.

.
.

19 Ağustos 2020 Çarşamba

19 AĞUSTOS (BENİM KİTAPÇILARIM)

 "Karakedi"

Hayatımda ilk adımımı attığım kitapçı. 6 yaşındaydım, üniversite öğrencisi olan teyzemin kızı bana bir kitap almak istedi ve eve en yakın olan kitapçıya gittik. Kitapçı dediysem, iki katlı bir evin merdivenle inilen bahçesine konuşlandırılmış camekanlı bir baraka neredeyse. Dükkana üç yanı kaplayan raflarda kitaplar, bir masa sığmış, iki kişiye ancak yetecek kadar da boşluk kalmış. O ilk ziyarette bir boyama kitabı alıp çıkmıştık ama son olmayacaktı. İlkokul yolumun üstündeydi zira, önünden her geçişte tozlu camekanına sıralanmış kitaplara bakar, bazılarında aklımı ve kalbimi bırakarak devam ederdim. "Lassie, Yuvaya Dönüş", Halide Edip'ten "Döner Ayna" oradan alınmış, en yıprak halleriyle hala kitaplığımın raflarında duran kitaplardır. 

"Kanarya"

Yenimahalle'nin kitapçılarının isimleri bir tuhaftı, "Karakedi"nin sahibi kedi sever miydi bilmiyorum ama "Kanarya"nın sahibi ciddi anlamda bir kanarya tutkunuydu. Ha bir de "Fujiyama" vardı, daha ziyade kırtasiye malzemeleri satardı, onun sahibinin Japonya ile olan ilişkisini de hep merak etmişimdir. "Kanarya" ortaokul yıllarım boyunca bir nevi mabedim oldu. Okula çok yakın, karanlık, minicik bir dükkandı. Uzun boylu, ak saçlı, orta yaşlı bir adam dururdu tezgahın arkasında, yoğun zamanlarda karısı da yardım için gelirdi. Çoğunlukla kırtasiye, bir de harcıalem, öğretmenlerin isteyeceği türden kitaplar bulundururdu. Okul çıkışları kısa bir yürüyüşle Kanarya'ya uğramak bir nevi rutinimiz haline gelmişti. Kokulu silgiler, oyuncaklı kalem başlıkları, tahtadan, sürgülü kapaklı kalem kutuları, bir ucu kırmızı, bir ucu mavi yazan kurşun kalemler, yılbaşı ve bayram öncesi yaldızlı kartpostallar, yeni çıkan rengarenk desenli kaplama kağıtları, Heidi, Pollyanna ve okuyup okuyup ağladığımız Kemalettin Tuğcu kitapları alırdık. 

Görsel: Buradan

Benim kalem kutusu bunun aynısıydı, markasını bile şimdi hatırladım: "Hatas" 😃

Bir yılbaşı öncesi Kanarya'nın sahibi hediye çekilişi yapmaya karar verdi, büyük ödül evinde beslediği onlarca kanaryadan biri olacaktı, geriye kalanlara da muhtelif hediyeler, ne kadar çok alışveriş, o kadar çok büyük hediye kazanma şansı. Bir ay boyunca hemen her gün uğrayıp bir şeyler satın aldım. Çocuk aklı ne kazanmayı bekliyorsam artık. Yılbaşı ertesi hevesle dükkana koşup kapıya asılmış kazananlar listesine baktığımda ise her hediye çekilişinde yaşadığım hayal kırıklıklarından birini daha yaşayacaktım: 1 adet plastik kalemtraş 😃 O günden sonra kırtasiye seferlerimi biraz azalttığımı söylememe gerek yok sanırım.

"Sipahi"

Sonunda Yenimahalle'ye gerçek anlamda kitapçı denebilecek boyut ve çeşitlilikte bir kitapçı açıldı, "Sipahi Kitabevi". Yenimahalle'nin piyasa mekanı 5. durakta, cadde üstünde, bir binanın birkaç basamak merdivenle inilen zemin katında, geniş bir dükkan.  Lise yıllarının başında idim. İlk alışverişim uzun zaman arayıp bulamadığım Edmonda de Amicis'in "Çocuk Kalbi" kitabı olacaktı. İkincisi ise yaşım gereği başımda romantizm yelleri estiği için dantelli, çiçekli, güvercinli kapağına ve güzel ismine kapılarak aldığım V.Blasco Ibanez'in "Baharlar Açarken"i idi. İlkinin mavi parlak kapağı kopacak kadar çok elden geçtiğinden harap ama ikincisi hafif hasarlarla halen kitaplığımın yıldızlarındandır:

Görseller: Buradan ve Buradan

Sipahi Kitabevi'nde bulduklarımız yalnızca kitapla sınırlı değildi, üzerlerine süet görüntüsü veren baskılar yapılmış ithal kağıt bebekler ağzımızın suyunu akıtırdı (itiraf edeyim liseyi bitirene kadar kağıt bebeklerle uğraşmaktan vazgeçmedim. Bir süre sonra oyun olmaktan çıkıp kendi çizdiğim giysileri giydirmeye kadar varmıştı iş). Ayrıca yabancı dilde dergiler de getirirdi, gramer ağırlıklı Almancamız izin verdiğince "Bravo" dergilerine dadanmıştık. Yenilerine paramız yetmediği için eski sayılara sardırırdık. Sipahi Kitabevi ziyaretlerim Yenimahalle'den taşınana kadar aralıksız sürdü.

Adını anmakta kararsız kaldım ama dayanamadım, bir de "Kanaat Kitabevi" vardır çocukluğumun kitapçıları arasında. Ortaokulda Tabiat Bilgisi dersimize gelen (ücretli derse geldiğini, aslında bir başka meslek-sanırım emekli subay-olduğunu çok sonra öğrenecektim) bir öğretmene ait kitapçı idi burası. Adamcağız bize ödev verir ve ödevde kullanılacak malzemeleri mutlaka kendi kitapçısından almamızı şart koşardı. Ödevin niteliğine uygun malzemeler sadece onda bulunurdu çünkü, danışıklı dövüş yani. Önceleri başka bir yerde idi, sonraları tam okulun karşısına gelip konuşlanmıştı. Bu tarz insanlar o zamandan mevcutmuş anlayacağınız.

"Bilgi Kitabevi"

Yenimahalle'den Yenişehir'e taşınmıştık ve Sevgi Soysal'ın çok sevdiğim kitabının adıyla anarsam "Yenişehir'de (sadece) Bir Öğle Vakti"ni değil günün bütün vakitlerini geçirebiliyordum artık. Haliyle bana yeni bir kitapçı lazımdı ve Sakarya Caddesi'ndeki "Bilgi Kitabevi" ilk keşfim oldu. O dükkanda her daim rastladığım uzun boylu, ciddi yüzlü adamın yayınevi ve kitabevinin kurucusu ünlü Tevfik Küflü olduğundan falan haberim yok tabii ki, ben kitap standlarından artakalan labirentimsi loş koridorlarda dolanıp Bilgi Yayınevi'nin çoğunu Fahri Karagözoğlu'nun çizdiği güzelim kapaklı kitaplarını inceliyordum. Bilinçli seçimle ilk aldığım kitap her daim gözağrım Füruzan'ın  "Parasız Yatılı"sı oldu. 

Görsel: Buradan

Şu anda yıpranmış kapakları, okunmaktan ve çevrilmekten sararmış sayfaları ile kitaplığımda bulunan tüm Füruzan, Sevgi Soysal, Pınar Kür, Ayla Kutlu, Nazlı Eray, Ayşe Kilimci, Muzaffer İzgü ilk baskıları hep Bilgi Kitabevi'nden alınmış kitaplardır. Füruzan yazınına beslediğim büyük sevgi nedeniyle diğer yayınevlerinden çıkmış tüm baskılar da kitaplığımda yer alıyor olsalar bile Bilgi ilk baskıları adeta kutsaldır. 

"Hat Kitabevi"

Bir dönem mabedim haline dönüşen bir başka kitabevi daha ama artık ortaokul yıllarının o saf kırtasiye merakı geçmiş, politik bilinçlenme başlamış, romanlar, öyküler yerine teorik kitaplar, felsefi yayınlar, dergiler okunmaya geçilmiş ve bunların en kolay bulunabileceği adres olarak da Soysal Han'ın en alt katında, sade bir sergilemenin yapıldığı  "Hat Kitabevi" seçilmiştir. Büyükçe, sürekli elektrik ışığıyla aydınlanan, üç duvarı boyunca sıralanmış üç stand üstünde kitapların sergilendiği bir mekan. Evlenip Ankara'dan ayrılana kadar satın aldığım pek çok kitabın değişmez adresi. Diğer bir çok kitabevi gibi o da artık yok; Tıpkı Ziya Gökalp Caddesi'ndeki "Hachette", Sakarya girişindeki "Tarhan", Erdal Öz'ün açtığı "Sergi", Konur Sokak'taki "Bilim ve Sanat" ve "Dost" şubesi, Ulus'taki "Berkalp" ve son olarak yerine kozmetik mağazası açılan "Bilgi" gibi. Kalanlara dört elle sarılalım ve bu yazının devamını bir sonraki postta getirelim. 

Bunu bir mim olarak kabul edip sizler de kendi kitapçılarınızı yazmaya ne dersiniz?


8 yorum:

  1. bilgi kitabevini biliyom bi. sakaryada ivit, yanında da pasaj içinde goralı sandviççisi var, goralı, ankara efsanesi, ilk sandviçi yapanmış, hala orada yaa, yenişehirde bir öğle vakti, çok çok severiim, soysalı daaa, o kitapta da yine ankaranın diğer ünlü sandviççisi vardıı, yine yenişehirde imiş cadde üzerinde, piknik :) caddenin karşısında da adalet ağaoğlunun erkek kardeşinin ünlü giysi dükkanı, sümer :) ay bi de milka varmış. hep romanlarda okudum bunlarııı :) ilk yazdıklarını duymadım tabii, romanlarda adı geçmiyo demekki, yenimahalle görmüştüüm, birinci durakta galiba devletle ilgili bi yerler vardı, gitmiştimdii. ne güzel hatırlamak ilk alışveriş yapılan kitapçılarııı :)

    YanıtlaSil
  2. İlkokulda benim müdavimi olduğum kitapçı-kırtasiyecinin adı da "Papatya"ydı:) Gençten bir sahibi vardı, "En yağlı müşterim" diyordu bana:) Bu nasıl bir tabirse artık?:)) Belge niteliğinde bir yazı olmuş yine Nurşen Hocam. Hafızanıza hayranım. Maşallah diyeyim. Sevgiler, öpücükler...

    YanıtlaSil
  3. İstanbul'da da Beşiktaş'ta Kabalcı Kitabevi vardı. Sonra işi büyüttü ve yayınevi oldu ve akabinde kitabevi kapandı. Kapanışına üzüldüğüm yerlerden biriydi.

    YanıtlaSil
  4. Leylakcığım,
    Hafızana bir kez daha hayran oldum, sadece kitapçıları değil oradan aldığın kitapları da hatırlıyorsun. Maşallah diyeyim. :)
    Ben yaşadığımız kasabalardaki kitapçıları pek hatırlamıyorum, muhtemelen kırtasiye malzemesi satanlar, gazete satanlar kitap da satıyorlardı. Durmadan kitap okumama rağmen onların kaynağıyla ilgili bu kayıtsızlık durumu benim garipliğim aslında. Kasabaları geçtim, daha büyüklerine ve şehirlere geçtiğimiz zamanlardan da özel bir kayıt kalmamış.
    Üniversiteye başladığımda Beyazıt'ta Sahaflar Çarşısında sadece ders kitabı almak için değil, diğer kitaplar için de dolanmaya başlamıştım. Cağaloğlu'ndaki kitapevleri de ilgi alanıma girmişti, yine de hangi kitabı nereden aldım, kayıtlarda yok!
    Sonraki yıllarda İstiklal Caddesinde, Vali Konağı Caddesinde yeni ve şık kitapçılar açıldıkça fırsat buldukça oralarda zaman geçirmek, yeni çıkan kitapları karıştırmak, bir sonraki seferde alacaklarıma mim koymak en sevdiğim gezme şekillerinden oldu.
    Ankara kitapçılarına dair yeni notlarını heyecanla bekliyorum.:)

    YanıtlaSil
  5. Ben azicik daha yakin zamanlarin kitapcilarina hakimim, bundan on sene once Ankara'daki ogrencilik yillarimda Bestekar'daki Homer kitabevini cok severdik. Dost'un Kizilay subesinde de beklerken cok kitap bitirmisligim vardir. Buna ragmen simdi kapanan Tunali subesini daha gizemli ve gidilesi bulurduk. Bir de tabi, sanirim Tunali pasaji idi, alt katinda koca bir sahaf vardi, orda aylaklik edip kitap bakmayi da cok severdik. Simdi Istanbul'da boyle sevdigim kitapcilar arasam da, bulamiyorum. Hersey eskiden guzelmis sanirim, ya da eskidigi icin guzel. Gozlerim dolu dolu okudum bazi cumlelerinizi, bizi yazisiz birakmayin lutfen :)

    YanıtlaSil
  6. Ah o Çocuk Kalbi kapağı, o kitap. Ve o ahşap sürmeli kalem kutusu, ah ah..O kutudan benim yoktu da babam ya da amcamdan kalma nefis bir tane vardı rahmetli babaannemin evinde. Ucu açılmış kurşun kalemler, silgi ve kalemtraşıyla düzenli tutar, fış fış açıp kapamayı pek severdim.
    Konuyu nasıl dağıttım ama.. :)
    Hafızanız inanılmaz. Ben o kadar eskileri hatırlamıyorum. Belki de okuma aşkım daha yetişkin yaşlarda hayatımda yerini bulduğundandır. Büyük kitapçılardansa mahallelerdeki küçükleri seviyorum. Ama tabii Beyoğlu'nun göbeğindeki YKY es geçilmez misal. Yine de İstanbul semalarından şu an en sevdiklerimin arasında Yeniköy Kitapçısı, Nişantaşı'ndaki Patika Kitabevi, Caddebostan Gergedan Kitabevi var. Beyoğlu'ndaki eski Robinson Crusoe'nun yeri ayrıydı. Şimdi bir müze binasının içinde minnacık kaldı. Geçen o binaya gece gittik, Robinson kapalıydı tabii, ama ben sadece orada fotoğraf çektim. Akaretler'deki Minoa'yı da seviyorum. Okuma grubu buluşmalarımızın çoğunu onun cafesinde yapıyoruz. Kuzguncuk'taki Nail Kitabevi de aklıma geldi. Şimdilik burada bırakayım. Nasılsa siz devam edersiniz, ben de yine uğrar not düşerim. Biraz hafızamı zorlayıp gerilere uzanayım, acep bir şeyler çıkacak mı bakalım..Sevgiler. :)

    YanıtlaSil
  7. Ortaokul yıllarında pul merakımız nedeni ile Fujiyama'ya her gün uğrar olmuştuk. Yeni gelen pullara bakarak paramızın yettiğince alırdık. Oradan aldığım ilk pul defterim ve pullarım hala duruyor. Zaman zaman bakıp o günleri anıyorum. Sipahi kitapevi de Lise ders kitaplarımızın durağı idi. Okul kitaplarımızın çoğunu oradan temin ederdik. Eskiler daha güzeldi sanki.

    YanıtlaSil
  8. Neyseki kısa bir yazı olmuş ağlamama ramak kaldı çünkü yaş 63 olunca insan daha bir duygusal oluyor
    Ne fujiyamayı ne sipahiyi nede bayram be yılbaşlarında postane önündeki kartpostal satıcılarını unutmak mümkün değil
    Ilk ekmeğe saygı dersimi fujiyamanın sahibesi teyze vermişti ekmeğe saygı gerek lambur lumbur taşınmaz demişti yıl 1972 ... ilk pul ve para koleksiyonumuda onlara satmıştım e kolaymı ilk aşkımla buluşacaktım ...

    YanıtlaSil