Ocak derken yarısı Ankara'da, yarısı Antalya'da geçen bir aydan söz ediyoruz. İçine bir sürü koşuşturma, etkinlik, buluşma, yolculuk, yerleşme telaşları, çelinç nedeniyle izlenmesi gereken filmler ve bir de doğumgünü sığmış bir aydan. Bu yoğun süreçte yine de 12 kitap okumayı başardığım için öncelikle kendimi tebrik ediyorum, sonra da kitap sayısını arttırmama neden olan sayfa sayılarını. Evet, genellikle çok hacimli olmayan kitaplardı, öyle de olsa çok ekstra durumlar dışında 10'un altına inmeyen aylık okuma sayım düşünülürse pek de mühim bir rakam sayılmaz. Gelelim Ocak ayında sayfaları arasında kaybolduğum kitaplara:
-2018'in ve Ocak ayının ilk kitabı, daha doğrusu bir önceki yıldan yarısı okunup aktarılmış kitabı Mahir Ünsal Eriş'in yeni raflara çıkan "Öbürküler"i oldu. Çağdaş bir "Gulyabani" okuyor olmanın hazzı ve gülümsemesi ile okudum. Lakin beni
ecinnilerden ziyade eski İstanbul'a rengini veren azınlıkların hüzünlü
öyküleri etkiledi. Zorla yerinden yurdundan edilen birinin evini
ecinnniler değil uzaylılar bassa yeridir, o evlerde ne yaşanmışlıklar ve
ne yaşanamamışlıklar gizlidir kimbilir. Diğer yazdıklarını da çok severek okuduğum Mahir Ünsal Eriş'in romandan ziyade bir novella niteliğinde olan kitabını öneririm. Ayrıca yine bir yerden baba memleketim Niğde'ye dokunulmuş olması da kitabın sürprizi oldu benim için...
-"Avuntular"ı genç bir yazarın ilk kitabı olarak biraz da "Bizim Büyük Challengemiz" kapsamında okudum. Bir süredir okuduğum öyküler bana gerçek anlamda öykü tadı vermiyor ve şu sıralar özleyinceye kadar öykü okumamak niyetindeyim. Hoş ara sıra kendi kuralımı kendim bozuyorum ama Avuntular'daki öyküler de beni birkaçı dışında pek etkilemedi. O kadar söyleyeyim...
-"Palto" hakkında bir şey söylemeye gerek var mı bilmiyorum, benimki bir hafıza tazeleme okumasıydı. yoksa malum "Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık". Bu sözü eden Dostoyevski'nin bir bildiği vardır elbet. Memur Akaki Akakiyeviç ve paltosunun öyküsünü bugüne kadar okumadıysanız "Ne duruyorsunuz?" diyeceğim sadece...
-Anı ve biyografi okumayı ne kadar sevdiğim benim okuma maceramı takip edenlerce malumdur. TV'nin siyah-beyaz ve tek kanallı olduğu yıllarda, İzzet Öz'ün hazırladığı programlarda danslarıyla hatırladığım Aysun Aslan Uğur'un anılarını-daha doğrusu Cebeci Konservatuarı anılarını-topladığı "Anne Ben Leylek mi Oldum?" kitabını Dost Kitabevi'nde (Ankara'da olmanın faydaları) görünce hemen kaptım ve gerçekten çok büyük bir zevkle okudum. Hem dansçının bir dönem yaşam öyküsü, hem de çocukluğumun civarındaki evlerden birinde geçtiği Cebeci Konservatuarının öyküsü biraraya gelince tadından yenmedi kitap. Anı türünü sevenlere tavsiyemdir.
-"Toza Sor" arkadaşım Lale ile gelenekselleşmiş yılbaşı kitaplaşmaları ile isteğim dahilinde (çünkü sorarız birbirimize) bana gelmiş bir hediye idi, epeydir aklımda olan, okumak istediğim, sağda solda çok izine rastladığım bir kitaptı. Okumaya 45+45 dakikalık bir metro gidiş-dönüşünde başladım. Metrodan indiğimde yarısı bitmişti bile. Yazar kahramanı Bandi'nin yazarlık ve aşk sancılarında kendi yaşamından kesitler sunuyor. Naif, gizemli ve çekici bir kitap, okunmalı...
-Tüm külliyatını büyük bir keyifle okuduğum Mehmet Eroğlu'nun son kitabı "Kıyıdan Uzakta" bir novella, uzun bir mektup. Doğanın kucağında, ölümü beklenen ve hiçbir zaman iyi ilişkiler kurulmamış bir annenin başucunda eski eşe yazılmış ters köşe eden bir itiraflar silsilesi. Eroğlu kitaplarından çok farklı bir okuma idi, bir önceki kitabı "Mermer Köşk" için de aynı şeyi düşünmüştüm. Kitap için kötü diyemeyeceğim ama ben yazarın alıştığım tarzdaki kitaplarını özlüyorum.
-Bugüne kadar Christopher Isherwood okumamış olmaktan dolayı kendimi ayıplayarak aldım "Prater'in Menekşesi"ni. Bu kitabını seçmemdeki kriter itiraf edeyim ki isminin güzelliği oldu. Her ne kadar menekşe ya da romantizmle bir ilgisi olmasa da benim için farklı bir okuma deneyimi idi. 2. Dünya Savaşı öncesi ve savaşın başlangıcında çekilmeye çalışılan bir filmin adı "Prater'in Menekşesi". Sayfalar boyunca yönetmen ve senaristi yazar arasında olan bitenleri, filmin çekilme kaygılarını ve savaşın etkilerini okuduk. Üslup olarak çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim ama yine de ilginç bir okuma oldu.
-Bu kitabı niye aldım, neden okumak istedim hiç bilmiyorum. İsmi mi ilginç geldi, yoksa arka kapakta sözü edilen şapkacıyı mı merak ettim bilmiyorum. Ama sonuç hayal kırıklığı idi, boşa geçirilmiş bir okuma vakti, gereksiz zaman kaybı. Bir süre tanımadığım yazarlara ara versem iyi olacak diye düşünmekteyim. "Kapıyı İçerden Kilitledim" vasat ve kolay bir okuma, o kadar söyleyeyim...
-Bu ayın 2. anı kitabı Deniz Türkali'nin Murat Çelikkan tarafından kaleme alınmış "...daha dans edicem..." isimli yaşam öyküsü oldu. Maceralı ve atak bir yaşamı olmuş Deniz Türkali'nin, babası Vedat Türkali ile aralarındaki bir küs, bir barışık inişli çıkışlı ilişki, ilk eşi ile olan yorucu ve bir türlü bitemeyen evlilikleri, Atıf Yılmaz ile yol arkadaşlığı ve daha pek çok şey kitabın içinde yer alıyor. İnsanın çevresinde bu kadar çok ünlü ve çeşitli olaylara damgasını vurmuş insan olunca kendi hayatı da doğal olarak filmlere konu olacak bir duruma gelebiliyor. Aysun Aslan'ın anıları kadar olmasa da severek okudum. Anı türünü seviyorsanız siz de seveceksiniz.
-"Denizlere Çıkar Sokaklar", "Zamansız Mevsimler"den sonra Reyhan Saygın'ın okuduğum ikinci kitabı. Kendisiyle Ayizi'nden kardeşliğimiz var zaten. Eski bir İstanbul evinde babasıyla yaşayan Sevin, kiracıları Derya ve oğlu Can, araya giren eski ve ünlü bir yazar, bir psikiyatrist. Hasılı dopdolu ve sokakların denize çıktığı bir hikaye...
-Mutfak öykülerine olan düşkünlüğümü fotoğraftaki pembe kapaklı kitabı okuyanlar zaten bileceklerdir. Yanındaki arkadaşı "Mutfaktaki Teselli" henüz benim kitabın çıkma projesi bile gündemde değilken aldığım ve bir türlü okumaya fırsat bulamadığım bir kitap idi. Kısmet yeni yıla ve Ocak ayına imiş. Kitabı okudukça benim kitabımdaki bazı şeylerle ortaklığına hayret ettim ve yazarı Özlem Birsel Graves'in akıcı ve kusursuz yazım diline hayran oldum. Yazar çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Akhisar'da geçirmiş bir Egeli, sonra aupair olarak İngiltere'ye gidiyor ve orada evlenip İngiltere'de yaşamaya başlıyor. Kitapta Ege ve İngiliz yaşam tarzlarından örnekler, mutfak hikayeleri, aile öyküleri var. Büyük bir zevkle okudum. Bu tarzı sevenler için de mutlaka okuyun diyorum...
-Ve Ocak ayının son kitabı, Rus yazar Ivan Panayev'in "Akrabalar"ı. Panayev ilk kez okuduğum bir yazar ama yazım dilinden midir, çeviri hatası mıdır, Rus romanlarının geleneksel yapısı mıdır çözemediğim bir sıkıntı vardı kitapta. Küçük bir taşra köyünde akrabalık ilişkileri, aşk-meşk meseleri ele alınmış ama çok sıkıcı bir okuma oldu benim için. O yüzden okumasanız bir şey kaybetmezsiniz diyor ve gelecek ay görüşmek dileğiyle kaçıyorum...
Bana yine bir liste çıktı öğretmenim sağolun :)
YanıtlaSilbaya farklı kitaplar okumuşsun, çok hoşlar :) Mahir Ünsal Eriş'i Olduğu KAdar Güzeldikten sonra okumadım hiç, sevmiştim de oysa. iyi oldu bu yeni çıkanı öğrenmiş oldum :)
YanıtlaSil