Güne Behçet Necatigil ile başladım. Egzersiz yaparken podcast dinlediğimi yazmıştım daha önce, bu ara Deniz Yüce Başarır'ın "Ben Okurum" podcastlerine takılıyorum. "Sevgilerde" idi açılış şiiri, çok severim, gerçi Necatigil'in tüm şiirlerini severim:
"Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız
Vermeye vaktiniz olmadı
Yahut az buldunuz"
Egzersiz esnasında, sonra çayı koyarken, kahvaltı hazırlarken, ortalığa çeki düzen verirken sürekli dinledim. Hem şair hakkında Hilmi Yavuz (önceleri öğrencisi, sonra dostu olmuş) ile sohbet edip hem de ara ara şiirlerini seslendirdi Deniz Yüce Başarır. İşim olmasa Behçet Necatigil kitaplarını raftan indirir, uzun uzun karıştırırdım ama başka bir zamana bıraktım. Onun yerine Hilmi Yavuz'un şairi anlattığı "Behçet Hoca" kitabını sipariş ettim, elbette ki yanına birkaç arkadaş daha katıverdim 😄
Hafta başından beri sokağa çıkmayı ve halledilmesi gereken birkaç işi halletmeyi planlıyordum. Ağrım biraz geçsin, saçımı boyayım, arkadaş uğrayacak, yağmur dinsin bahaneleriyle cuma gününü buldum. Ağrım da olsa, saçımı boyamasam da, yağmur yağsa da çıkacağım dedim. Neyse hava güneşliydi, diğer faktörleri es geçip attım kendimi dışarı. Kargoya uğramam lazımdı bir iade işi ve kız kardeşe yollanacak bir paket için. O iş çabuk halloldu, sonra cadde boyunca yürüyerek-bir yandan sevinerek-çerçeveciye girdim. Sevgili bilgeveannesi nin ta senenin başında, doğumgünümde yolladığı, hala çerçevesiz olarak bekleyen Bedri Rahmi baskısı için bir çerçeve beğendim ve siparişi verip çıktım. "Dışarda olmak ne güzelmiş, ay ben daha nerelere gitsem" derken pastilimin bittiği aklıma geldi ve hemen karşıya geçtim. Mahalleye yeni açılan eczanenin pek şirin eczacı kızının tavsiye ettiği pastili aldım. Eczanenin olduğu kaldırım boyunca turunçlar olgunlaşmış, yeşil yaprakların arasında mücevher gibi parlıyordu mavi gökyüzü altında. Öyle aç kalmışım ki ev dışındaki hayata çöplere bile şiir yazacak durumdayım 😄
Ev yönüne döndüm bu defa, her zaman gittiğim kuaföre (ki pandemi başladığından bu yana kapısını açmadım, dükkanda tadilat yapmışlar, yanlış yere geldiğimi sandım :) uğradım saçımın boyasızlığından utanarak ve önümüzdeki hafta gelmek üzere randevu aldım. Yan taraftaki marketin manavından renkleri uyumlu iki çeşit meyve aldım (mandalina ve Trabzon hurması, bu meyveye Antalya'da "amme" diyorlar), renkleri uyumlu olmayan meyveler mideme dokunuyor şekerim söylemesi ayıp 😋 Marketin kapısında bir an düşündüm, "yapılacak başka iş var mıydı?" diye. Olmasındı zaten, zira hem biraz yorulmuş, hem de elime yük almıştım. "İstikamet ev, marş marş!" diyerek karşıya geçtim, tam sokağa dönüyordum ki çiçekçinin önündeki papatyalar çarptı gözüme. Ama bir demet çiçeği hak etmedi mi dizlerim günler sonra bu yürüyüşün üstüne, etti tabii ki. Kaptım bir demet papatyayı yollandım eve. Yalnız bu çiçeğin papatya mı, kasımpatının bir türü mü olduğu konusunda hala şüphelerim var, doğrusunu bilen varsa bir aydınlatıversin beni.
Beklediğimden daha verimli oldu bu sokak seferi. Hem moralim düzeldi, hem de dizlerin nereye kadar tahammül edebildiğini deneyimlemiş oldum. Şimdilik kendilerine bir aferin ve bir de 🧿 vereyim.
Ekim ayında okuduğum kitaplara gelirsek, öyle uzun uzun bahsetmeyeceğim, aşağıya bir kolaj bırakıp kısaca beğendiklerimi yazacağım:
11 kitap okudum Ekim ayında, Leylak Kızlar'a başladım ama bitmedi, bu ay devam ediyorum ve beklediğimin çok üstünde güzel bir okuma yapıyorum. İnstagram takipçilerim biliyorlar, kapağına ve iç yapraklarındaki leylak desenlerine gönül verip almıştım, kendinden pek umudum yoktu ama beni utandırdı.
Bu 12 kitap arasında en sevdiğim Lucia Berlin'in "Temizlikçi Kadınlar İçin el Kitabı" oldu. Uzun zamandır öyküye uzak duruyordum ama Berlin'in öyküleri beni kalbimden vurdu. Otobiyografik ögeler de taşıyan bu kitabı mutlaka okuyun derim. "Son Kadın" iyi bir inceleme ve kurgu biyografi olmuş. Son padişah Vahdettin'in 4. Kadınefendisi ve büyük aşkı Nimet Hanım'ın yaşam öyküsünü kurgulamış Şaziye Karlıklı. Tarihe ve biyografiye meraklı iseniz size hitap edecektir. "Marie Claire'in Kokuları" ilginç bir aşk öyküsü, sade bir dili var, ben sevdim. "Alan Savunması" Komiser Haritos'un bir başka polisiyesi, bu bir seri, sanırım devam edeceğim, zira komşunun huyu suyu bize pek bir benziyor. Afacan ve zeki Alper Kamu'nun son macerası "Kıyamet Park" bir çırpıda okunan, yormayan, fazla da edebi değer taşımayan bir kitap ama Antalya'da geçtiği ve afacan Alper'i sevdiğim için zevkle okudum. "Seni İçime Gömdüm" nerede gördüysem göklere çıkarılmış bir romandı, beklentimi yükselterek okuduğum için çok da sevmedim. "Sürücü Koltuğu", "Kız Kardeşler" (buradaki kız kardeşler terimi bir adamın eski ve yeni karıları için kullanılmış) vasat bulduğum kitaplar oldu. "İçimdeki Müzik" serebsal palsili bir çocuğu anlatması nedeniyle ilginçti ama anlatım daha ziyade çocuk kitabı havasındaydı. Erendiz Atasü'yü çok sevsem de "Bir Başka Düğün Gecesi" fazla hitap etmedi. Cüneyt Ayral'ın "El Çabukluğu Marifet"i ise Oğlak'ın yemek serisinden çıkan yapımı kolay tariflerle birlikte bazı mutfak öyküleri anlattığı bir kitap. Daha detaylı yorumlar almak isterseniz Goodreads'taki Leylak Dalı isimli kitap hesabıma bakabilirsiniz.
Hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum...
Yakın zamanlarda okuduğum en sevinçli ve sevindiren yazı diyebilirim, adınıza çok sevindim. Hoş bir haftasonu haberi bu:) Bir nazar boncuğu da benden. O şiiri ben de çok severim, ta lise yıllarımdan beri.
YanıtlaSilTeşekkür ederim güzel sözlerinize ve o nazar boncuğuna, sanırım iyiye doğru gidiyorum. en azından ameliyat öncesinden iyiyim.
SilBehçet Necatigil çok başka bir adam, bir yakınım olsun isterdim doğrusu, bir o, bir de Ziya Osman Saba. Sözünü ettiğim kitap bugün geldi, bakalım Hilmi Yavuz neler yazmış Necatigil hakkında...
ay ne güzel okuyorsunuz öğretmenim ya...çok imrendim, nazar değmesin
YanıtlaSilşiir en sevdiklerimden. vedat sakman bestesi de güzeldir, zuhal olcay yorumu ile :)
Şulecim eve öyle bir kapandım ki keyif veren tek şey okumak oldu. Zaten çok okuyan biriydim, sokak işi bitince iyice arttı miktar. Şikayetçi değilim ama okumak benim hayat damarlarımdan biri çünkü. Şu yaşımda yakın gözlüğüne ihtiyaç duymayan şanslılardan olduğum için de daha rahat okuyorum (erken takılan miyop gözlüğünün faydası).
SilEvet o şarkıyı biliyorum, Vedat Sakman'a bayılırım zaten. Zuhal Olcay'ı da pandemiden kısa bir süre önce sahnede izlemiştim, bu şarkıyı da söylemişti. Ah ah o güzel eski günler :(
son 4 dize içime ok gibi saplandı. gece gece.
YanıtlaSilŞiirin tamamı bana ok gibi saplanıyor, daha doğrusu Necatigil'in tüm şiirleri...
SilOh ne iyi etmişsin dışarı çıkmakla. Çok iyi gelmiştir eminim ♥ Hem sana maşallah hem de dizlerine :)
YanıtlaSilİyi geldi valla, yarın biraz daha arttırarak tekrar çıkmayı düşünüyorum, bakalım. Maşallahları aldım yakama taktım, sağol :)
SilBu şiiri çok severim; yalınlığı, zarif anlatımı nice uzun romandan daha etkili bence. iyi ki yazdın, hatırlattın Leylakcığım. :)
YanıtlaSilÇiçek, papatya değil cancağızım. Beyaz papatyanın ortası sarı ve daha irice oluyor. Kasımpatının ise patelleri biraz daha çok katlı oluyor. Bu sanırım gerbara dedikleri çiçek ve yine sanırım kasımpatı ailesine daha yakın.
Dışarı çıkmana çok sevindiğini ayrıca tekrar yazayım. :)
Necatigil şahane şair...
SilÇiçek bence de papatya değil ama gerbera da değil, gerbera Antalya'da seralarda çok yetişir, onun sapları upuzun. pipet gibi ortası delik olur ve taç yaprakları hayli geniştir. Bu bence kasımpatının az katlı bir türü. Çiçekçi kız öyle iddialaştı ki benimle, hem de yüzünde bir küçümseme ifadesiyle, Cennet Mahallesi'ndeki gibi "Uşşşt küpek" diyesim geldi :)))
Okuma açısından ne kadar da bereketli bir ay olmuş. Dizlere bir maşallah da benden, sizinle gezmiş kadar oldum anlatım tarzınız öyle güzel ki. :)
YanıtlaSil