.

.
.

6 Haziran 2016 Pazartesi

KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ 6 (İSMAİL)

"Nezzeketi teyze, Nezzeketi teyze!"
Dışardan gelen, ilk "z"ye özel bir vurgu yapılmış tiz ve keskin sesle uyanıyorum. Gözümün gördüğü her yer yabancı, bir an nerede olduğumu algılayamıyorum sonra amiyane deyimle jeton düşüyor. Bir gün önce taşındığımızı hatırlıyorum bu yeni eve, "Nezzeketi teyze"nin kim olduğunu, "Nezzeketi"nin ne menem bir isim olduğunu ve sesin sahibini merak ederek kalkıyorum yataktan. Zaten taşınmamız da bir tuhaftı, karınca sürüsü benzeri bir çocuk güruhu eşyaların çoğunu uçar gibi taşımıştı kiraladığımız birinci kattaki daireye. Yüzümü bile yıkamadan balkona çıkıyor, tiz sesin sahibinin 13-14 yaşlarında kavruk bir kız çocuğu, karşı apartmanın 3. kat balkonunda yanındaki minnak kızıyla birlikte sesin sahibiyle sohbet eden kadının da "Nezzeketi teyze" olduğuna kanaat getiriyorum. "Nezzeketi, Nezzeketi" diye söylenerek içeri giriyor ve henüz yerleşmemiş eşyalara umutsuzca bakıyorum. 

Sözkonusu sabahın üzerinden yıllar geçti. İlk görev yerimiz olan Denizli'den beklenmedik bir anda Antalya'ya tayinimiz çıkmış ve paldür küldür eşyaları kamyona yükleyip göçmüştük yıllar içinde iyice yerlisi olacağımız bu şehre. O yıllarda kiralık ev bulmak sorundu, günlerce gezmiş sonunda umudu kesip geçici bir süre kayınvalidenin evine konuşlanmış, eşyaları da yan taraftaki depoya yığmıştık. Çılgın Antalya yağmurlarının yağdığı bir gün çatıdaki delikten giren suyun bıraktığı izi uzun yıllar yatağımın tam ortasında taşıdım. Yeni bir okula, yeni bir şehire, kendine ait olmayan bir eve ve çevreye alışmaya çalışıyordum, üstelik bebek bekliyordum. Sonra bir gün akrabalardan biri "müjdemi isterim" diyerek geldi ve "Nezzeketi teyze" ile karşılıklı komşu olacağımız apartmandaki daireyi tuttuk. Tekrar kamyona yüklenen eşyalar yeni eve taşındı ve işte o anda eşyaların etrafını kalabalık bir çocuk sürüsü sardı. "Taşıyalım he teyze?", "Tut ucundan la, düşürcen salak sıkı tut", "teyze bana taşıttırmıyor şuna bişi sööle", "Sen nassı taşıyacan la gücün yetmez" ve benzeri sözler havada uçuşurken görece hafif eşyaları bir çırpıda çıkarıvermişlerdi yeni eve. Ellerine üç-beş kuruş sıkıştırıp göndermiş yorgunluktan yattığımız yeri beğenmiştik, ta ki "Nezzeketi teyze" seslenişiyle uyanana kadar. 

Birkaç gün içinde durum açıklığa kavuştu, onca çocuğun da, Nezzeketi teyzenin de sırrı çözüldü. Karşımızdaki apartman yapılırken müteahhit Batmanlı bir ailenin inşaat makinelerinden yararlanmış, karşılık olarak da para yerine giriş kattan 2 tane daire vermiş. Batman'dan çoluk çombalak göçen kalabalık aile de iki dairenin her bir odasına yerleşmiş. Ailenin reisi -tartışma götürmez bir şekilde-evin anası idi. En ve boy bakımından hayli gelişmiş teyze kelimenin tam anlamıyla "hökümat gibi" kadındı. Vurdu mu oturtuyor, bağırdı mı pısıtıyordu. Yarı boyutlarındaki kocası bile hiddetinden ürkmüş olmalı ki hiç sesi çıkmazdı. 10 çocuğu vardı, sonuncusu kız ve bekardı. Diğerleri erkekti, evlilerdi, hatta biri iki eşliydi. Her biri kendilerine verilmiş iki dairenin odalarına dağılmış, bir sürü çocukla yaşayıp gidiyorlardı. Sadece sanırım en büyükleri, üst kattaki dairelerden birinde oturuyordu ve "Nezzeketi teyze" diye bağıran tiz sesli kız çocuğu onların kızıydı: Gurbet. Babası Beyrut'ta çalışırken doğmuş, ismi ondan Gurbet konmuş. "Nezzeketi teyze" ise bitişik komşularıydı, isin aslı kadının adı "Nezaket"ti, Nezaket yazılıp Gurbet dilinde "Nezzeketi" olarak okunuyordu :)

Bir süre sonra kaynaştık, benim için ilginç bir gözlemdi. Gelinlerin çoğuyla kaynanalarının ortalıkta olmadığı zamanlarda Türkçelerinin elverdiği ölçüde sohbet ediyorduk denk geldikçe. Hatta Gurbet'in annesi doğum yaptığımda ziyaretime gelmiş, Temmuz sıcağında üşütmemem gerektiğini, ayağıma yün çorap giymemi öğütlemiş, süt arttırıcı olarak da "bulgurluk pilav" tavsiye etmişti. Ama asıl ahbaplığım İsmail ile idi. İsmail oğullardan birinin kuma olarak aldığı karısından olma 6-7 yaşlarında, koca gözlü, incecik, kavruk, babaannesinin fırsat buldukça sumsukladığı bir oğlan çocuğu idi. Kendi kendini büyütenlerden. Bulursa yer, bulamadı mı buluncaya kadar bekler, kimi zaman arka bahçeye bağlanmış keçilerinin karpuz kabuklarına ortak olur, ev ahalisinden sürekli azar işitir, sesini çıkarmadan koca gözleriyle bakar dururdu. Eşyalarımızı taşıdığı günden sonra dostluğumuz ilerlemişti. Çarşıdan gelirken elimden yükümü alır, benim için bakkala gider, arada zili çalıp "yenge, yapılacak bir iş vardır heyye?" diye sorardı. Eline sıkıştırdığım üç-beş kuruşla, çikolatayla, kurabiyeyle mutlu olur, karşılık olarak caddenin karşısındaki çiçekçinin çöpe attığı çiçeklerin sağlamlarını seçip "Yenge sana çiçek getirmişem" diyerek verirdi. İki-üç yıl sürdü aramızdaki bu ilişki. Sonra nasıl olduysa İsmail'e elden düşme bir bisiklet alındı, öyle mutluydu ki. Atlıyordu bisiklete, sokaklarda turluyor yorulana kadar biniyordu. 

Bir bahar günüydü, dersimin olmadığı bir gün olsa gerek, çamaşır asıyordum ki karşı apartmana iki polisin girdiğini gördüm, çok geçmedi acı bir çığlık yükseldi  içerden ve İsmail'in annesi göğsünü bağrını yolarak dışarı fırladı. Meğer iki gündür kayıpmış İsmail, evdekiler bir süre önce ayrı eve çıkmış diğer eşin yanına gittiğini düşünüp aldırış etmemişler. Keşke öyle olsaymış. Bisikletine çarpan arabanın altında kalmış, küçücük vücudu iki gün morgda beklemiş yuvasız kuşlar gibi. Neden sonra kimliği tesbit edilmiş ve aileye haber verilmiş. Günlerce ağladım, balkona çıkamadım, apartmanın kapısına bakamadım, her gün zili çalıp "yenge napirsen?" demesini bekledim ama heyhat. Çok geçmedi annesi tıpkı İsmail'e benzeyen yeni bir tane doğurdu adını da İsmail koydu ama o benim İsmailim değildi. 

Aradan bunca yıl geçti, İsmail yaşasa çoluk çocuk sahibi koca adam olacaktı ama ben onu hiç unutmadım. Artık o evde oturmuyorum, İsmail'in kalabalık ailesi de taşınmış oradan, Nezzeketi teyze de. Gurbet'i hala merak ederim ne oldu diye ama İsmail zaman zaman kocaman kara gözleriyle geçmişten çıkıp gönlüme düşüverir. Bu güller ona gitsin, konteynerin kıyısından benim için seçip getirdiği örselenmiş güllere karşılık:


8 yorum:

  1. Mekani cennet olsun .. Uzuldum ..

    YanıtlaSil
  2. Yok , böyle de yazılmaz ki !!

    YanıtlaSil
  3. BU GÜN İKİNCİ AĞLAMAMI DA İSMAİLLE YAPTIM. BİRİNCİ FACEdendi :) Çocuk yaşta ölenler direkt cennete gider sanırım... .

    YanıtlaSil
  4. Gerçek bir öyküyü çok güzel özetlemişsiniz. Aklıma "Gezi Olayları"nda öldürülen İsmail'ler geldi. Yaşayamadan ölen gencecik çocuklar...

    YanıtlaSil
  5. Aksam aksam yine huzun. Serpil

    YanıtlaSil
  6. Hüzünlü bir yazı olmuş, üzüldüm çok.

    YanıtlaSil
  7. "Sonra nasıl olduysa İsmail'e elden düşme bir bisiklet alındı" cümlesini okuduğumda hissetmiştim içimdeki cızz sesini..

    YanıtlaSil