.

.
.

6 Ocak 2022 Perşembe

ARALIK OKUMALARI / 6 OCAK

Bu sabah egzersiz esnasında, "Bu Kız Çok Aç" isimli podcastte "Ali Muhiddin Hacı Bekir" şekercisinin tarihçesini dinledim 6. kuşak torundan. Öyküyü dinlemek güzeldi de dinlerken gözümün önünde akide şekerleri, lokumlar uçuşmasa iyiydi. Anneannem bir Hacı Bekir tiryakisiydi, mutlaka akide şekeri bulundururdu evinde, gidip gelip ağzına bir tane atardı. Özellikle fındıklısına bayılırdı, lakin fındık denilen şey biraz bayatlamaya meyilli bir arkadaşımız, hatta uzun süre kalırsa içinde birtakım  proteinli canlılar da oluşabiliyor. Anneannemin her şeyi gibi şekerleri de kıymetliydi, öyle her önüne gelene ikram edilmez, ancak hatırlı misafirlere çıkarılırdı, bir de kendi yerdi. O yüzden kimi zaman fındıklı akideler hemen tüketilmediği için yukarıda anlattığım akibete uğrayabiliyorlardı. Bir yaz tatilinde bir aile dostumuzla anneannemi ziyarete gittik, yanımızda ahbabın küçük torunu da var, onun için anneannem hiç bilmediği yaşlı bir kadın. Neyse oturduk, hatır soruldu, sohbet edildi, sonra anneannemin ikramda bulunası geldi-misafiri önemsediyse demek-gardrobun zor ulaşılan bir yerinden bir çanak akide şekeri çıktı, tek tek herkese sunmaya başladı. Daha çanağı görür görmez içindeki yabancı faunayı farkettim. Lakin yapacak bir şey yok, yaşlı kadın, halden anlarlar elbet diye, biraz da anneannemden çekindiğimden ses çıkaramadım. Büyükler şekeri alıp mendile sardılar, bir kenara koydular. Lakin torun küçük, tam ağzına götürecekken fındığın içindeki kurtla gözgöze geldi. "Aaa kurtlu bu!" diye bağırıp şekeri yere fırlattı. Anneannemin rengi değişti, kutsal akide şekerine saygısızlık ha! "Hani kız kurt?" dedi şekeri eline alıp, gözleri iyi görse zaten ikram etmez, o sadece şekeri ve fındığı seçiyor. "Kurt, murt yok bunda, ne uyduruyon" diye sinirlendi. "Ahacık" dedi çocuk, "görmüyor musun?" "Görmüyorum, hem kurtluysa da ne olacak, minicik şey, seni yemez ya, dul karıyım ben, bu kadarını alabiliyorum" diye pişkin pişkin üste çıktı. Anneannemin her hatalı tavrında geliştirdiği savunma mekanizması yine gündeme gelmişti: "Dul karı olmak". Çocuk ürktü, sustu. Ortalık biraz yatışınca kulağıma eğildi: "Bu dul karı kim? Pis midir biraz?" Ortalık yerde kahkaha atıp çocuğu suçlandırmamak, anneannemi daha fazla kızdırmamak için kendimi balkona zor attım. 

Anneannemin bir diğer bayıldığı Hacı Bekir ürünü çifte kavrulmuş lokum idi, Ulus'a giderken "Bir şey ister misin?" diye soranlara nazının geçtiği biriyse mutlaka ısmarlardı: "Bana Hacı Bekir'den 250 gram iki kavrulmuş nohun alıver". İşe girip da ilk maaşımı aldığımda ona 'iki kavrulmuş nohun' götürmüştüm. Umarım gittiği yerde de vardır.

Kitaplara gelirsek:

Aralık ayını geçen yılın başında aldığım, Koridor Yayınları'nın bez ciltli "Yeşilin Kızı Anne" serisinin 7 ciltlik kitaplarına ayırmıştım. Biraz kafa dağıtmak, Sümerbank basması benzeri elbiselere bürünmüş kitapların ellerimde dokusunu hissetmek ve ergenlik günlerime dönüp nostalji yapmaktı niyetim, gerçekten de öyle oldu. TV'de "Anne With An E" ismiyle 3 sezonluk dizisi de yayınlanan kızıl saçlı, çilli, geveze, hayalperest Anne'nin yetimhaneden AvonLea'ya gelişiyle başlayan kitap serisi 6 çocuğunun yetişkinliğine kadar devam ediyor. Esasen en küçük kızı Rilla'nın anlatıldığı son bir kitap daha var, onun bez ciltlisini bulamadım ama başka bir baskısı elimde, onu da okuyarak seriyi tamamlayacağım. Edebi anlamda beni fazla etkilemeyen ama ergenlik yıllarıma geri döndüren, eğlenceli zaman geçirten okumalar yaptım. TV'deki dizi aslında sadece birinci kitabı kapsıyor ve kitapta olmayan eklemeler yapılmış, aslında dizi çok daha detaylı kitaptan. Diziyi izledikten sonra kitapları okumak daha keyifli oldu, en azından karakterlere bir beden, bir yüz yakıştırabildim. 

Anne serisi dışında iki kitap okumaya fırsatım oldu, biri Nazım Hikmet'in oğlu Mehmet'in yaşam öyküsünün anlatıldığı, Sibel Oral'ın kaleme aldığı "İşitiyor musun Memet?", diğeri de Hakan Günday'ın son kitabı "Zamir" idi.

"İşitiyor musun Memet?" yer yer hüzünlü bir öykü, henüz çok küçükken babası yurtdışına kaçan, onunla çok az birliktelik yaşayabilmiş, annesiyle yurt dışına illegal yollardan çıkışı sağlanınca da babasını yine çok az görebilmiş bir çocuğun büyüme hikayesi. Kitabı kapatınca dünyayı kurtarmaya soyunmuş, büyük ideallere gönül vermiş kişilerin aslında evlenmemesi, evlense bile çocuk yapmaması gerekir diye düşünüyor insan. Zira ne birlikte oldukları kadınlara, ne de çocuklarına ayıracak zamanları, gösterecek şefkatleri pek olmuyor. Çocukları da eksik, kırık dökük bir yaşam bekliyor. 

"Zamir"e gelince tipik bir Hakan Günday kitabı, karanlık, bunaltıcı, ürkütücü, acıtıcı bir hikaye. Zamir henüz yeni doğmuş bir bebekken yaşadığı terör vakasiyla ölümden dönmüş, parçalanıp biraraya getirilmiş yüzü bir simge olarak kullanılmak üzere küçük yaştan itibaren yardım kuruluşlarında (Birinci Dünya Barışı Vakfı) çalıştırılmaya başlamış, görevi her koşulda savaşları durdurmak olan bir kişi. Kitap yer yer geri dönüşlerle Zamir'in öyküsünü anlatıyor, bunun yanısıra da dünyanın ahvalini sorguluyor. Açıkçası insanı umutsuzluğa sürükleyen, ağır bir kitap. Diğer kitaplarına göre ortalama buldum, bir "Az" ya da "Daha" değil benim için. Lakin pek çok gerçeği şakır şakır yüzümüze vurduğu için olumsuz yönde de olsa ufuk açıcı, ben yeterince bunalımdayim derseniz kendinizi zorlamayın ama yazarın tarzına alışkınsanız okuyun derim.

Fındıklı akide şekeri-kurtsuz olanından-tadında bir gün olsun...

14 yorum:

  1. Benim anneannemin de akide şekerleri vardı. O zamanlar başka şeker yoktu galiba. Bir de kavanozda duran koca koca beyaz şekerleri anımsıyorum. Herhalde bu kıtlama dedikleri şeker cinsi. Özel bir adı vardı bilmiyorum ama koparması çok zor olurdu. Ben anneannemi hep elinde sigarası ve Türk kahvesiyle anımsıyorum. Rahmet istediler herhalde. Nur içinde uyusunlar.
    Bir de benim bu Hakan Günday'la yıldızım hiç barışmıyor. Okuyamıyorum ben onu. Sana da söylediğime göre konu kapanmıştır sanırım. Aralık yine bereketli olmuş yalnız. Çok tebrikler ve çok öpücükler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Akide şekeri sevmeyen anneanne yok sanırım. O şekerleri ben de Erzurumlu arkadaşlarımdan biliyorum, özel kıtlama şekeri. Nurlarda uyusunlar anneanneler.
      Hakan Günday okumak adamı yoruyor Özlem. Faruk Duman da öyleymiş. Sus Barbatus iyi kitaptı Allah için ama yoruldum okurken...
      Aynı öpücüklerden benden de gelsin...

      Sil
  2. :) Benim anneannem de cebinde hep paketli bayram şekerlerinden taşırdı. Lokum da yiyemezdi dişine yapışıyor diye.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anneannemin cebinde her daim kuruyemiş ve kuru üzüm olurdu, namaz kılarken seccadeye dökülürdü, biz de toplar yerdik :)

      Sil
  3. akide şekerini de çifte kavrulmuş lokumu da pek severim. ama benim akide şekerinde favorim naneli ve tarçınlı olanlardır. fındıklı en az sevdiğimdir, içine fındık koyarak şekerden çalmışlar gibi gelir bana :P (laz kafası :P)

    yeşilin kızı anne serisi gönlümdeki yerini koyuyor :)

    işitiyor musun memet, hüzünlü bir kitaptı bence de. iyi bir şair olmak başka, iyi bir baba olmak başka demek ki. ne acı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya geçen Hacı Bekirden online sipariş vereyim dedim naneli ve menekşeliden akide, bir de limonlu naneli lokum. Sonra utandım kendimden caydım ama hala aklımın bir köşesinde, doğum günümde bari istesem diye :)))))
      Maalesef iyi şair, iyi devrimci, iyi oyuncu olmak iyi babalığı getirmiyor. Yılmaz Güney'in kızının kitabında da aynı duyguları yaşamıştım...

      Sil
  4. ''Yapamayan öğretir'' diye bir laf var ya pek severim. Bence doğrudur. Hele ki Nazım gibi hep yükseklerde yaşayan, coşkulu, duygu fırtınası içindeki adamlar baba olmak/ koca olmak gibi mevzularda zinhar istikrarlı olamaz .Bu işler devamlılık ister. O kitaba bir türlü elim gitmiyor, Zamir de hakeza.

    Az ve Daha benim için de Günday'ın zirveleri.Hele ki AZ. O nasıl kitaptı öyle?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla Mehmet'i anlatan kitap çok hüzünlendirdi, Zamir de ruhumu kararttı, oysa severim Hakan Günday'ı ama Az ve Daha'nın yeri başka...

      Sil
  5. Kurtlu akide şekeri ve anneanneniz gülümsetir beni :) Toprağı bol olsun. Yeşilin Kızı Anne serisi çok sık çıkıyor karşıma ama bakalım ne zaman tam olarak elime düşecek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anneannemin maceraları öyle çoktur ki :)
      Yeşilin Kızı Anne beni bir ay oyaladı :)))

      Sil
  6. Anane hikâyeleri <3
    Anne with an E'ye geçen hafta başladık ama eşim "puhahah bu sensin ya, bak aynı sen" falan gibi tepkiler vermekten vaz geçemediği ve ben de kıza acaip derecede uyuz olduğum için birkaç bölümden sonra bıraktık. Bir de Allahaşkına söyle, kitapta da o zengin yaşlı teyze Gender-Fluid miydi yoksa tamamen netflix'in her diziye bir LGBTQ teması katmalıyız tutumundan mı çıkmış o?! Bir onu merak ediyorum.....
    Memet'e ben çok acımıştım. Baya gözlerimin buğulandığı yerler oldu :( İyi bir yazar / şair olup aynı zamanda çocuk büyütebilen kimse gelmiyor aklıma, hep kırık, hep hüzünlü hikâyeler.... Başarılı kadın yazarların azlığını da buna bağlıyorum biraz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay kıza niye uyuz oldun yav ben çok sevmiştim geveze şeyi :)
      Yaşlı teyzeye gelince, yok be huysuz bir kocakarıydı sadece, 1900'lerin başında bu konular gündeme gelmemiştir daha :) Kitapda da böyle bir şey geçmiyordu.
      Oeoiğin çok doğru, ebeveynlik çok farklı bir olay. İnci Aral'ın "Kırmızı Sabahlık" diye bir öyküsü var, okumanı isterim. Eşinden ayrılmışve iki oğlunu babaya bırakmış bir kadının çocuklarını görmeye gittiğinde kapıda kalışını anlatır. Ben yaşam öyküsünü bildiğim için kendini yazdığını düşünüyorum. Her okuduğumda gözlerim yaşarır...

      Sil
  7. Leylakcığım,
    Tebrik ediyorum, Aralık ayı hedeflerini nefis bir şekilde gerçekleştirdin, gün gün izledim zaten. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol canım, iş kitap okumak olunca genellikle hedefi tutturuyorum ama ev işlerine hiç girmeyelim :)))

      Sil