.

.
.

20 Mart 2023 Pazartesi

BAZEN / 20 MART

Hayatımın kitap okuma anlamında en verimsiz günlerini yaşıyorum. Ki kitaplar benim için her türlü sevinçte, üzüntüde, keyifte, keyifsizlikte yanımdan yöremden eksik olmaz, okuyarak kendimi var ederim. Ne onlar bensiz, ne ben onlarsız olmuşumdur ama bu ay aramız biraz limonî. Odaklanamıyorum bir türlü okuduğum şeye. Aksi gibi elime aldığım her kitap da çetrefilli çıktı, ağır okumalar, akmayan cümleler. Daha sakin kafayla okunabilecek kitaplar, o yüzden süründüler durdular elimde. En sonunda bu kafayı açmak lazım dedim ve polisiyeye geçiş yaptım. Polisiye böyle durumlarda can simidi, yormaz insanı, katili senin adına başkası bulur, sana da oturduğun yerden takip etmek kalır. 

Ne zamandır alıp rafta beklettiğim iki kitaba el attım, Sevgili kraliçem Mari Antrikot önermişti. Üstelik katili bulan başkomiser de kadındı ki tadından yenmez. Her zamanki gibi kahvemi yaptım, kanepeye yayıldım, ilk sayfayı açtım ve kaldım. O sayfadaki ithaf beni aldı, yıllar öncesine götürdü. Çünkü ithafta adı geçen kişi yıllar önce kaybettiğim çok sevdiğim arkadaşımın hiç göremediği torunu idi. Gözümden istemsizce yaşlar süzüldü, kitabı kapatıp geçmişe döndüm. 

Benden bir sınıf üstte idi Lerzan. Öyle güzeldi ki kantine girince bütün başlar ona dönerdi. Ama o ne güzelliğinin farkındaydı, ne de herkesi kucaklayan iyilikle dolu kalbinin. Öylesine doğallıkla taşırdı ki endamını da, sevgi dolu yüreğini de. Okulun son zamanlarında daha yakın arkadaş olmuştuk. Koleji bitirdiğinden beri çalıştığı seyahat acentasında yapmıştım işyeri stajımı. Sanıldığından daha karışık işlerdi o zamanlar uçak bileti kesmek, seyahat planları yapmak. Hele bir dünya seyahatiyse sözkonusu olan bu iş için hazırlanmış kılavuzları açıp ince ince hesap yapmak, uçuşları, otel gecelemelerini birbirine denkleştirmek gerekirdi. Staj sürem o kadar detaylı işleri öğrenmeme elvermemişti ama uçak şirketleriyle bağlantı kurup uçak bileti kesmeyi öğrenmiştim. Günün birinde uygulamayı bana yaptırmaya karar verdiler. Telefon edip filanca yere uçak bileti isteyen kişiyle ilgili notları alıp bürodaki direkt THY'ye bağlı telefondan rezervasyon yaptırmak gerekiyordu. Bilgisayarın daha esamisi okunmuyordu. Bilet talebi gelince bana "Hadi bakalım" dediler. THY'nin telefonunu kaldırdım, gidilecek yeri, gününü, saatini, kişinin ismini söyleyip rezervasyon istedim. Karşımdaki hoş sesli kadın bir iki dakika bekletti ve "Konfirme" dedi. Konfirme? Ne demek konfirme, ne diyeceğim ben şimdi? Panikledim, telefon almacını elimle kapatmayı bile düşünmeden, "Lerzaan, bu kadın konfirme diyor, ben ne diyeceğim?" diye bağırdım. Canım benim, telaşla "Teşekkür et, kapat" derken tüm çalışanlar kahkahaya boğulmuştu. Ne bileyim ben teyit etmek için konfirme dediklerini, o konuya çalışmamışım demek ki 😃

12 Eylül öncesi zor zamanlardı, okulda işler çok sıkıntılıydı. Birbirimize destek oluyorduk, Lerzan herkese yetişiyordu, kimine harçlık veriyor, kiminin sağlık sorununu çözüyor, kimine moral veriyordu. Böyle böyle o zor zamanlarda bir şekilde okulu bitirmeyi başardık. O kolej yıllarından beri arkadaşlık ettiği gençle evlendi, benim başka bir şehre tayinin çıktı. Mesafeler ve cep telefonlarının eksikliği yüzünden bağlantımız koptu. O'nu en son bir kış günü Ankara'ya geldiğimde Olgunlar Yokuşu'nda tesadüfen gördüm. Biraz konuştuk, ayrıldık. Bir süre sonra hastalığını öğrendim. Ölümünü ise askerlik nedeniyle Antalya'ya gelen ve bizi ziyaret eden bir arkadaş tam yemek esnasında pat diye söyleyiverdi. O sofradan ağlayarak kalktım ve günlerce gözyaşım dinmedi. Her aklıma geldiğinde de kalbime sivri uçlu bir bıçak saplandı. 

Bir süre önce uykudan onu düşünerek uyandım ve nasıl bir itkiyse Google'a adını yazdım. Karşıma gençlik yıllarımızdan bir siyah-beyaz vesikalıkta gülümseyen yüzü çıktı. Tüylerim diken diken sözkonusu sayfaya girdiğimde kızının hesabına ulaştım. Küçücükken geride bıraktığı kızının ve sayfada başka fotoğraflar da vardı. O yıllara dönmüş, hiç gitmemiş gibi sevinirken, daha yeni kaybetmişiz gibi kederlendim. Ve dün de açtığım kitapta adını taşıyan torununa yapılmış ithaf çıktı karşıma. Sanırım bir şekilde ulaşıyoruz birbirimize. Umarım tüm gençliği ve güzelliğiyle gittiği alemde mutludur, O'na da öylesi yakışır. 

Polisiye deyip geçmeyeceksiniz işte insanı nasıl ruh hallerine sokuyor, ummadığı yerlere götürüyor. Bugün içimde biriken sıkıntıları biraz dağıtmak için kuaföre gittim durmadan uzayan saçlarımın (Saç sefadan, tırnak cefadan derler ya, aman ne sefalardayız) beyazlarını boyatmaya. Karşıma şunlar çıktı, saçımla birlikte yüzüm de güldü:

Kapkara annelerinin beş yavrusu. Üçü anneye benzerken ikisi farklı olmuş. Şu beyazın yanında yatan kara şeyin genlerinde biraz maymun karışıklığı da var gibi geldi bana, çok benziyordu zira 😂 üstelik ne kadar uğraştıysam yüzlerini dönmediler, bu da bir nevi protesto sanırım...


5 yorum:

  1. Ah bu genç ölümler geride kalan küçük yavrular

    YanıtlaSil
  2. anaaaam, çok şeker ya bunlar :)
    Tuna Kiremitçi'nin kitapları sanırım değil mi bahsettikleriniz öğretmenim? Bir türlü okumaya başlayamadım onları. oysa hep aklımdalar...ne diyelim, en kısa zamanda...Tuna Kiremitçi de annemin öğretmen arkadaşının oğludur, o yüzden de annemin gönlündeki yeri farklıdır bu arada :)

    YanıtlaSil
  3. Hemen hepimiz eskisi gibi okuyamıyoruz. Ben de koydum önüme bir seri Celil Oker kitabı, kafamı yormadan okuyorum, okur gibi yapıyorum... Bakalım umudum bahara, bayrama, sandığa...

    YanıtlaSil