
Öğretmenler Günü sonradan konulsa da, zorlama gibi dursa da, "yılda bir gün mü hatırlayacağız" dense de artık biz öğretmenlerin hayatına dahil olan bir gün haline dönüştü. Eski bir öğrenciden gelen bir mesaj, bir kutlama telefonu, bir sap çiçek insana hatırlanmanın mutluluğunu yaşatıyor. O yüzden bir şikayetim yok, bilakis benim gibi özel günlere coşkuyla yaklaşan biri için hayata anlam katan bir gün daha oluyor ekstradan, biraraya gelmek, birşeyler paylaşmak için.
Bu vesileyle ilkokul öğretmenimi anmak istedim, hayatıma giren en özel, en güzel insanlardan birini, çoktan toprak olmuş olsa da o olağanüstü kişiliğiyle hayatıma kattığı değerleri yazmak istedim. Buket Uzuner'in öykülerinden birinde geçen bir cümlesi vardır, "Bir insanın hayatta karşılaşabileceği en büyük küçük mucize iyi bir öğretmendir" mealinde. Çok doğru bir söz, sırf bu saptaması nedeniyle şapka çıkarırım Buket Uzuner'in önünde. Ben mucizemle karşılaştığımda 6 yaşını dolduralı birkaç ay geçmiş, sıska, dümdüz saçları tepesinde fıskıye modeli toplanıp kocaman beyaz bir kurdele iliştirilmiş, kolalı beyaz yakası boynunu kesse de siyah önlük giydiği için gururlu, elindeki kutu biçimi kahverengi çantasının sapına sıkı sıkı sarılmış ürkek, içine kapanık bir kız çocuğu idim. Mucizem, Firdevs öğretmenim ise 60 ına merdiven dayamış yaşı, dümdüz taradığı kır düşmüş kısa saçlarıyla sıradan giyimli, sıradan görünümlü bir babaanne gibi gelmişti bana. Hele ki bahçede toplanmış diğer öğretmenlerin bakımlı görünümleri ve abartılı şıklıkları arasında iyice silikleşiyordu varlığı. Annem beni sınıfa bırakıp gittikten sonra o silik görüntü parlayıp gözümü kamaştırdı, o okul ve Firdevs öğretmenim bir daha hiç çıkmamacasına yapışıp kaldı benliğime. Artık hayatımda annemden sonra bana sahiplenen, değer veren bir ikinci kadın daha vardı; hem de annemden daha çok şey biliyor, daha çok eğlendiriyordu.
Daha birinci sınıfta ayırdına vardım öğretmenimin çok özel bir insan olduğunun. Her öğrencisine ayrı değer veren, birbirlerini kıskanmasınlar diye okumayı sökene kırmızı kurdele takmayan, bir tek kişiye bir fiske vurmayan ve hatta azarlamayan, annesi köyde olduğu için okulda hizmetli olan babasıyla birlikte kalan sınıf arkadaşımız sarı Süleyman'ı mahzun olmasın diye bayram, yılbaşı gibi özel günlerde evinde misafir eden, bize kimsenin bilmediği muhteşem şarkılar öğreten, yeri geldiğinde bir büyük gibi sohbet edip yeri geldiğinde bebekmişiz gibi şefkatle yaklaşan o zamanki aklımca bir yaşlı melekti o. Yıllar geçip sınıflar büyüdükçe birbirimiz için daha özel olmaya başladık, ben onun "Çalıkuşu"ydum, o benim biricik Firdevs öğretmenim, annem çoğu zaman kıskanırdı onun varlığını. Utangaçlığım, içine kapanıklığım sayesinde yok olmuş, bir yıldız gibi parlamaya başlamıştım. Şevkle çalışıyor, her anlattığını can kulağıyla dinleyip içime sindiriyordum. "Kız Muallim Mektebi"nde Reşat Nuri Güntekin'den Türkçe dersi alan, savaş esnasında Bulgaristan'da geçen çocukluğunun acıları ve annesini o savaşta yitirmiş olmasının hüznüyle "Balkan ve Birinci Dünya Savaşları"nı anılarından anlatan bir öğretmenin öğrencisi olmak kaç kula nasip olmuştur bizim kuşakta. Hiçbir zaman korkmadım ondan, "kızar mı?" endişesi yaşamadım, hem öğretmenim hem arkadaşım oldu.
Ne yazık ki 5.sınıftan bizi mezun ettiği gün yaş haddinden emekliliğini istedi. O zamanlar ilkokul biterken bile sınava girilirdi. Müzik, Aile Bilgisi, Resim-İş gibi pratiğe dayalı derslerden bile. Her sınıf bir şarkı ve bir yiyecek hazırlamıştı Müzik ve Aile Bilgisi sınavları için. Biz yine özeldik, diğer sınıfların ezberlediği çocuk şarkılarının aksine koro halinde Aşık Çırakman'ın "Bugün bize hoşgeldiniz Erenler" türküsünü söyleyip öğretmenimizin öğrettiği tarifi kendine has limonatayı yapmıştık. Diğer öğretmenler bir odaya toplanıp yapılan yiyecekleri eğlenip gülerek yiyip içerken, bizimki kendi sınıfımızda bizlerle paylaşmayı uygun görmüştü. Bu onunla son birlikteliğimiz oldu. Diploma törenimizde bile bulunamadı, emeklilik başvurusunun hemen ardından taşınıp çok sevdiği istanbul'a yerleşmişti. Elimde ondan kalan artık sararmaya yüz tutmuş bir fotoğraftaki ufacık hayali ve sakladığım ilkokul karnelerimdeki imzasından başka birşey yok ama kalbimde ve belleğimde hala koskocaman bir yeri var. Nur içinde yat sevgili öğretmenim, sana çok şey borçluyum. Öğretmenler Günü'n kutlu olsun, bunu en çok sen hakediyorsun...
Fotoğraf: En öndeki koca kurdeleli henüz tomurcuk halindeki Leylak Dalı, arkasında oturan ufak-tefek oğlan çocuğu ise Milliyet köşe yazarı, gazeteci Derya Sazak'tır.