.

.
.

27 Ağustos 2013 Salı

SICAK, MÜRDÜM ERİĞİ, SANDVİÇ, BAHÇELİ ANILAR, ÇİFTLİKLİ KİTAPLAR...


Hava çok sıcak, az evvel balkona çıktım 5 dakika duramadım. Tek gördüğüm komşunun balkonuna astığı tamamı siyah çamaşırlar oldu; 3 tshirt, 1 kapri, 2 atlet, 3 gömlek. Güneşte solacaklar korkarım. Ankara'da hava Ağustos biterken yaz olduğunu hatırladı, gitmeden şunlara kendimi bir göstereyim de unutmasınlar beni dedi sanırım. Güneşliği çekip içeriye girdim, kendime ton balıklı, turşulu bir sandviç yaptım, yanına da bir koca bardak buz gibi su alıp sizlerle hasbıhal etmeye oturdum bilgisayar başına. Ha sandviçin üstüne tatlı niyetine de 3-5 mürdüm eriği. Juli Zeh Bosna yolculuğunu anlattığı "Sessizliğin Gürültüsü" kitabında Saraybosna'da yalnızlıktan o kadar bunalıyordu ki pazardan mürdüm eriği alırken ikiz olanlarını seçiyordu. Ben de şöyle bir karıştırdım ikiz olanını bulabilir miyim diye ama benim erikler hep tek başınaydı. Mürdüm dedim de aklıma geldi, ben küçükkken yazları annemin teyzesinin Niğde'deki bahçesine giderdik tatilimizin bir kısmını geçirmeye. Rüya gibi bir bahçeydi, içinde küçük bir ev, evin önünde de bir erik ağacı vardı. Tam bizim gittiğimiz zamanda meyve vermeye başlardı ve ben ham ve ekşi meyve meraklısı olduğum için neredeyse acı denecek ekşilikteki o erikleri tuzlayıp tuzlayıp yerdim. Yıllar sonra bahçe istimlake kurban gidip tek bir ağaç bile kalmamışken o erikler düştü aklıma ve mürdüm müydü acaba diye düşündüm, ince uzun şekilleri o intibaı bırakmıştı üstümde. Kesinleştirmek için teyzemin oğluna sorduğumda cevabı şaka yollu şöyle oldu: "Bilemeyeceğim, sayende olmuş halini hiç görmedik". Muhtemelen görememişti garipler, herkesin ben yerken bile yüzünü buruşturduğu onca ham eriği yiyip de nasıl midemi bozmazdım şimdi bile şaşıyorum. Olsa yine yer miyim? Hiç şüpheniz olmasın, olgun haline tercih ederim. Keşke o bahçe dursaydı da armut ağacının altına bir minder atıp yukarıda gördüğünüz kitabı okusaydım sessiz ve sakin.

Kitap bir çiftlikte geçiyor zaten, kocasını ve eski hayatını terkedip Galler'in kuzeyinde bir çiftlik evine taşının Emilie isimli Hollandalı bir kadını anlatıyor. Kadın kaçıp sığındığı çiftliğin bahçesini güzelleştirmeye adıyor kendini ve evinde günübirlik konaklayan genç adamla yardımlaşarak yapıyor bu işi. Sade, duru, şiir gibi bir kitap. Adının aksine dolambaçlı yollara sapmayıp yalın cümlelerle anlatıyor anlatacağını. Dün başladım ve yarıyı çoktan geçtim, akşama bitecek muhtemelen ve ben güzel bir kitabı daha sona erdirmenin tadına varacağım. Kara tahtada yazdığı gibi, okuyup güzelleşeceğim. Size de güzelleşeceğiniz nice okumalar diliyorum. Hem mevsim mürdüm eriği mevsimi, bir yandan okurken bir yandan reçel kaynatmaya ne dersiniz?

6 yorum:

  1. Kitap bana "Under the Tuscan Sun" (Toskana Güneşi Altıda) filmini hatırlattı. Orada da eşinden boşanan bir kadın kendine bir ev satın alıyor ve tüm gayesi o evi güzelleştirmek oluyor. Çok sade ama etkileyici bir filmdi.

    YanıtlaSil
  2. bende merak ettim alıp okuyacağım =)
    banada beklerim

    YanıtlaSil
  3. Benim annem Safranbolulu.Ben annemle en son onun doğduğu eve gittiğimde 7-8 yaşlarındaydım.Bahçedeki karadut ağacını talan edip karpuz kollu beyaz elbisemi lekelediğimden bi ton fırça yemiştim.
    2 sene önce oğlumla gittim,annemin doğduğu evi gördüm ama giremedim.Dut ağacı da yoktu, o kaynak suyunun soğukluğuyla meşhur bahçedeki taş havuz da. Bir karadut bulsam da reçel mi kaynatsam ki anılarımı koklamaya?

    YanıtlaSil
  4. ben de toskana güneşi altında filmini çok sevmiştim, mürdüm eriğinden marmelat yaptım ama pek güzel olmadı:( belkide sadece meyve olarak yenmelidir. :) ama ekşi olarak yemeye çalışsam ölürüm...Ağzım buruldu şimdi,ah...

    YanıtlaSil
  5. Güzel bir uğrak yeri bulduğuma sevindim, anlatımınız çok samimi. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  6. leylağım ne güzel seni okumak
    farklı bir yere gidip geldim sayende
    mürdüm eriği yerken de iyi oldu
    oda arkadaşım bahçesinden getirmiş
    öpücük ve svegilerimle

    YanıtlaSil