*"Uzayıp giden o tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları
Uğurlar kızları, nazlı dulları
Ah uzayıp giden o tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları
Bir beyaz mendilin sallanışı
Unutmam o gece ağlayışını
Silemem coşmuşum gözüm yaşını
Ah uzayıp giden o tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları"
Annem Abdullah Yüce'ye hayrandı, çok sık söylerdi bu şarkısını. Biz de evcek trenlere hayrandık zaten, şarkıyı duyunca ağlamaklı olurdum küçükken. Pek zaarif, pek hassas, pek naarin bir güççük hamfendüymüşsüm sanırsam çocukluğumda. Baba tarafından dedem demiryolcuydu benim, babam demiryolu lojmanlarında geçirmiş çocukluğunu ve gençliğini, oradan kalma bir alışkanlığı ve sevgisi vardır, bize de geçmiş o sevgi. Madem dedik bugün, uzun boylu bir tren seyahati yapamıyoruz binelim banliyö trenine, Sincan-Kayaş arası tıkırdayıp gelelim. Aldık babamızı yanımıza, yollandık Yenişehir istasyonuna.
Biz binmeyeli banliyö trenleri modernleşmiş, şıklaşmış. İçi dışı tertemiz, üstelik klimalı. Dışarının bunaltıcı sıcağından sonra pek şükela oldu. Biletler tek yön 2, gidiş-dönüş 3 lira, 65 yaş üstü beleş.
Önce Sincan'a gittik. Fotoğraf kirli tren penceresinden, istasyon binalarına bayılırım. Şu pencere kenarından düşen taşların yerine yenilerini koysalar ne var sanki, hoş yıkılmadıklarına şükür etmek lazım.
Bu da istasyonun dışında sergilenen lokomotif; demiryolu araçlarının içinde en estetik bulduğum, en sevdiğim tür. Kedi gibi okşadım başını, sonra mini bir Sincan turu attık, atmasak da olurmuş, tekrar bilet alıp bu defa Kayaş'a yollandık. Biletler eski usul delikli kartondandı, çok sevindim görünce :)
Ankara Garı civarında biraz oyalanıp karşıdan gelen treni beklemek için epey geri geri gittikten sonra son durak Kayaş'a ulaştık. Eskiden istasyonun arkasında, koca koca atkestanesi ağaçlarının gölgesinde gazinomsu bir yer vardı. İnsanlar pide yemeye gelirlerdi oraya, hafta sonları tıklım tıklım olurdu. Niyetimiz o ağaçların altında biraz soluklanmaktı ama hayal kırıklığı tabii ki, bu memlekette neyi koyduğun yerde buluyorsun ki, mekan yerle bir olmuş. Dozerler hala içinde çalışıyordu, umarım ağaçlara elleşmezler. Yukarıdaki fotoğraf da Kayaş istasyon binası güzelliği.
Bekleme salonunun yılların ayak izlerini taşıyan güngörmüş karoları. Burada dursun bu fotoğraf, gün gelir onlar da yok olur belki.
Dönüş trenini beklemek için döndük perona, mis gibi bir sıcak vardı. Neyse ki trenlerin arası 10 dakika, fazla beklemedik.
Banliyö vagonumuzun içten görünüşüdür efendim. Üşenmeyin, bir gün binin, eski kara trenler kadar tıkırdamasa da keyfini çıkarın...
Trenleri, tren yollarını ben de pek severim. Çocukluğumda trenle uzun yola gidip gelmişliğim çoktur, o tıkır tıkır sallanma halini her daim keyifle hatırlarım.
YanıtlaSilHasılı, pek iyi yapmışsınız. :)
Şu Marmaray'ı bitirmeyi becerseler de biz de trenimize kavuşsak...
Ah uzayıp giden o tren yolları. Abdullah Yüce. Babamın babası da demiryollarından emekliydi. Dayım da.
YanıtlaSilÇok nostaljik bir post olmuş senin hoş kaleminden. Eminim baban da çok mutlu olmuştur.
Sevgiler Leylak' cım.
bilirsin avrupada ne çok kullanılır tren çokta zevklidir. trenle bir çok ülkeyi gezmek isterdim ben de ..
YanıtlaSil