.

.
.

4 Ağustos 2018 Cumartesi

BİR DÜĞÜN ÖĞLESİ

Okuduğum kitaba yoğunlaştırdığım ilgim evin çok yakınından gelen davul zurna sesiyle dağıldı. Bir süre kulak verip yoldan geçen bir araçtan mı, yoksa apartmanın önünden mi geliyor diye anlamaya çalıştım, olmadı balkona çıktım. İkinci seçeneğin doğru olduğunu gördüm. Bizimkinde değilse de yandaki apartmanda düğünsel faaliyetler gelişmekte idi. Biri gelin arabası olarak süslenmiş, hepsi de beyaz renkli, muhtelif yerlere parketmiş dört aracın içinden inen bir sürü insan telaşla koşuştururken Oktay Kaynarca'ya benzeyen zurnacı kıpkırmızı bir yüzle yanaklarını şişirerek zurnasını üflüyor, daha yaşlıca kır bıyıklı, kır saçlı, kavruk arkadaşı da var gücüyle davulunu dövüyordu. Her ikisi de işlemeli cepkenler ve şalvarımsı siyah pantolonlar giymiş aşk ile şevk ile sanatlarını icra ederken biz mahalle sakinlerine de davulun sesinin gerçekten uzaktan hoş geldiğini ıspatlıyorlardı. Oraya buraya hareket eden bir sürü erkeğin içinde gözüm uzun süre damat olabilecek kişiyi aradı, hiçbiri o pembe tüllerle, beyaz güllerle süslenmiş, plakasında peşinen "Mutluyuz" yazan arabaya layık görünmüyordu. Damatlığa uygun yaşta görünen birkaç taneden kel kafalısı kot ve tişört giymişti ki peşinen elendi. Seyrek saçlarını atkuyruğu bağlamış, koluna masa saati boyutunda (öyle ki üçüncü katın balkonundan miyop gözlerimle ben bile saatin kaç olduğunu neredeyse görecektim 😀) kırmızı kayışlı bir saat takmış olanınsa ayakkabıları spor, hem de fena halde kırmızıydı, o da ekarte oldu. Sıradan görünümlü çizgili gömlekli ise arabanın sürücü kapısını açıp torpido gözünden bir Marlboro paketi çıkardı, anlaşıldı ki o da gelin arabası kullanıcısı. "Peki damat nerede?" derken yakaladım, apartmanın giriş kapısının önünde dikilmiş, zil ile cep telefonu arasında kararsız dakikalar geçirmekteydi. Genç irisi denebilecek kadar boylu-boslu, elma yanaklı, çenede bir tutam siyah sakal bırakmış, sakalıyla aynı renkteki saçlarını muhtemel ki bir erkek kuaförü (elbette berber değil, ne sandınız 😀) marifetiyle geriye yatırıp briyantin ya da benzeri bir sıvı ile parlatmış damadımız lacivert takım elbise giyip yakasına da minik bir tutam renkli çiçek yerleştirmişti.  Damat cep telefonu-zil seçeneğiyle uğraşırken davulcu "Lorke Lorke" çalmaya, erkek tarafının kadınları ve erkeklerinin bir bölümü de yarım halka halinde halay çekmeye başlamıştı bile. Halay başı türbanlı irice bir teyze, halay sonu da kolunda kırmızı masa saati taşıyan, kırmızı ayakkabılı gençti. Diğer düğüncüler alkışlarıyla olaya katılırken davulcu damada yaklaşıp onu da halaya davet etti ama damat netti. Elinin ayasıyla "hayır" jesti yapıp sonunda karar verdiği cep telefonu seçeneğini kullanarak birtakım numaraları tuşlamaya başladı. Ortalık davul-zurna sesiyle yıkılırken komşular da yavaştan olaya dahil olmaya başladı. 2. kattaki perde aralığından kısaca olan bitene bir göz atıp açık duran kapısını kapattı ve içeri çekildi. Bizim apartmandan birkaç komşu ise birebir katılmaya karar vermiş olacaklar ki aşağıya inip düğün ahalisine dahil oldular. Alttaki komşunun sarışın minnak torunu çalan davulun temposuna uyup kendi çapında halay çekmeye başladı. Bu arada damat telefon konuşmasını bitirip sonunda parmağını zile uzattı. Davul-zurna ekibi hareketlendi, akraba-yı taallukat da halayı kesip apartman kapısına yöneldi. "Tık" sesiyle açıdan kapıdan ilkin damat girdi, ardından da tüm düğün ekibi gelinin en üst kattaki evine ulaşmak üzere ardından seğirtti. 


Görsel: Buradan

Kız evinde geçen, gözlerden ırak 10-15 dakikalık süreçte kendime kahve yaptım ki seyir daha keyifli olsun, ben daha kahvemden son yudumu almadan merdivenlerde bir hareketlilik başladı ve önce aileden bir genç kadın kapıyı açıp gelinle damadın rahatça geçebilmesi için açık tuttu. Önden beyaz gelinliği, belinde olmazsa olmaz kırmızı kuşağı, duvağının üstüne örtülmüş pullu boncuklu al yazması ile gelin göründü, ardından da dirseğinden tutmuş damat. Gelinin üstüste örtülmüş örtülerden yüzünü görmek mümkün olmasa da damadın iyice kızarmış yanaklarından ve alnında birikmiş terlerden ne denli heyecanlı olduğu anlaşılıyordu. Önce gelin arabasının sol yanına yöneldiler, sonra sağ taraf teklif edildi. Damat gelini kapıya kadar getirdi ama ne olduysa binmekten vazgeçildi. Gelin kenara bir yere çekildi, damat biraz daha uzağa geçti. Davul-zurna konserine başladı, önceki kadar iştahlı olmasa da aynı ekip tekrar halaya durdu. Onca kalabalığın içinde ne yapacağını bilmez halleriyle, bir yana sabitleyemediği bakışlarıyla ve yönünü gelinden yana çevirmemesiyle dikkat çeken solgun, ince, orta yaşlı bir adam vardı ki dikkatli bakınca gelinin babası olduğunu farkettim. Damat verilmezken gelinin alınması olayından ossaat bir kez daha nefret ettim. Tam o sırada, aşağıda şamata devam edip giderken merdiven boşluğunda kırmızılı bir gölge belirdi, sonra açık pencereye yanaştı ve kederli bakışlarını bir kenarda sessizce bekleyen geline doğru yöneltti. Ağlamaktan kızarmış gözleri ve burnuyla bir hüzün abidesi gibi duran genç kız, gelinin ergen yaşlarını sürmekte olan kızkardeşi idi. Sonra koşarak indi, kapıyı hızla açtı ve ablasına doğru koşup boynuna sımsıkı sarıldı. Günün en yüreğe dokunan anlarıydı, içeri girip bir kağıt mendil aldım ve çaktırmadan gözlerimi sildim. Yıllar önce içinde bulunduğum apartmanda, olayın bir benzeri kardeşimle benim aramda yaşanmıştı çünkü. İki kardeş sarmaş dolaş bekleyedursun davul-zurna çoştukça coştu, halay katılımı arttıkça arttı ve sonunda zemin katın penceresi açıldı, uzun boylu bir adam (o daireye henüz taşınmışlardı) pencere demirlerinin arkasından alkışlayarak tempo tutmaya başladı. Bununla da kalmadı, elinde içi kağıtlı şeker dolu bir kase ile apartmandan çıktı, kayınvalide olduğunu düşündüğüm kadına uzattı ve misafirlere ikram etmesini söyledi. Bu da günün en güzel, en dayanışmacı anıydı sanırım. Herkes bol bol şekerlendi, şeker kasesi teşekkürlerle sahibine iade edildi, davul sustu, zurna sustu, gelin süslü arabaya bindi, planda değişiklik yapılarak ağlaması dinmeyen kızkardeş de ablasına eşlik etmek üzere gelin arabasına alındı, ahali araçlara pay edildi ve beklenildiği üzere gelin arabasına yol verilmedi. Damadın babası bahşişleri dağıttı, gelin aracı tam hareket edecekken alt katımızdaki balkondan "Durun!" diye bir ses duyuldu. "Eyvah" dedim, arkası "siz kardeşsiniz evlenemezsiniz" diye gelecek Türk filmlerindeki gibi 😀 Meğer ardından su dökeceklermiş gelin kızımızın, bir sürahi su toz kaldırarak aşağıya serpildi ve final. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine...

3 yorum:

  1. Geçen bizim karşı binada bir Çerkes düğünü vardı. Gelin almaya geldiler ve bütün gençler akordeon eşliğinde öyle güzel oynadı ki... Kızımız da dimdik bir kuğu gibi süzülerek yürüyüp bindi gelin arabasına.

    Gelinin arkasından su döküldüğünü ilk kez duydum yalnız. Su gibi koca evine gitsin çabucak dönsün anlaşılmadığına dua etsin o komşu bence :)

    YanıtlaSil
  2. Sanki kahveyi birlikte içip izledik olan biteni :)))

    YanıtlaSil