.

.
.

27 Ocak 2013 Pazar

BİTMEYEN YAĞMURLAR

Dünkü esip gürleyen, bardaktan boşanır gibi yağan, şimşeğin gökgürültüsünün yeri göğü inlettiği bir havadan sonra nisbeten sakin bir Pazar gününe açtık gözümüzü. Yine de aldanmamak gerekir, Beydağları bulutlardan görünmüyor, her an yeni bir sağnak başlayabilir. Antalya bu kış çok sulu.

Cumartesi sabahı ortalığı günlük güneşlik görünce sevinmiştim oysa. Bir hafta önceki yağış uyarısından dolayı biletlerini ertelettiğim "Othello" temsiline rahat rahat ve hatta yürüyerek gidebilecektim. Gel gör ki Antalya havası yapacağını yaptı ve oyunun başlamasına 1 saat kala adeta Nuh tufanı koptu. Bırak yürüyerek tiyatroya gitmek balkona çıkmak bile mümkün değildi. Çaresiz beraber gideceğim arkadaşları aradım ve "vazgeçelim" dedim. Aldığım cevap "Biz taksideyiz, gidiyoruz" oldu. Biletler internetten ayırtılmıştı, gişeden adımı söyleyerek almalarını ve ben gelemezsem girmelerini söyledim. 10 dakika kadar cam önünde gökten inen karmaşaya baktım, sonra giyindim ve 15 dakika içinde biraz sakinleşirse çıkmaya karar verdim. İlahlar sanatsever ruhuma acıdı ve o berbat yağış bir süreliğine tahammül edilebilir düzeye geldi. Ayakkabılarımı giyip şemsiyemi kaptım ve kendimi bir taksiye attım. Çok hafif bir ıslaklıkla tiyatro salonuna ulaşmayı başarmıştım.

 

 
Görseller: Buradan

Shakespeare'nin ünlü ve klasik oyunu "Othello", bir ingiliz yönetmen, Malcolm Keith Kay tarafından yorumlanmıştı ve Antalya sahnemizin oyuncuları da gayet başarılıydılar. Özellikle "Iago" rolündeki Sertel Uğur'un performansını çok beğendim. "Muhteşem Yüzyıl"da Sümbül Ağa olarak izlediğimiz Selim Bayraktar "Othello" rolünü üstlenmişti, Mağrıpli olmak yakışmıştı doğrusu. Kısacası çok fazla beklentim olmadan ve zor koşullarda gittiğim oyunun bitiminde "iyi ki gelmişim" dedim. Tek kusur oyunda abartılı boyutlarda kullanılan duman efektiydi. 2. sırada oturduğumuz için fena etkilendik, göz gözü görmez bir halde, burnumda mendille tiyatro izlemek çok hoş olmadı doğrusu. Yönetmen ne düşünerek bu kadar duman kullandı anlayamadım.

Gece geç saatlerde 7. sanata da biraz ilgi göstermem gerektiğini düşünerek Oscar adayı filmlerden birini, "Django Unchained/Zincirsiz"i izledim. 



"Zincirsiz" tipik bir Tarantino filmi, tek fark spagetti western türünde çekilmiş olması. Bol silah, bol ölüm, bol kan, bol intikam var. O kadar çok adam öldü ve ölürken o kadar çok kan fışkırttılar ki gerçek dışı ve komik geldi görüntüler gözüme. Amerikan İç Savaşı öncesi bir zenci kölenin kelle avcısı bir Alman doktorla işbirliği yaparak acımasız bir yöneticinin çiftliğinde köle olan karısını kurtarmaya çalışması konu ediliyor. Abartılı sahneler çoğunlukta olsa da oyuncuların becerisi ve Tarantino filmlerindeki o tuhaf hareketlilik filmi izlenir kılıyor. Jamie Foxx ve Christoph Waltz çok iyiydiler, C. Waltz zaten yardımcı erkek oyuncu Oscar adayı. Hiç sevmediğim Leonardo DiCaprio ise zaten ağzıyla kuş tutsa da bana yaranamaz :)

Hafta sonu böyle biter, yeni haftaya başlamadan önce derim ki "Kitaplık Kurdu"nu ve "Fincandaki Mucize"yi ihmal etmeyin, sonra küserler, karışmam :)

2 yorum:

  1. cumartesi sabaha karşı 5.30 da yatak odasında patlayan flaşlarla uyandım:)allah dedim yatakodamızı çekiyorlar :P gümbürtüler başlayınca,anladım ki yağmur var.sonra balkondaki eşyalar devrilince anladım ki sadece yağmur değil fırtına var.kalktık hemen fişleri çektik ön taraf gitmek mümkün değil camlar sallanıyor, off çok fenaydı valla burası da.15 dk sürdü ama fenaydı.ben seni anlarım leylak ablacım :)

    YanıtlaSil
  2. canım bu kış çetin geçiyor desene antalyada
    hiç sevmem yağmurlu ve fırtınalı havasını antalyanın
    kolay gelsin sana
    sevgilerimle
    öptüm

    YanıtlaSil