Normal şartlarda olabilecek bir şey değil, travma sonucu oluşurmuş genellikle ama ne bir çarpma, ne de benzeri bir şey hatırlıyor Kocam Bey. Kaslar zayıf olduğunda da kayma olabilirmiş ama kasları da zayıf bulmadı, hasılı "hokus pokus, mercek yokus" yapmış. Ne desek boş, sonuca bakalım, sebep her ne ise. Bu defa bu konuda uzman başka bir doktora konsültasyon için yönlendirildik. Daha kalabalık bir bekleme salonunda, fütursuzca maskelerini indirmiş ya da burunlarını açmış birkaç kişinin de bulunduğu yerlerden uzakta durmaya dikkat ederek sıramızın gelmesini bekledik. Sıra bir türlü gelmeyince sekreter kıza ağlak yaptım: "Yavrucuğum dizlerim protezli ve ayakta duramıyorum, çok zorlanıyorum". E öyle ama. İşe yaradı, çok geçmedi çağrıldık. Çok kibar bir doktor "efendim" diyerek açıklamalarda bulundu, o da şaştı bu işe ve sonuçta Kocam Bey'in gözüne yüklü bir miktar banknot sıkıştığına ve çıkartılması için iki aşamalı bir ameliyat yapılmasına karar verildi. Önce ikinci doktor tarafından mercek düştüğü yerden kurtarılacak, sonra ilk doktor tarafından yeni bir mercek takılacak. Eh, yapacak bir şey yok, gereken prosedürleri yerine getirdik. Kan verildi, EKG çekildi, göz biometrisi yapıldı, anestezi uzmanı ile görüşüldü, önümüzdeki hafta bir aksilik olmazsa ameliyat günü belirlendi. Mercek tipi ve boyutu belirlenince bilgilendirileceğiz efenim. Aşağı yukarı bir saatlik bir operasyon, bir süre gözetim, sonrası buyrun efenim evinize olacak. Ardından bitmeyen damlalar ve üç kere kontrol. Buna da şükür diyelim ve bekleyelim bakalım. Ummadığın şey başına geliyor işte. Hastaneye gitmekten hoşlanmadığım kadar yok muymuş?
Neyse aşağıdaki fotoğraf öğretmenliğe başlamadan önce 1,5-2 yıl kadar çalıştığım kurumun binası, dün önünden geçerken çektim. Epeyce makyajlanmış ve başka bir kuruma devredilmiş. Güzel arkadaşlar edindiğim, hoş zamanlar geçirdiğim bir süreçti. İlginç bir şekilde girmiştim o işe, Şenlik Blog'da yazmıştım, okumak isterseniz şuraya TIK . Kurumda geçen günlerim içinse TIKTIK
Kalın sağlıcakla, gözlerinize dikkat edin...
aaa, aaa diye okudum. ay çok geçmiş olsun öğretmenim ya...ne yapsak topluca kurşun falan mı döktürsek :)
YanıtlaSilSağol canım ya, işte ummadığın şeyler çıkıyor. Gerçekten kurşun döktürmelik olduk. Ne diyelim evlatlarımızı esirgesin yine de...
SilÇok ilginç çok geçmiş olsun. Sevgiler.
YanıtlaSilÇok teşekkürler...
SilGeçmiş olsun beyefendiye. Fakat yazı! Yine muhteşemdi, başlangıçtaki kaygılarını bayağı aşağı çekti okurun, bir hastanede danışmalık mı yapsanız acaba, hastalara çok iyi geleceğiniz, zoru kolay yapacağınız kesin:).
YanıtlaSilÇok teşekkürler, hem geçmiş olsun dilekleriniz, hem de yazı hakkındaki görüşleriniz için. Benimki gidene kadar, varınca bir sakinlik, bir soğukkanlılık geliyor :) Ameliyat öne çekildi, bugün saat 4'te yapılacak. Hayırlısı bakalım...
SilÇok geçmiş olsun, şimdi yorumu okurken ameliyatın bugüne alındığını öğrendim, hayırlısıyla bitsin gitsin inşallah rahatça görmeye devam etsin eşiniz.. Ananem katarakt ameliyatından çıkınca bana "c. senin de yüzün çillerle doluymuş çocuğum, böyle olmaz ama bir krem falan sürsene" demişti :))))) umarım eşiniz böyle doğrucu bir davut olarak çıkmaz ameliyattan!
YanıtlaSilSağol canım benim. Eşim her iki gözünü de kataraktla normalleştirmişti. Bu merceğin kaymasından kaynaklı bir sorun, biraz daha ağır bir ameliyat olacak. 10 gündür falan sol gözü neredeyse görmüyordu, zira ne kendi merçeği, ne de katarakt merceği kalmadı adamcağızın gözünde. Çok ender görülen bir durummuş, başımıza geldi, yapacak bir şey yok.
SilGerçekten hayret edilesi bir durum, gözüne para sıkışmış kısmına da çok güldüm. Bir arkadaşımın da beli sürekli kilitlenir ve doktora giderdik ne olmuş diye soranlara annesi beline para sıkışmış derdi. :)
YanıtlaSilUmuyorum ki tez zamanda sağlıkla görmeye başlar.
Valla her musibet gelip buluyor, Allah beterinden korusun. Para sıkışmış gerçekten, üstelik hayli tuzlu bir miktar ama işte özel hastane. Devlet hastanesinde işler kolay yürüyordu da biz mi gitmedik :)))) Çok teşekkür ederim dileklerine...
SilMerhaba sevgili Leylak Dali. Iadeyi ziyarete geldim.
YanıtlaSilÇok geçmis olsun diyerek sevgilerimi birakiyorum.
Umarim esiniz kisa surede iyilesir. sevgiler, selamlar.