.

.
.

6 Ağustos 2010 Cuma

GEZSEK DÜNYAYI, GÖRSEK Mİ KONYA'YI?

Dün birdenbire Konya'da halledilmesi gereken bir iş çıktı ve bu sabah maaile düştük yollara. Çocukluğumdan bu yana onlarca kez gittim Konya'ya lakin en son ziyaretim en az onbeş yıl önceydi. Bakalım dedik o zamandan bu zamana ne değişmiş bir görelim. Ben bu yıl leyleği havada bile değil ta kalkıp geldiği göç yollarının başında görmüşüm anlaşılan, arka arkaya seyahat fırsatları çıkıyor, ben de maşaallah "gerek yok almayayım" demiyorum.

"Git-gel Konya 6 saat" derler ya bu laf Ankara-Konya arası için söylenmiş kesinlikle. Gidiş ve dönüş süresi üçerden altı saat tuttu gerçekten. Süre kısa, erken çıktığımız için henüz ısı da çok yüksek değildi ama iki şehrin arası o kadar sevimsiz ki sıkıntıdan patlıyor insan camdan tek ağaç bile olmayan bozkıra baka baka. Gördüğümüz en güzel manzara ve bence bu yolculuğun en güzel görüntüsü yukarıdaki ayçiçeği tarlası idi.

Şehre girerken ardarda Mevlana'nın sözlerini içeren levhalar karşıladı bizi, bir de kocaman tabelada hoşgeldin yazısı: "Bebek dostu ilimize hoşgeldiniz." Altındaki imza İl Sağlık Müdürlüğüne aitti, bir türlü anlam veremedim bebek dostu şehirle ne kastedildiğine.

Ekibin bir kısmı işleri hallederken biz de Alaattin Tepesi'ndeki çay bahçelerinden birinde, ışıltılı yeşil yapraklı, devasa bir atkestanesi ağacının altında oturup portakal sularımızı yudumladık.

İşler halledilip sıcak da yavaştan kendini hissettirmeye başlarken Meram Bağları'na doğru yola çıktık, hem görmek hem de yemek yemek için. Meram bağlarına ilk gittiğimde o kadar hoş bir ruh hali içindeydim ki çok beğenmiştim. Gerçekten mi güzeldi, gönlümün şenliği mi güzel göstermişti hala bilemem. Biraz da onu test etmek için gitmek istedim. Ne yazık ki hayalimdeki Meram'ı göremedim. Su kıyısına dizilmiş ağaçlıklı lokantalar, çay bahçeleri ilk anda insanın gözüne hoş görünüyorsa da içine girdiğiniz zaman umduğunuzu bulamıyorsunuz. Çoğunlukla bakımsız üç mekan dolaştıktan sonra yeter deyip eski bir hamamın düzenlenmesiyle oluşmuş dördüncüye yerleştik. Yemeyi düşündüğümüz fırın kebabı yoktu burada, bir başka yere oturmak artık zorumuza gittiği için mecburen kıyma miktarı minimum düzeyde tutulmuş etli ekmeğe talim ettik. Ben Antalya'da bunun alasını yemiştim, ta Konya'ya gelmeye hiç gerek yokmuş.

Konya'ya kadar gelmişken Mevlana Müzesi'ni ziyaret etmeden olmaz dedik ve beynimizi kaynatan güneşe rağmen biletimizi alıp girdik içeri. Çok sıcaktı, aşırı kalabalıktı, müthiş ter kokuyordu, fazla detaya girmeden bir dolaşıp çıktık. Zaten müzenin birçok bölümü de tadilat nedeniyle kapalıydı. Satış mağazasına uğrayıp koleksiyonum için birkaç ayraç aldıktan sonra can havliyle arabamıza attık kendimizi ve dönüş yoluna vurduk Ankara'ya doğru.

Sonuç olarak Konya benim yıllar önce görüp tertemiz ve düzenli olarak hatırladığım şehir olmaktan çıkmış. Pekçok yeri bakımsız buldum, ayrıca şehre ısınamadım, beni dışlamış gibi geldi adeta, kendimi oraya ait hissetmedim, kısacası çocukluğumun ve gençliğimin Konya'sı değildi burası. Sıcak istediğim verimi ve zevki almamı engelledi, gönlümce gezmemi de. İçimde kalan şeyse gördüğüm iki ilginç dükkana girip alışveriş edememek oldu:)) "Sütyen Uzmanı" isimli çamaşırcı ve "Hobi Şalvar" adındaki sadece şalvar satan dükkan günün favorileriydi, bu yaratıcı isimler için yurdum insanını tebrik ediyor, olur olmaz heryere dikilmiş devasa boyuttaki kırmızı tahta lalelere de ne anlam vereceğimi bilemiyorum...

9 yorum:

  1. Baba memleketim Konya.1976 ile 1980 arasını görevi gerektirdiği için 4 sene orada yaşayarak geçirdim.Dönemi hatırlayanlar olacaktır.Tam 12 eylül darbesi öncesiydi.Darbe kararını aldırtan Alaaddin tepesi çevresindeki meşhur yeşil yürüyüşe zorla götürülen ortaokul öğrencilerinden biriydim. Geçirdiğim 4 sene içinde bol bol ölüm,yaralama,kavga,şiddet gördüm ve ben daha çocuktum düşünün.Askeri lojmanımız Meramdaydı.Askeri servise biner okulun avlusuna kadar askerler tarafından götürülürdük.Babamın arabası merkeze bir park etmesi gerektiğinde arka tarafında Cumhuriyet gazetesi olduğu için tahrip edilmişti.1980 de ayrıldığımda bir daha gelmemek üzere demiştim ve bir daha hiç gitmedim.Güzel ve değerlerle dolu bir şehir olabilir,ama ben Konya denince hep kötü şeyler hatırlıyorum ne yazık ki.

    YanıtlaSil
  2. Şehirler arası yol kenarlarının pisliği dikkatini çekti mi. Bol poşet, şişeler, iğrençtir o taraf. İçi yanıyor insanın.

    YanıtlaSil
  3. Ee, Konya'yı da görmek lazımmış demek ki!
    :))
    Bir de, çocuklukta yaşanan şehirlerin, yıllar sonra tekrar gidildiklerinde bir umduğunu bulamam duygusuyla malül olmaları kuralı var sanki. Bilemedim...

    YanıtlaSil
  4. keşke bende gidebilsem çok istiyorum gerçekten...

    YanıtlaSil
  5. Annemin memleketine gitmişsin Leylak' cım. Keşke hayal kırıklığına uğratmasaydı seni. Ama doğrusu okuyunca pek de şaşırmadım. Bari güzel bir etli ekmwek yiyebilseymişsin :((

    YanıtlaSil
  6. Ha ha ha ha .. gördün mü? Anyayı... Konya'yı.....

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Leylak dalı iki kez gittim arkadaşım Konyalı giderken il sınırlarına girdik bir yeşil yok ağaç yok pek kurak geldi,meram,alaaddin tepesini Fakir Baykurt'un bir romanın da okumuş görmek istemiştim.Gördüm ama dediğin gibi çok farklıydı.Zaten sıcakta da pek gezilmiyor,Mevlanayı da gezmiştim o zaman.Ama yine de görmüş olmak da güzel beklentilerimizden farklı olsada..Sevgilerimle iyi pazarlar.

    YanıtlaSil
  8. bak sonuna kadar bir şey demedim ama o kırmızı tahta lalelere laf söyletmem:))
    Görmedim Konyayı hiç... niyeyse merak da etmedim... Meram ekperesle ilgili anılrım var benimde... Kocam askerken o ternele giderdik Bileciğe...

    Buralar çok sıcak ya Leylak Dalıcım... yeni bir şey söylemedim ama dilime takıldı bu söz hehhe

    YanıtlaSil
  9. Konya'da tek beğendiğim şey müzesi diyebilirim.Onun dışında bir AStatürk heykelini bile görememiş olmanın şaşkınlığını yaşamadım desem yalan olur.Ve sonra pazarda gezerken eşofman altıyla dolaşmamıza bir teyze karşı çıktı.Evladım popnuz çok çıkmış üzarinize başka bir şey alın demez mi.Gülmekten kırıldık.Daha neler ya????

    YanıtlaSil