Blogumun takipçileri Oscar merakımı bilirler, yakalayabildiğim bütün aday filmleri izlemeye çalışırım, kimin kazanacağı çok da umurumda olmaz. Benim derdim üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değil. Asıl ilgi alanım ise ödül töreninin kırmızı halısında boy gösteren oyuncuların kostümleridir. Rüküşlük katsayısı her geçen yıl biraz daha artan kostümlerle ilgili yazım da sanırım blogumun en rağbet gören yazıları arasında yer alır. Filmleri izlemeye Aralık ayında başlamıştım, arka arkaya izledim bulabildiklerimi, internete düşmeyen ya da belirli mecralarda yayınlanmayan birkaç tanesini bırakmıştım elbet düşer sanal aleme diyerek ama deprem felaketi heves koymadı, izlemediklerim o şekilde kaldı, çok da önemli değil.
Başlangıçta ödül törenini TRT'nin naklen yayınlayacağı söylenmişti ama deprem nedeniyle vaz geçilmiş yayından. Eğer uykuma mağlup olmaz, niyet edersem internette bulacağım bir siteden izlemeye çalışacağım. Çok da arzulu değilim açıkcası deprem nedeniyle, bakalım. Belki akabinde fotoğraflardan hareketle bir yazı yazarım, biraz gülümseriz.
Onca film izledikten sonra kendimce bir tahmin yapmadan geçemeyeceğim. "En İyi Film" dalında "Avatar" hariç hepsini izledim, onu da izleyebilirdim ama ilgi alanıma girmediği için gözümü yormadım açıkcası. Ayrıca Uluslararası Film, oyunculuk, kostüm, animasyon dallarında da izlediklerim oldu. Aşağıdakiler izlediğim filmler (Avatar hariç):
En İyi Film adayları:
-All Quiet On The Western Front (Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok): Bu filmin önceki yıllarda çevrilmiş olanlarını da izlemiştim, onları daha çok sevdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. 1. Dünya Savaşı'nda aylarca aynı cephede kalıp da savaşın bittiğinde komutanın kaprisi uğruna hayatını kaybedenleri izlemeye ne gücüm, ne yüreğim elverdi esasen. 1. ve 2. Dünya Savaşı ile ilgili o kadar çok film izledik ki şahsen ben doyma noktasındayım artık, yüreğim savaşı filmde bile kaldırmıyor. Oyunculuklara da, filmin teknik yapısına da diyeceğim yok.
-The Banshees of Inısherin: Bu filmle ilgili o kadar çok şey yazılıp çizildi ki daha fazla bir şey ilave etmeyeceğim. Filmin konusu, sakin temposu içindeki dramatik yapı, oyunculuklar, görüntüler hepsi harikaydı. En beğenerek izlediklerim arasında ilk sırada.
-Elvis: Elvis Presley'in yaşam öyküsünü konu alan film tuhaf menajeri-şişko menajer rolünde Tom Hanks'i tanıyamadığımı itiraf edeyim-baz alınarak işlenmişti. Şarkılarla, renkli görüntülerle, başarılı oyunculuklarla, zamanını yansıtan giysi ve görüntüleriyle sıkmadan izlenen bir film olmakla birlikte Oscar'a aday olacak nesi vardı diye düşünmedim değil.
-Everything Evereywhere All At Once: Ödül üstüne ödül toplayan ve muhtemel ki Oscar'da da toplayacak olan, pek çok kişinin düşüp bayıldığı bu filmden ben nefret ettim. Deliler evi çorbasına benzeyen, içinde benden başka her şeyin yer aldığı bu aşureden hiç zevk almadım arkadaşlar, linçleyebilirsiniz. Tamam, iyi filmden anlamıyorum. Peki, Dilber Ay'ın dediği gibi "Zorunda mıyım?". Ben izleyiciyim jüri değil ve sevmedim, otur sıfır!
-The Fabelmans: Hah işte, bana bunlarla gelin. Steven Spielberg'in kendi çocukluğundan yola çıkarak, sinema aşkını anlattığı tatliş bir film.
-Tar: Oldukça ağır tempolu, bol dialoglu bu filmi Kate Blanchett'in egosu tavan yapmış, bencil orkestra şefini canlandırdığı muhteşem oyunculuğu ve çalan klasik müzik parçaları olmasa izler miydim, hiç sanmıyorum...
-Top Gun: Maverick: İlgim dışındaki konuları içeren bir film de buydu. İlk Top Gun"u da izlememiştim zaten. Yine de zorlanmadan getirdim sonunu, android gibi hiç yaşlanmayan Tom Cruise aşkına çiğ tavuk yedik anlayacağınız :)
-Triangle of Sandness: Zenginlik hoş bişi kardeşim ama keşke felaket anında birbirinizi yemeseniz, ne gadan yivrenççç yaratıklar olduğunuzu göstermeseniz eyiydi. Topunuzdan tiskindim 😃Lüküs kamarada hava atarken aşağıladığınız kamarot kadının eline kalırsınız böyle işte, hehehe...
-Women Talking: Anladık çok âlâ bir konuya parmak basmışsınız, dayanışma yaşatır demişsiniz ama filmin ismindeki gibi çok konuşmuşsunuz be bacılar, bayılayazdım film bitene kadar...
Şimdi gelelim tahminlere:
-Cate Blanchett (Tar): Sen aslında Cate olmasan var ya o şef çubuğu tutan barnaklarını çıt çıt kırar, sarı saçlarını yolardım yelloz, bencil, narsist orkestra şefi Lydia Tar.
-Ana De Armas (Blonde): Marylin Monroe'yi Norma Jean halinden alıp psikolojik sıkıntıları olan ünlü bir yıldız haline kadar getiren bir film. Sürekli seks sembolü halinde görülmenin Norma'da yarattığı hezeyanları ve baba arayışını izliyoruz film boyunca. Çok çiğnenmiş bir sakız aslında ve oyunculuk da, film de biraz karton geldi şahsıma 😃
-Andrea Riseborough (To Leslie): Sen kazandığın büyük ikramiyeyi har vur harman savur, bebeni at yakınlarının başına, kendini alkol denizinde boğ, sonra da herkes beni affedip bağrına bassın, ben yine bildiğimi işleyeyim de. Yok öyle Leslie Hanım, sayıyla kendine gel 😄 Üstün bir performans göremediğimi belirteyim, yapması gerekeni yapmış Andrea hanım kızımız.
-Michelle Williams (The Fabelmans): Sinema delisi oğlanın besleme saçlı, kahküllü, şirinlik numunesi çılgın anası pek tatlıydın ama etmeyeceedin bunu Fabelman'lara. Yazık değil miydi o kuzu gibi kocana 😀
-Michelle Yeah (EEAAO): Seni Allah affetsin deli kadın, yok benden oy moy 😃
-Colin Farrell (Banshees Of Inısherin): Hem kendi oynadı, hem kaşları, canını sevdiğim Padriac, bizimlasın...
-Brendan Fraser (Whale): İzlemediğim bir film, fikir yürütemiyorum.
-Bill Nighby (Living): Bu da aynı şekilde, dereceye girerse izlerim belki.
-Paul Mescal (After Sun): Dillerden düşmeyen filmin genç, yakışıklı ve kızını çok seven babası, sevdik seni.
-Hong Chau (The Whale): Soru izlemediğim yerden geldi, üzgünüm.
-Kerry Condon (Banshees Of Inısherin): O ıssız, Allah'ın unuttuğu adada kendini böyle doğaçlama filozof gibi yetiştirmiş, kitap okuyan, şefkatli, akıllı Siobhan'a can mı dayanır?
-Jamie Lee Curtis (EEAAO): Cadaloz vergi memuru yok oy moy sana.
-Stephanie Hsu EEAAO): Valla senden de hiç hoşlanmadım bujiteri dükkanı gibi gezen asi kız evlat 😃 Esasen filme gıcığım derdim sizle değil vallah...
-Brian Tyre Henry (Causeway): Tombul kamyoncu abimiz iyi oyuncuydu, Lynsey'i de iyi idare etti ama Oscar'a yeter mi bilemedim.
-Judd Hirsch (The Fabelmans): Oldukça iyi bir oyunculuk ve sevimli bir karakter ama Oscar'ı kucaklar mı bilemedim.
-Barry Keoghan (Banshees Of Inısherin): Gülüşünü ve Siobhan'a yönelik özgüvenini sevdiğim Dominic, Colm'dan izin alırsan Oscar'ı sana verebilirim 😃
-Ke Huy Quan (EEAAO): Yav bi açılın be, korktular da mı verdiler size bu adaylıkları, hangi kapağı kaldırsam altından "EEAAO" çıkıyor. Pistt, pissstt!
-Argentina 1985: Arjantin'de askeri diktötörlük zamanında işlenen suçları askeri mahkemeler reddedince sivil mahkemelerce yürütülür davalar. Başsavcı Julia Stressera ve ekibi kendilerine yönelik tehditlere rağmen işin üstüne giderler. Belgesel tadı veren bir filmdi.
-Close: Leo ve Remi'nin masum dostluğu gittikleri okulda sorgulanmaya başlayınca Leo Remi'den uzaklaşır ve bu da trajik bir sona neden olur. Naif ve hüzünlü bir filmdi, sevdim.
-EO: Sanırım sinema tarihinde ilk kez başrolünü bir eşeğin oynadığı film izledik. Değişik konusu, muhteşem renkleri ve görüntüleri ile sinema perdesinde izlenmesi gereken filmi küçük ekranda izleyince beklenen keyfi alamadım haliyle...
-The Quiet Girl: Claire Keegan'ın Emanet Çocuk novellasından uyarlanan film çok çocuklu yoksul bir ailede büyüyen içine kapanık, ihmal edilmiş Cait'in tatil nedeniyle gittiği akrabasındaki değişimini konu etmiş.
Not: Çok ısrar ederseniz kırmızı halı yazısı yazarım belki 😉
Avatar, Top Gun ve Elvis'i izledim ki hiçbirinde Oscar'lık bir numara yok bence. Son yıllarda pek Oscar filmleri izleyesim yok ama sizin yazılarınızı her zaman dört gözle bekliyorum ve tabi ki de kırmızı halı yazısı için ısrar ediyorum :)
YanıtlaSilBence de tam Oscarlık denecek bir film yoktu ya da Oscar'ı biz büyütüyoruz gözümüzde...
SilYaz Leylakcığım yaz lütfen. Sen yazmazsan Oscar'ın tadı tamamlanmıyor. :)
YanıtlaSilHele kırmızı halı, en önemli madde artık. :))
Halının da rengini değiştirmişler, şampanya olmuş :))))
SilKesinlikle isterim. 👍
YanıtlaSilYeter ki isteyin :))))
SilFilmlerden hiç mi hiç anlamıyorum ama çok uzun yıllardır Kırmızı Halı yazılarını bayılarak okuduğum için ısrar ediyorum örtmenimmmm :)))
YanıtlaSilYazdım kiiiii :)))
SilKırmızı Halı yazısı olmazsa Oscar töreni hükümsüzdür bence :)
YanıtlaSilCevap geç oldu, okudunuz zaten, sağolun...
SilYine harika ve haklı yorumlar :)
YanıtlaSilSağ ol canım :)))
SilBu sene iyi film izledik Nurşen abla... Yorumlarınla bir kez daha beni benden aldın. Kahkaha attırdın benzetmelerinle... Yalnız şu sevmediğimiz film bizi nasıl ters köşe yaptı... Hala anlayabilmiş değilim ve hala şoklardayım. Birkaç yorumcu z kuşağıyla beğeni şekilleri de değişiyor demiş ki katılır mıyım bu konuya bilemedim...
YanıtlaSilÖpüyorum seni kocaman ♥
İzledik valla, efamız olsun :) EEAAO adını duyunca tüylerim diken diken oluyor. Boşver ya malın iyisinden biz anlıyoruz, onlar popülist :))))
Sil