.

.
.

28 Kasım 2019 Perşembe

28 KASIM (ANKARA'DAN)

Ankara'ya geleli 10 gün oldu ama elim değip de bir türlü iki satır yazamadım şuraya. Bugün artık kendime talimat verdim, "Otur ve yaz. Sonuçta burası senin günlüğün". Kendim karşısında boynum kıldan ince, emir telakki ettim ve geçtim bilgisayar başına 😃 

Ankara'ya gelirken ardımda adeta bir yaz havası bırakmıştım. Yola sisli başladık, sisli devam ettik. 




Sis insanı ürkütse de görsel anlamda sinematografik bir imge sunuyor insanın gözlerine. O griliğin arasından seçilen sonbahar renkleri ise ayrı bir şölen.

Sadece sis değildi yolumuza çıkan, iki tıra yüklenmiş upuzun bir rüzgar türbini kanadını da solladık. Aklıma Antakya'da, akşam çökerken, Simon Manastırı'nı ziyaret için tırmandığımız dağ yolunda kırmızı gözleri, kocaman kanatları ve çıkardığı ürkütücü ses ile ödümüzü kopartan rüzgar türbinleri geldi. Aman Tanrım, gerçekten korkunçtu, sanki biz cüceydik de Gülliver'in devler ülkesine gelmiştik. 


Artık geleneksel hale gelen İkbal'de tost-çay molasının ardından ikinci dinlenme durağımız Muhteşem tesisleri oldu. Orada rengarenk ve birbirinden değişik bir kabak yığını ile şık bir sonbahar vardı. 



Öğleden sonra Ankara'ya ulaştık, düşündüğümün aksine gayet yumuşak, Kasım için şaşırtıcı bir hava ile karşılaştık. İlk iki günü günü dinlenme ve evi düzene sokma faaliyetleri ile geçirip üçüncü gün  kızkardeş ile kendimizi İş Bankası Müzesi'ndeki  "Nazım'ın Yolculuğu" sergisine attık.





Sergi adındaki "Yolculuk" temasına uygun olarak düzenlenmiş. Küratörlüğünü Haluk Oral yapmış. Çeşitli belgeler, fotoğraflar, Nazım'ın yaptığı çizimler ve tahta bavulların içinde alt yazı ile bilgilendirilmiş resimlerle yaşamından kesitler sunulmuş. Görülmeye değer bir sergi olmuş, Ankaralılar kaçırmasın derim. 

Sergi çıkışı biraz yürüyüp Ankara sonbaharını kokladık:


Sonraki iki günü fazla yürümeye ve Ankara'nın farklı havasına isyan eden Cevriye'nin buz, ağrı kesici ve istirahatle gönlünü yapmaya çalışarak geçirdim. Araya yine de evin yakınındaki bir tiyatroda izlediğim Stefan Zweig'ın "Satranç" isimli romanından uyarlanan "Satranç" oyununu sıkıştırmayı başardım. Biletleri Antalya'da internet aracılığıyla almıştım, hafta sonu Şinasi Sahnesi'nde bir başka oyunu, "Maskeliler"i kızkardeşle izledik. Oyun iyi, oyuncular vasattı. Oyun sonrasında ani bir kararla Ankara'da üçüncü defa açılan "Ekmek Festivali"ne yollandık. Kalabalık, sıcak, bunaltıcı ama her şeye rağmen ekmek kokusuyla keyif veren bir festivaldi. Yabancı ve yerli standlar kurulmuştu, en eğlenceli stand kapı ziline bile oynayabilecek kapasitedeki Fas standı idi, biz girerken oynamaktaydılar, çıktık hala oynuyorlardı, sefaları olsun 😃Bir şey almayacağız diye girdiğimiz mekandan ekşi mayalısı, çavdarlısı, ay çiçeklisi, sarı buğdaylısı, mor olanı, bazlaması, bageti derken bir kucak dolusu ekmekle çıktık.






Geldiğimizden beri ılıman ve kurak giden hava hafta başı yağmura çevirdi. Antalya'nın çılgın yağmurlarına alışkın olan ben burada ara ara serpen sulu şeyleri yağmurdan bile saymadım. Ancak o zamana kadar dalında salınan sarı yapraklar birdenbire kaldırımlara, asfalta seriliverdi:


Hafta başı lise arkadaşlarımla bir buluşma gerçekleştirdim, ertesi günün akşamında ise CSO binasında Kültür Bakanlığı Klasik Türk Müziği Topluluğu'nun sunduğu "Fasıldan Tangoya" isimli konseri izledim ki nefisti. 

Eh, on günlük süreci aşağı yukarı özetledim sayılır, daha fazla kafanızı şişirmeyeyim. Birazdan Cermodern'de bir başka sergiye gitmek üzere yola düşeceğim. Bilahare onu da anlatırım. Şimdilik hoşça kalın...

5 yorum:

  1. Ankara da olup, biz bu kadar gezmiyoruz. Gerçekten bravo size :)

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel ve ne dolu dolu geçmiş 10 gün, zevkle okudum. Ekmek festivali ilgimi çekti. Pasta da ne güzel görünüyor başaklarla.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Sis en sevdiğim hava olaylarından biri fakat ürkütebiliyor. Birkaç ay önce İran'da Persepolis'ten dönerken güneş batmıştı ve geceyle birlikte ani bir sis çöreklendi. Antik kenti sisler içinde uğurlamak çok büyülemişti beni.

    Ankara'mıza hoşgeldiniz :) Bizden daha iyi keşfediyorsunuz bu sergileri. Tiyatro olarak 9 Aralık'ta Tatbikat'ta bir oyun var (Yeniden Dokunan Hayatlar). Geçtiğimiz ay seyretmiştim. Fena sayılmaz :) Kadın olmak üzerine 3 farklı hikaye, 3 farklı acı.

    YanıtlaSil
  4. Nasıl güzel.. Ankara doğumluyum ama bu şehirde sadece hayatımın ilk dört yılını ve sonra bir buçuk sene de yüksek lisans dönemini yaşadım. Benim için Ankara, puslu, biraz çekimser.. Ama buradan sıcacık bir his geldi, özledim.

    YanıtlaSil
  5. Ben de yaz kış Ankara'dayım ama sizin kadar takip edemiyorum sergileri. Bitmediyse Nazım'ın sergisine gideyim ilk fırsatta. Teşekkürler sevgiler...Aylin Kurhan

    YanıtlaSil