Dün arkadaşımla sinemaya gittik, hani şu 2000 yılında bir patlama sonucu batan ve içindeki nükleer sırlar açığa çıkmasın diye Rus hükümetinin uluslararası yardım çağrılarını geri çevirdiği ve yüzün üzerinde denizcinin ölümüne sebep olduğu "Kursk" denizaltısının öyküsünü anlatan "Kursk" filmine. Salonda 6 kişiydik; arkadaşım ve ben, yanımızdaki koltukta oturup sonra ön tarafa geçen bir genç kız, önümüzde oturan orta yaşlı bir adam ve arkamızda oturan, zorlukla yürüyen, çok yaşlı bir karı koca. Film başladıktan kısa bir süre sonra çiftin erkek olanı karanlıkta sağa sola çarparak, hatta bir ara çıkışı şaşırıp depoya giden merdivene yönelerek güç bela salondan çıktı. Filmi beğenmediği için çıkıyor olsa karısını niye bıraksın diye düşündük, tuvalete gittiğini varsaydık. Çok geçmedi, söylenerek geri geldi. "Büyümüyormuş yazılar" dedi karısına, "ne biçim iş anlamadım, insan biraz büyük yazar". Anlaşıldı ki hanım teyze yazıları okuyamamış, fedakar eşi de yazıları büyütme imkanını sorgulamak için çıkmış dışarı, böyle bir imkan olmadığı için de çok sinirlenmiş. Zaten hanım teyze az sonra kalktı, kocasını Kursk'un akibetiyle başbaşa bırakarak basıp gitti. İyi de amcacığım götürsene hanımını şöyle neşeli, eğlenceli bir filme, getirdin kadıncağızı ruhu kararsın diye felaket filmine, üstelik yazılar "filmatik", telefondaki gibi büyümüyor da, sinirlendi çıktı gitti işte. Bize gelince sanki filmin öyküsünü bilmiyormuş gibi bitene kadar "ha kurtuldular, ha kurtulacaklar" diye heyecanla bekledik. Aynı anneannem gibi perdedekilerle kavga ettik. Uluslararası yardım ekibini geri çeviren suratsız Rus yetkiliye giydirdik (Max von Sydow çok fena yaşlanmış, Hakiki Muhabbet Aslı'nın deyimiyle bir hafta önce ölmüş haberi yok 😋), oksijen kasetlerini acemi denizciye havale eden komutanı kınadık, "vah vah film çekilirken bunca suyun içinde üşütmüştür bunlar" diye oyunculara acıdık. Neyse ki salon kalabalık değildi de, azar işitmeden getirdik finali. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Colin Firth de gitmiş elden, nerede Bridget Jones'un Mark Darcy'si, nerede Commodore David Russell 😃 İşte herkes benim gibi genç kalamıyor ne yazık ki, kader utansın 😋
Bir gün öncesiyse başka bir karmaşaydı. Sabahtan sürekli kullandığım ilaçlarımı yazdırmak ve B12 testi yaptırmak için sağlık ocağına gittim. İlaçları yazdırdım ama testi yaptıramadım, cumadan cumaya yapılıyormuş kan testleri, akacak kan damarda durdu anlayacağınız. Öğleden sonrası için planımız da Nüfus Müdürlüğü'ne gidip kafa kağıtlarımızı yeniletmekti, belli mi olur, onlar yenilenince belki bünyede de bir yenilik hasıl olur. Lakin evdeki biyometrik fotoğrafım o derece orangutanı andırıyordu ki bir umut yenisini çektirmeye karar verdim, belki daha sevimli bir maymun türüne benzetebilirler bu defa diye. Elime verdikleri fotoğraflar orangutandan az hallice ama yine de sevimli bir maymuna benzememişti. "Bu işin raconu bu, ne yapalım" diyerek kaderime razı oldum. Neyse paramızı yatırdık, sıramız geldi, görevlinin karşısına geldik, makbuzları ve kimlikleri uzattık. "Fotoğraf?" dedi görevli. Çantamda yaptığım tüm sondaj çalışmaları boşa gitti, fotoğrafları evde unutmuştum. Kendimi tebrik ederek yan taraftaki fotoğrafçıya yöneldik. Aynı rutin işlemleri tekrarlayıp saçları kulak arkasına attık, alnımızı açtık, küpelerimizi çıkardık, en sevimsiz suratımızı takındık ve yeni bir orangutan sureti elde ettik. Gerisi çabuk halloldu, şimdi hoş fotoğraflı yeni kimliklerimizin elimize ulaşmasını bekliyoruz.
Günün geri kalanında arkadaşımın minyatür ve tezhip sergisinin açılışına katıldım. Sonunda keyifli bir şeye sıra gelmişti. Beş yetenekli kadın biraraya gelip eserlerini sergilediler. Ben de sizler için birkaçını fotoğrafladım. Buyrun birlikte gezelim:
Zekiye Oğuzcan
Nurhan Durman
Emine Darendelioğlu Özkan
Zühal Koçak
Son paylaştıklarımın isimlerini kaydetmeyi unutmuşum, sahiplerinden özür diliyorum. Zekiye Oğuzcan, Nurhan Durman, Suna Şanlı, Emine Darendelioğlu Özkan ve Zühal Koçak'ı kutluyor, nice sergilere diyorum.
Minyatür olsun resim olsun hepsi imrendiğim sanatlar. Eskiden güzel resim yapardım. Sergilediklerim bile olmuştu ama nolduysa yitirdim o ilhamı. Çöp adam çizer oldum. Sanat ne güzel şey. İkinci fotoğraftaki <3
YanıtlaSilAynı durum bende de mevcut, eskiden çok güzel resim yapardım, şimdi çöp adam bile çizmek gelmiyor içimden :)
SilSanat bence her şeyden güzel (doğadan sonra) ve ikinci fotoğraftaki benim de favorim :)
filmi merak ettim o olayı da hatırlayamadım ayrıca merak ettim...biometrik fotoğraflar berbat oluyor ..ben hapis kaçkını gibi görünüyorum...üşengeçliğimden tekrar çektirmediğime pişman oldum çok...sergi ne güzelmiş...sevgiler...
YanıtlaSilBiometrik fotoğrafta çocuklar dışında herkes hapis kaçkını gibi duruyor, tekrar çektirseniz de bir şey değişmiyor, benim üçüncü ve hala wanted afişi gibi :)))
SilSevgiler...
Tebrik ederim arkadaşını
YanıtlaSilsanat dolu bir yazı olmuş yine
yaaa niye o dandik fotoları isterler anlamıyorum
ne gıcık değil mi
herkes anasından doğduğu gibi
şöyle son derece fotoşoplu selfie fotoğrafımızı koyacaklar ki bişiye benzesin değil mi ama :))))
Arkadaşım adına teşekkürler Maviannecim.
SilDi mi selfiemizi çeksek, filtrelesek ve yapıştırsak pek şükela olurdu ama yok illa kulak, kuyruk görünecek :)))
Sevgiler...
Gözüme "kursk" takılınca yazınızı baştan sona okudum. iyi ki okumuşum... mesela " biyometrik fotoğrafım o derece orangutanı andırıyordu ki" :) dilinizi sevdim :) bu tür benzetmeleri daha sıkça yapabilirsiniz... benim naçizane düşüncem... bu arada resim sergisinde ciddi iyi resimler var.
YanıtlaSilYazıların büyük olması konusunda öyle haklılar ki! Ben blog yazımlarımda, estetiğe falan bakmadan puntoyu sırf ileri yaşlarda insanlar da okuyor diye büyük tutuyorum mesela.
YanıtlaSilAh o deniz altının batışını hatırlıyorum :(
YanıtlaSil