.

.
.

10 Haziran 2011 Cuma

PEK DOMESTİK GÖRDÜM KENDİMİ

Güya Antalya'ya gelecektim de, telaşeye ara verip biraz dinlenecektim de, enerji depolayıp yoğun koşuşturmaya geri dönecektim de, vesaire vesaire vesaire. Ne gezer efendim, misliyle yorulup döneceğim anlaşılan. Bitmek bilmez bir iş silsilesi beni beklemekteymiş meğerse. Yapıyorum yapıyorum tükenmiyor.

Güne ütü yaparak başladım, hani şu gömme dolap operasyonu sırasında topluca çamaşır makinesine soktuğum çul-çaput cinsinden ne varsa bu defa ütülenmek üzere önüme yığıldılar. Hava da daha sabahtan sıcak, üstüne bir de ütünün sıcaklığı. Klimayı çalıştırsam öksürük krizim tutuyor. Çaresiz vantilatöre mum olduk, o üfledi, ben ütüledim. Vakit ziyan olmasın diye de bir yandan film izledim: "Aşkın Son Mevsimi". Hani şu Tolstoy'un hayatını, daha doğrusu son yıllarını anlatan film. Beğendin mi derseniz "Eh!" derim. Tolstoy'un hayatını izlemektense yazdıklarını okumayı tercih ederim doğrusu.

Ütü bitti karın acıktı. Hani diyete devam ya, yaptık kendimize az yağlı, bol sebzeli, etsiz bir yaz türlüsü. Ütü yaparken film izlenirse yemek yaparken de şarkı söylenir: "Bir fırtınaaaa tuuuuttuuu biiizi, deeeryayaaa saaldııı".
Tencere ocakta tıngırdarken de Vileda kovasını doldurup yerleri paspasladım, ardından ütülenmiş öteberiyi yerine kaldırdım. Diyorum ya pek domestik gördüm kendimi bugün. Sonracıııma enfes diyemeyeceğim yemeğimi yiyip market alişverişine gittim. Eskiden olsa aburcubur raflarını talan etmeden gelmezdim, şimdi peynir seçerken bile çeşitleri kısıtladım, yazık banaaa :( Aburcubur niyetine bir koli soda yüklenip döndüm eve. Aldıklarımı yerleştirirken balkondan gelen sesle sevindim: "titi titi tirmis". Hemen koştum balkona, bingo. Bizim yılların meşhur tirmisçi amcası bisikletiyle geçiyordu.

 Antalya'ya yerleştiğim ilk yıldan beri görüp bildiğim, şehrin simgesi haline gelmiş bir kişiliktir bu. Epeydir görmeyince, daha doğrusu sesini duymayınca akibetinden şüpheye düşmüştüm (gerçi kendim de ne zamandır Antalya dışındayım ya). "Titi titii tirmis" diye bağırarak gezer, bunun tercümesi sanırım "tuzlu tuzlu tirmis" olmalı. Antalyalı olmayanların içinde tirmisi bilen çok az kişiye rastladım. Sarı renkli, yassı, nohut-fasulye-mısır karışımı bir lezzeti olan, kabuğu soyulup yenen bir baklagil türü tirmis. Sanırım asıl adı acı bakla. Zaten bir süre suda bekletilip süzülmesi, acılığının giderilip yumuşatılması gerekiyor. Sonra da tuzlanıyor. İlginçtir ki yıllardır bu adamcağızdan başka ne yapanını ne de satanını gördüm. Biraz zayıflamış ben görmeyeli, biraz yaşlanmış, biraz da küçülmüş sanki ama aksesuarlar aynı: Kırmızı bisiklet, camekanlı sandık, bisikletin gidonuna takılı pazar çantası, mavi plastik kürek ve cam sandığın üstünde naylon poşetler. Hep merak ederim, acaba yegane geçim kaynağı bu mudur?

Bu arada cümleten geçmiş olsun, benim lavanta keselerinin doldurma ve kurdelelenme işi tamamına ermiştir. Siz sağ ben selamet, zor oldu ama bitirdim sonunda. En son partiyi Edith Piaf'ın hayatını anlatan "La Vie En Rose" fimini izlerken hallettim "Padam padam padam" ve benzerleri eşliğinde. Böylece ben erdim muradıma keseler çıktı kerevetine:))

13 yorum:

  1. Aaaaaaa ben okurken yoruldum, maşallah diyeceğim demesine de böyle de örnek olunmaz ki, eylemsiz bir halde durasım var ev işi deyince bugünlerde benim, böyle örnekler kendimi huzursuz hissettiriyor, enerjimi "zürafa" düşünmeye harcıyorum, sipariş tamam bu arada çok teşekkürler:)))))

    YanıtlaSil
  2. Kadayıfcım, valla ben de yaparken yoruldum. Bezdim ayrıca geldim geleli deşinmekten. İnan ki zürafa düşünmeyi tercih ederdim bunları yapmaktansa ama adi güveler rahat vermediler ki:)
    Teşekkür edecek birşey yapmadım canım. eminim çok şirin bir zürafa çizecektir sana Şuşu.
    Sevgiyle...

    YanıtlaSil
  3. Aman aman ne işler onlar öyle, bende ütüyü geceye bırakırım rüzgar çıkar gece vakti bi yandan ütüler bi yandanda takılırım tvye. Tirmisi biliyorum konya tarafından biri getirmiş yemiştik. kolay gelsin bende orta parmağımla yazıyorum klavyenin sol tarafındaki harfleri malum parmağımı kesti manikürcü kadın

    YanıtlaSil
  4. Bizim sokaktan niye geçmiyor bu tirmisçi amca :(
    Ya da geçiyor da ben mi denk gelmiyorum diyeceğim ama on küsur senedir hiç mi denk gelmez canım.
    İşleri bitirmişsinizdir inşaallah ta görüşürüz artıkın :)

    YanıtlaSil
  5. Kahvekeyfi,
    Hiç denk gelmemiş olmanıza şaştım, yıllardır sokak sokak gezer.
    İşleri bitirdim ama ne yazık ki dönme zamanım da geldi. Yaz sonuna kadar Ankara'dayım yine. İnşallah Ekim başında kesin döneceğim, o zaman görüşmeyi çok arzu ederim. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. Şenizcim,
    Bence sen o manikürcüye bir daha gitme, kasap mıdır nedir:))
    Valal antalya çok ısındı, akşamları biraz serinliyor ama bundan sonrası felaket. Neyse ben kaçıyorum zaten yine, sıcaklar bitince dönerim.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  7. Leylak Dalıcım benim, çok yoruldun çook... İstanbul'da attırıcam senin yorgunluğunu... Adalı Modalı pooogramlar hazırlıyorum...Ne desem Gamse ben de gelicem diyo:))
    Tirmis; ilk kez duydum... Benim çocukluğumda Anakara'da sokakta nohut satarlardı... Şaşardım...
    Tolstoy'un filmini beğenmiştim. Gerçi o inadına içimden epi bi sallamıştım:)) İstasyon sahnesi çok güzeldi. Biz aynı filmden söz ediyoruz dimi:)
    Öptüm çook

    YanıtlaSil
  8. Ay yoruldum :)) maaşallah :)

    YanıtlaSil
  9. Hayranım enerjine hiçbir şehir kesmesin bu güzel enerjini maşallah darısı bana:)

    YanıtlaSil
  10. Çalışkan ablam benim:) Eline koluna sağlık. Ama şu tirmis midir nedir,ben de bilmeyenlerdenim.

    YanıtlaSil
  11. Merak ettim tirmis nedir tadi nasildir diye :)
    Birde ben okurken yoruldum bunca isi :)) kolay gelsin

    YanıtlaSil
  12. Bu ne cevvallik Leylakcım,41 kere maşallah diyorum size:))
    Ne çok şeyi bir arada yapıyorsunuz çok güzel.Filmlerin ikisini de izlemiş beğenmiştim Tolstoy biraz gıcık adammış di mi???
    Şu Antalyanın meşhur tirmisini hiç duymamıştım birşey daha öğrendim...
    Adamcağızın bisikleti de pek şıkmış,Allah yardımcısı olsun herhalde geçimi bundandır.
    Sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil