
"Leylek Dede" ile tanışmam bir yaz tatilinde Amasra'da oldu. İlkokuldaydım, ilk kez deniz kenarına uzun süreli bir yaz tatiline gitmiştik, hem de maaile. Annem, babam ve benden oluşan çekirdek ailemizin yanısıra anneannem, iki halam ve annemin o zamanlar genç bir kız olan teyze kızından oluşan bir kalabalıkla büyük plajın hemen kıyısındaki tipik bir Amasra evinin birkaç odasına pansiyoner olarak konuşlanmıştık. Gittiğimiz günün sabahında, 5'e doğru uyanmış, kaldığımız odanın denize bakan penceresinden o muhteşem gün doğumunu izlemiştik teyze kızımla birlikte büyülenmişcesine. Sonraları küçük denizde de olağanüstü günbatımları seyredecektik o zamanlar "Safa Park" adıyla ünlenen çaybahçesinden. Harika bir tatildi, çok eğlenmiştim. Denize cupcuplamalar, uzun yürüyüşler, dalından böğürtlen toplamalar, Bakacak tepesinden şehre bakışlar, mendirek turları, açık hava sinemaları, Demir Çelik İşletmeleri'nin kampında kalan Karabük'lü büyük amcayı ziyaretler, hepsi harikaydı. Sıkılmaya vakit bile yoktu aslında, kitap okumaya da. Fakat bir gün teyze kızım güneşte fazla kaldığından su toplayan sırtını biraz rahatlatmak için denize gitmekten caydı, elele verip çarşıya indik gezmek için. Tahta takunyalara, mısır kabuğu çantalara, ahşap oyma biblolara, bileziklere, yüzüklere, taş baskısı örtülere, yazmalara bakarak dolaştık. Sonra minicik bir kitapçı keşfettim diğer dükkanların arasında, sahaf gibi birşey. O zamandan zaafım varmış kitap olan heryere, zorla soktum teyze kızımı oraya ve ilk gördüğüm kitabı, ismi ilginç gelen Leylek Dede'yi beğendim, ayıptır söylemesi parasını da teyze kızıma verdirip aldım. Sonrası malum, pansiyona döner dönmez şöyle bir bakmak niyetiyle ilk sayfayı okumaya başladım. O gün deniz, yürüyüş, Safa Park'ta günbatımı, açık havada sinema, dondurma, hepsinden vazgeçtim. Yatana kadar kitap bitmişti neredeyse. Yıllar boyu da, kocaman bir kadın olduğumda bile zaman zaman açıp tekrar tekrar okudum, gözümde o yılların güzelim Amasra'sının hayali, burnumda iyot ve yosun kokusu ile.
Şimdi bana izin, eski gözağrım yanında kardeşi ile tekrar okunmak üzere beni bekliyor. Judy Abbott ve ben sizlere iyi akşamlar diyoruz...
bayılıyorum bloguna leylak dalım.
YanıtlaSilbu yazıyı okurken de salak salak gülümsediğimi farkettim. çok nostaljik, acayip keyifli.
Aslım Hayvanım bilmukabele,
YanıtlaSilBen de senin bloguna bayılıyorum. Çok tatlısın, çok eğlencelisin. Kendine hayvan, çocuğuna enik, kocasına zarif eş diyebilen bir kadına nasıl bayılmam yahu, ölürüm bile:))
O haldeee yazalım yazalım okuyalım:)))
Çocuklukta okunanlar başka bir değerli oluyor gerçekten. Nerelere götürüyor insanı. Kimleri kimleri hatırlatıyor.
YanıtlaSilVarolsun Leylek Dede, Uzun Bacaklı Baba, her ne ise...
Çok haklısın Asucum ya. Öyle sevindim ki kitapları bulunca. Yaşlanıyoruz çaktırma:))
YanıtlaSilcannım leylak dalıcım
YanıtlaSilne güzel anatmıştın ogün bna leylek dedeyi...hangi yayıneinden sipariş ettin...artık okumak farz oldu...seiyom seni
okurken kitaplarım geldi kısmına gelince yihuuu diye bağırasım geldi. :)
YanıtlaSilişyerinde olduğum için sustum.seni böylesine heyecanlandıran çocukluk dostunu çok merak ettim.
ben bugünden itibaren 10 gün yokum seni özleyeceğim. :)
Sevgili Leylak ablacığım, ne güzel anlatmışsın, Amasra' yı yeni görmüş birisi olarak hayal ettim o zamanları. Ne güzeldi kimbilir, kitapları da çok merak ettim, hemen not ettim. Önce kendim, ilerde Bilge için:)) Kendine iyi bak , öpüyoruz...
YanıtlaSil"Şeker kavanozuna düşmüş karınca gibi keyifliyim." bu söz ne harika böyle, bu sözü edende ne harika bir insan....
YanıtlaSilHerkes Leylek Dede'nin peşinde bense evlenirken'Amaaan nereye sığdıracağım bunları'diyerek almadığım Doğan Kardeş yığınlarını düşündüm yazınızı okuyunca.Hem kendi biriktirdiklerim,hem de benden 10 yaş ağabeyim için alınan ilk çıkan saman kağıda basılmış Doğan Kardeşler.Heba oldu gitti.Ah kafam,ah kafam,ah ka...
YanıtlaSilİyi okumalar canımcım:)
YanıtlaSil