Antalya Kasım ayında pastırmaları takır takır kurutmaya devam ederken bir yandan da halkına masmavi bir gökyüzü, şahane bulut gösterileri ve kızıl gün batımları sunuyor. Arada nazarlık kabilinden yağan doluları ve çakan şimşekleri saymazsak.
Ben de bu pamuk topakları serpilmiş maviş gökkubbe altında neredeyse altı aydır görüşemediğim arkadaşlarımla hasret giderme faaliyetlerindeyim ki dün epey domestik bir gün geçirdim, yemekli konuklarım vardı.
Bir önceki akşam başladım niyet ettiğim menüyü hazırlamaya. Storytel'e abone olalı beri bu domestik eylemler eskisi kadar sıkıcı gelmiyor, açıyorum bir kitap, işleri yaparken bana okuyorlar, bir taşla iki kuş. Bu sefer domestiği feminist nötrler diye düşündüm ve Wirginia Woolf'un "Kendine Ait Bir Oda"sına izinsiz dalış yaptım. Caanım Tilbe Saran seslendiriyordu ve onun kadife sesinden bırak "Kendine Ait Bir Oda" gibi zor bir metin, en sıkıcı meclis tutanakları bile dinlenirdi. Nitekim öyle oldu, yumuşacık okuyuşu, yerinde vurguları, şahane telaffuzu ile yaptığım işin farkına bile varmadım. An geldi zeytinyağlı fasulyeye şeker, an geldi çorbaya krema, an geldi sütlaca tarçın olup aktı cümleler. Zamanında kadri kıymeti bilinmemiş, horlanmış kadın yazarlar bellerine birer önlük bağlayıp yardıma geldiler adeta.
İşimi bitirince menünün de, Wirginia Woolf'un da geri kalanını ertesi güne bırakıp kendime ait oda olmasa da kendime ait çalışma masasına geri döndüm. Bilgisayarda bir şeylerle uğraşırken gözüm Kocam Bey'in dikkatle izlediği TV'ye kaydı. "Dila Hanım" filmi vardı ana akım olmayan kanallardan birinde, önce göz atıyordum, sonra izlemeye niyet ettim, filmin son üçte birlik kısmına denk gelmiştim. Necati Cumalı'nın-ki çok severim-bir öyküsünden uyarlanan filmi baştan sona hiç izlemedim şimdiye kadar. Neden derseniz, çünkü defalarca dinledim. Evliliğimin ilk yılları video çılgınlığının tavan yaptığı dönemlere denk gelir. Yaz tatillerinde Kocam Bey'in ailesinin yaşadığı kasabaya gider, bir süre kalırdık. Aile evi kasaba meydanında, iki asırlık çınarın (ilginçtir kasaba halkı kavak olarak bahsederdi çınarlardan) gölgesinde, iki katlı ahşap bir evdi. Haydi onlar gibi bahsedeyim ben de, o kavaklar özellikle erkek nüfusun gözdesiydi, çünkü geniş bir alana yayılan gölgesi yaz sıcağından korur, kavakların altına kurulmuş kahveler ise bol muhabbet, çay-kahve-gazoz-ayran-limonata, okey-tavla ve hepsinden önemlisi video filmleri sunardı. Kahvelerden biri bize tahsis edilen odanın hemen altındaydı. Karanlık çöküp de video zamanı geldiğinde görüntüsüyle olmasa da sesiyle onlarca Türk filmi dinledim oturduğum ya da yattığım sedirin üstünden. Dila Hanım bunlardan biriydi, Türkan Şoray'ı seslendiren Nevin Akkaya ile Kadir İnanır'ı seslendiren Abdurrahman Palay'ın repliklerini adeta ezberlemiştim. Çünkü kasaba halkı izlemelere doymuyordu ve günaşırı Dila Hanım TV ekranında arz-ı endam ediyordu. Yine tamamına yetişemesem de filmin güzelim müziğiyle Dila Hanım'a bakarak zeybek oynayan Karadağlı Rıza'nın vurulma sahnesine kadar bakıp kaldım ekrana. O sıcak yaz gecelerine, okey şakırtıları eşliğinde yükselen filmin repliklerine, "İki çay çek" seslenişlerine, taa uzaktaki bir bahçeden aynı saatte hiç aksatmadan yükselen baykuşun ötüşüne geri döndüm. Film bitti, Rıza öldü, Dila Hanım gözleri yaşlı gitti, bense dün gibi hatırladığım o günlerle aramda yılların olduğuna şaşarak "En iyisi uyumak" deyip yatmaya yollandım.
Muazzez Abacı'nın öldüğünü öğrendim dün akşam. TRT sanatçısı olduğu zamanlarda ergenlik yaşlarındaydım. Onun başladığı yıl sonradan ünlü olan pek çok sanatçı kazanmıştı sınavı; Seçil Heper, Samime Sanay, Ela Altın, Bilge Pakalınlar ve artık Türk Sanat Müziği'ni TRT Müzik kanalı dışında pek hatırlayan olmadığından benim de unuttuğum onlarca isim. Billur gibi çağlardı sesleri ama Muazzez Abacı'nın sesi hepsinden farklıydı. Çok sürmedi zaten, gazinolara transfer oldu ve çok ünlendi. Özel hayatındaki çalkantılar bir yana muhteşem sesini inkar edemem. Eskilerde kalmış bir şarkıyla veda edelim, huzurla uyusun...

ben de sizin gibi, mutfakta işlenirken storytel'den destek alanlardanım. bazen, kitap çok sürükleyici ise, kendime yeni işler yarattığım da oluyor, mutfaktan çıkıp bilgisayarın başına dönmek zorunda olmayayım diye :P
YanıtlaSilDila hanım'la Rıza Bey'in dans sahnesi de ne etkileyicidir ama...
Gerçekten çok iyi oldu bu Storytel olayı, işler iş olmaktan çıkıp Storytel eşlikçisine döndü.
SilO dönemin filmlerini çok seviyorum ben...
Tilbe Saran ne okusa dinlenir kesinlikle, arada şeytan dürtüyor şu Hary Potter'ları dinlesem mi diyorum. :))
YanıtlaSilBeni de dürtüyor valla ama üç seri filmi bile sarmadı, hiç ilgimi çekmiyor. Başka şeyler okusa ya :) Galiba Asılacak Kadın'ı dinleyeceğim, aslında okudum, filmini izledim zamanında ama bir de Tilbe'nin sesinden dinlesem hafıza tazelemiş olurum diye düşünüyorum
Sil