.

.
.

19 Eylül 2024 Perşembe

ESKİŞEHİR, BİR KEZ DAHA / 19 EYLÜL

Dün kişisel tarihimizde onyüzmilyonbininci defa Eskişehir'e gittik, gitmelere doyamıyoruz, YHT sağ olsun 😀 İnsan defalarca gittiği bir şehirden her seferinde keyif alır mı? Alıyoruz işte, her yere ilk kez görmüş gibi bakıyor, mutlu oluyoruz. 

Aslında biletler Konya için alınmıştı, hoş oraya da defalarca gittik, YHT'den sonra ve Milattan Önce. Konya'nın bir ilçesinde yaşayan yakınlarımıza ziyarete giderdik, o zamanlar direkt vasıta yoktu, Konya üstü gidilirdi. Her seferinde Mevlana Türbesi'ne gidilir, etli ekmek yenir ve menzile giden minibüse yerleşilirdi. YHT seferleri başlayınca da günübirlik birkaç kez gidip geldik. Bu yıl da niyetliydik ama gideceğimiz gün hava o kadar sıcaktı ki, açık bilet yaptık biletleri ve sonra Konya'dan vaz geçip eski dost Eskişehir'e niyet ettik, pek de iyi ettik. 

9.50'de hareket ediyor trenimiz, 1 saat, 15 dakika sonra da Eskişehir Gar'ına iniyoruz. Tarihi gar binası restorasyonda. Nasreddin Hoca ve kazanı rengi biraz atsa da gelenleri karşılamaya devam ediyor, küçük kazanı birisi çalmış sanırım, eh doğuruyorsa ölür de değil mi Hoca? At kestanelerinin gölgelediği, çok sevdiğim caddeden şehir merkezine yürüyoruz. Porsuk Çayı karşımıza çıkınca da sola dönüyoruz. Bir şehrin için de su varsa, deniz olur, göl olur, akarsu olur, o şehir canlanıp güzelleşiyor, yeşile çalan rengiyle sakince akan Porsuk da Eskişehir'i cazibe merkezi yapan unsurların başında geliyor. Kahve içmek için adresimiz hep aynı, Porsuk boyunca yürüyor ve Adımlar Kitap-Cafe'de mola veriyoruz. Bu kez üst kata çıkıyoruz, etrafa biraz da tepeden bakalım:

Sakin ol şampiyon, Venedik değil burası, Eskişehir. Ama gondollarımız ve çizgili tişörtlü, hasır şapkalı gondolcularımız var, Adalar boyunca sefa yaptırıyorlar binenlere, 15 dakikalığına Venedik rüyası görebilirsiniz. Vakt-i zamanında bizim de binmişliğimiz mevcut, bu kez seyirle yetiniyoruz 😊

Kahvelerimizi içiyor, dinleniyor ve haydi bakalım Odunpazarı'na diyoruz. Odunpazarı'na şimdiye dek farklı yerlerden gitsek de bu kez en kısa yoldan, Hamamyolu'ndan gitmeye karar veriyoruz. Geçen yıl farklı bir yerden gidelim derken hem yolu uzatmış, hem de şehrin çeperinde görülmeyecek ne varsa görmüştük 😂

Hamamyolu araç trafiğine kapalı, iki yanında mağazalar olan, çeşitli noktalarında çay bahçeleri açılmış, cıvıl cıvıl bir yer. Hem alışveriş, hem dinlenme, hem eğlenme imkanı sunuyor. Bazı sanatsal dokunuşlar da yapılmış. Sözgelimi şu kemerin altında ahşap heykeller ve bazı sanatsal objeler var. O heykellerin daha çoğunu birkaç yıl önceki gidişimizde Mozaik Parkı'nda görmüştük. Ufak tefek dekoratif dokunuşlarla ilginç hale getirilmiş cadde, şu ağacın dallarını saran metalik yapraklar, güvercinlerin su içtiği mozaikli havuz gibi:




Hamamyolu'ndaki çay bahçelerinin benzerlerini şehrin pek çok yerinde gördük, çoğunu belediye işletiyor ve fiyatları çok makul. Antalya'da ve Ankara'da en çok özendiğim şey benzeri çay bahçeleri. Keşke üçüncü nesil cafelere mahkum olmasak her seferinde, çocukluğumuzdaki gibi basit sandalyeli, masalı çay bahçeleri açsa belediyeler.

Hamamyolu'nun bitiminde Odunpazarı görünüyor. Karnımız acıktı ve bu kez niyetimiz yöreye uygun doyurmak. Çibörek yiyeceğiz anlayacağınız. Navigasyonu açıyor ve kız kardeşin daha önce yiyip memnun kaldığı çibörekçiyi arıyoruz. Navigasyon kadını bizi Çürükhoca Sokağı'na yönlendiriyor, sokağın ismi çok ilginç sebebini merak ediyoruz ama kimbilir nedir? Sokağa girer girmez görüyoruz Arasta Kırım Tatar Çibörek Evi'ni. Esasen pek sevdiğim bir şey değildir çibörek ama uzun zamandır yemediğim için istiyorum. Mekan temiz ve düzenli, sahipleri son derece ilgili ve saygılı. Et yemeyenler için peynirli de yapıyorlarmış, kıymayı pek sevmediğim için iki kıymalı, üç peynirli istiyorum. Her porsiyonda beş tane çibörek var. Gelen börekler daha önce yediklerime kıyasla çok daha güzel, yağı az, çıtır ve lezzetli. Yolu düşenlere tavsiyem olsun. Sonra merak ettiğimiz için menüde yazan Kırım Paklavasını istiyoruz 😃 Normal baklavadan şekli ve malzemesi biraz farklı, şeker yerine bal şerbeti dökülüyor ve üstüne fındık serpiliyor. Yemek fotosu paylaşmaktan çok hoşlanmasam da bir fikir olması açısından aşağıya ekliyorum her ikisini de:


Paklava 😀 ev baklavası kıvamından biraz daha sert bir yapıya sahip, yufkası kalın. Bal nedeniyle şerbeti hayli ağdalı. Görevli beyefendi çatalla kırıp elimizle yememizi önerdi. Öyle yaptık ama ben zaten baklavadan, hele de ev baklavasından pek hazzetmem, ağır ve şekerli gelir. Bir porsiyonu üç kişi paylaştık, hatta biraz da kaldı tabakta, fakat bu tarz şuruplu tatlı sevenler için ideal. Tadına bakmadık demeyiz.




Odunpazarı evlerinden görüntüler

Yemek sonrası OMM'da açılan "Ehlikeyif" isimli yeni sergiyi görmek içim Müze'ye gidiyoruz. Çeşitli sanatçıların eserlerinin yer aldığı sergide fantastik mobilya tasarimları yer alıyor. Bazıları çok ilginç ve güzel, bazıları çok saçma, bazıları eğlenceli ve bazıları korkunç (devasa bir akrepten tasarlanmış uzanma koltuğu mesela). En beğendiklerim arasında şunlar vardı:



Üst fotoğraftaki duvar halısı ve koltuk ile alttaki soyutlama Amerikalı tasarımcı Misha Kahn'a ait ve çok çarpıcı idi. En beğendiklerimin başında geliyorlar. Alttakilerin tasarımcılarını not etmemişim, kusuruma bakmasınlar:




Elbette ki en korktuğum hayvan olan akrep koltuğun fotoğrafını bile çekmeyip hızlı adımlarla uzaklaştım oradan 😀

Müze çıkışı birkaç ufak tefek hatıra eşya alarak bizi bekleyen Kocam Bey'in yanına, Odunpazarı'ndaki bir çay bahçesine gidiyor ve şırıl şırıl akan havuzun yanına, devasa ağaçların altına oturup sodalarımızı içerek dinleniyoruz:


Bu arada kız kardeş geleneksel simit ve talkan kurabiyesi alışverişimizi tamamlıyor ve tekrar Köprübaşı'na yönleniyoruz. Geldiğimiz yolu geri yürüyor, yol üstü satıcılardan tuhaf şeyler satın alıyoruz. Kız kardeş andız tohumundan bordo renkli, çok güzel bir minik tesbih alıyor mesela, hoşsohbet yaşlı satıcı ile biraz muhabbet ediyor ve yola devam ediyoruz. O da ne, bir dükkanın önünde şahane ekmekler var, almadan geçilir mi? Keşke valizle gelseydik diye gülüşüyoruz ve yorgun ayaklarımız ve dolu ellerimizle kendimizi tekrar Adımlar Kitap-Cafe'ye atıyoruz.


Çaki'ye benzeyen Güççük Prens'in hepinize selamı var 😂😂

İkinci kahvelerimizi içip biraz daha Porsuk Çayı havası alıyor ve gecikmeden Gar'ın yolunu tutuyoruz.



Önümüzdeki yaz görüşmek dileğiyle hoşça kal sevgili Eskişehir...


5 yorum:

  1. çibörek nasıl sevilmez yahu? ah ben olacaktım ki orada, bakın nasıl götürüyorum çibörekleri ve tabii ki üstüne paklavayı :P
    eskişehir ankara'dan çok yakın gerçekten. benim evden okula gitmem gibi bir sürede ama daha konforlu bir şekilde ulaşılabiliyor. çok iyi yapmışsınız, darısı başıma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla kırk sene yemesem aklıma gelmez Şulecim ama böyle durumlarda iyi oluyor, keza paklava ya da baklava da öyle, ayva tatlısını tercih ederim :)
      Dediğin doğru, eminim İstanbul'da, hatta Ankara'da çeperdeki semtlere gitmekten daha kolay ve kısa sürede gidiliyor, bu YHT çok iyi oldu. Çaktırma kimseye ama 65 yaş ve üstüne de yarı fiyat :) Sen bir geldiğinde günübirlik bir kaçamak yapın bence...

      Sil
  2. Geçen sene evdekiler de yedin diyerek çibörekleri paket yaptırmıştık. :))
    Müzedeki sergi değiştiyse, Eskişehir'e tekrar tekrar gidilir. :)
    Şulemin dediği gibi, siz Ankara'dan yakıncacıksınız, bizim yolumuz bir saat daha uzun. Bu da sizin için avantaj.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "evdekiler de yesin diye"

      Sil
    2. Hatırladım onu hatta orada yesek diye düşünmüştük ama Funda bunu denemiş bir gidişinde navigasyonla bulduk, güzeldi gerçekten. Bu seferki sergi eğlenceliydi. İstanbul'dan bile çok uzak sayılmaz aslında, havalar soğumadan bir deneyin. İkinci yorumdaki düzeltmeye gerek yoktu, anlamıştım. Bu sefer Funda yine oğluna aldı ama mecburiyetten pek parlak bir yer olmadı, aceleye geldi.

      Sil