.

.
.

22 Kasım 2021 Pazartesi

PARKLAR, KEDİLER, AĞAÇLAR / 22 KASIM

Dün bir pazar günü klasiği olarak (!) sabah 5'te uyandım. ortalık zindan gibi. Sağa döndüm olmadı, sola döndüm olmadı, kafamı yastığın altına soktum, yastığı kafamın altına aldım, yorganı tekmeledim, sıkı sıkı sarındım, yok arkadaş uyku gitmiş. "Madem gitti, temelli gitsin" dedim, duşa attım kendimi. Sonra da Spotify'de Hakan Vanlı'nın seslendirdiği Sait Faik'in "Plajdaki Ayna" öyküsünü dinleyerek egzersiz yaptım. Akabinde hoca sabah ezanını okudu. Sesi ve okuyuşu çok güzel, Sabâ Makamı'nın hakkını veriyor Allah için. 

Ortalık hâlâ karanlık olmasına rağmen gidip bilgisayarı açtım, çayı koyup "Yargı" dizisini izlemeye başladım. O kadar uzun ki bölümler, bir süre sonra sıkılıyorum. Ben elimde örgü vs olmadan TV izleyemem zaten, sadece dinlerim. Bu aralar örgü mörgü hak getire, hoş Carpal Tunnel Sendrom'dan beri ciddi anlamda örgü ördüğümü söyleyemem, elle yapılan marifetlere paydos diyeli çok oldu. Diziyi bitirene kadar kırk kere kalktım. Kahvaltı hazırladım, kahvaltı yaptım, balkona çıktım, çamaşırları katladım, bulaşık makinesini boşalttım. Bunca kalk-oturun arasında diziyi bitirdim. Yetmemiş gibi Mubi'ye 2019'da Altın Portakal alan "Bozkır" filmi gelmiş, onu açtım. Aylardır boşa para ödüyorum, bari hakkını vereyim dedim ama onu da yarım bıraktım, zira fena halde midem ağrımaya başlamıştı, gidip bir mide ilacı attım ağzıma, söylene söylene sonuna geldiğim Sasa Stanisic'in "Köken" kitabını aldım elime. Aslında niyetim uzun zamandır rahatça gezemediğim Falez Park'a gitmekti ama üzerimdeki tatsız halden çıkamıyordum bir türlü. Sonra silkelendim ve kendime geldim. "Yürü be Leylak" dedim, "kim tutar seni?, Mideymiş, dizmiş, kolmuş geçelim bunları, dağ başını duman almadan yürüyelim arkadaşlar". Kocamın da aklına yattı söylediklerim, düştük yola güneş tepede parlariken 😄

Güneşli kaldırımlardan yürüdük içimiz ısındı, ara sokaklara daldık, sülük ve hacamat yaptığını belirten bir tabela asmış doktor muayenehanesi gördük, pazar olmasaydı girip iki sülük attırırdım belki 😃 Anneannem yapardı ben çocukken o iğrenç şeyi, kıvıl kıvıl, amanin 😖 25 yıl çalıştığım okulun önünden geçtik, içimde en ufak bir duygu esintisi olmadı, o kadar yabancı geldi. Önümüzden tramvay geçti, bu hat yeni açılmış, görmediğimiz bir şey daha. 1,5 yılda şehri unutmuşuz. Sonunda parka girdik, keyifli yürüyüş o zaman başladı:

 
Öğretmenliğimin ilk yıllarında bu parkın olduğu yer kayalık, taşlık bomboş bir alandı. Baharda kır çiçekleri açar, biz de bazen öğrencileri toplayıp orada yapardık dersi. Kayalar sıra vazifesi görürdü, tepemizde bulutlar, uzakta deniz. Sonra parka dönüştürüldü, şu memlekete yapılmış en hayırlı işlerden biri oldu. Bitkilerin çoğu hüdayinabit, bir kısmı da sonradan dikilmiş binbir çeşit ağaç var. 


Bir kedi Cenneti burası, önceleri kedilerin yaşadığı bir barınak vardı, sonra koku oluyor diye gerideki otellerden şikayet gelince kaldırılıp başka yere taşındı ama kedilerin çoğu parkı terketmedi. Büyük büyük dedeleri gitse de torun çocukları, torun torunları burada yaşamaya, kediseverler de onları beslemeye devam etti:


Şuna bakakaldım mesela, o nasıl bir posttur yahu, adeta siyahi bir kaplan. Kendinden o kadar memnun ki "Alem kedi görsün" dercesine poz verdi, yakından da bakalım:
 
 
 
Bu mavi yaseminler dört mevsim açar. Kokuları yoktur ama renkleri, görüntüleri pek güzeldir, fotoğraf pek yansıtamamış güzelliklerini, cep telefonuyla, güneş altında ancak bu kadar oluyor. 
 

Parkı o kadar özlemişim ki dizleri falan unuttum, yürümelere doyamadım. Bu bölgelere sonbahar damgasını vurmamış daha, her şey yemyeşil, gülhatminin farklı bir türü olduğunu düşündüğüm mini ağaçlar çiçek içinde:
 

 Bazılarının da keyfi çok yerinde, siesta yapıyorlar:

Park falezlerin üstünde kurulu, tepeden aşağıdaki koruluğa bakıp nostalji yaptım biraz. Beachpark'a dönüşeli beri otopark olarak kullanılsa da bu korulukta çok piknik yaptık zamanında. 12 Eylül'den sonra "Konyaaltı Koruluğu" olan ismi "12 Eylül Koruluğu"na dönüşmüştü, sonra tekrar özüne döndü 😃 Okaliptus, çam ve baharda sarı topçuklarıyla açan Kıbrıs akasyaları vardır burada. Çocuklar küçükken 3 aile neredeyse her hafta pikniğe gelirdik buraya, maksadımız çocuklar eğlensindi ama onlar arabadan çıkmaz, içinde oturup kaset dinler, pikniği biz yapardık 😄 Yıllar var ancak yukarıdan bakıyoruz, kırk yılın başı açık hava tiyatrosunda bir şey izleyeceksek içinden geçiyoruz. 


Parkta en sevdiğim yerlerden biri, Kır Kahvesi'ne giden çınarlı yol. Sonbaharı ilk burada hissedersiniz. Zira çınar en çabuk yaprak döken ağaç oluyor güz mevsiminde. Yine silkelemişler saçlarını.🍁

Bir miktar yoruldum galiba, mola vermeli. Mola vermişken de yine 1,5 yıldır gelmediğimiz cafede bir gözleme yemeli değil mi, enerji almak lazım onca yolun üstüne 😊


Karnımız doydu, dinlendik de, dönüş istikametine vuralım o zaman. İki yanına günnük ağaçları dikilmiş kanal boyunca yürüyelim. Günnük ağacı sonbahara girerken renk cümbüşüne dönüşüyor. Yeşil, sarı, kırmızı, turuncu, pembe; dize derman, göze fer dedikleri cinsten 😄

Bir de şuna rastladım, şimdiye kadar hiç dikkatimi çekmemiş, ne ağacı olduğu konusunda da hiçbir fikrim yok. Bilen varsa yazsın bir zahmet. 

Parkın bir bölümünde özel bir düzenleme yapılmamış, meşe ve akça kesme çalıları arasından patikalar uzanıyor. En sevdiğim bölümlerden biri, vaktim varsa mutlaka saparım oraya, bakın neşe palamutları olgunlaşmaya başlamış 😊

Yürü babam yürü, bitmedi park 😃, bitmesindi zaten. Asansör yapılınca kaldırıldığını sandığım, geçen yazılardan birinde bahsettiğim çardaklı, begonvilli geçit duruyormuş meğer, dizlerine güvenen insin sahile diye bırakmışlar:

Birkaç yıl önce bu tarz kameriyeli bir yol parkın içinde de vardı, baharda tepesinden mor salkımlar sarkardı. Ne yazık ki parkın yol genişletmesi nedeniyle iptal edilen bölümünde kalınca kaldırıldı. Öyle güzeldi ki, rüya tüneli gibi...

Çıkışa yaklaşırken şu kardeşlere rastladık, üçüncüsü de vardı, hem de en güzelleri ama çok ürkekti, kaçtı bizi görünce. Öbürlerinin umurunda olmadı, yumulmakla meşguldüler önlerindeki mamaya:

Son bir kez şehre baktık parkın içinden ve eve dönüş yoluna koyulduk, hava da serinlemişti zaten.

Üstgeçidin ayağında iki kadın bahçelerinden getirdikleri ürünleri satıyorlardı. Biz de avokado aldık. Parayı öderken kadın kocama döndü ve "Sen şu okulda öğretmen değil miydin, hala çalışıyon mu?" diye sordu. Pek şaşırdım, biz emekli olalı 16 yıl oldu, kadının dediğine göre oğlu 38 yaşına gelmiş ve adam maskeli, nasıl tanıdın yahu? "Benim oğlan senin talebendi, pek sık gelirdim ben okula" dedi. "Hah!" dedim, şimdi kadın avokadoyu kaldırıp kocamın kafasına indirecek ve "Nihaha, intikam soğuk yenen bir yemektir, sen benim oğlumu sınıfta bırakırsın haaa!" diyecek 😋 Öyle bir şey olmadı tabii ki, benim hayal gücüne bakmayın siz, yalnız kadının hafızasına diyecek bir şey bulamadım. "Beni hatırlamadın mı?" diye sordum, "senin adın neydi?" diye lütfetti, sonra "cık, bilmiyom" dedi, dersine girmedim zahir oğlunun ya da beni hatırlamaya değer bulmadı. Bir üçüncü şık var ki dile getirmek istemiyorum, fısıltıyla söyleyeyim kimse duymasın: "Yaşlandım, tanıyamadı", ahahaha 😂

Eve avokadolarımız ve cebimde günnük yaprakları, neşe palamutları, ateş dikenleri, mavi yaseminler ile döndük...😃


16 yorum:

  1. Antalya'yı çok sıcak bulduğum için hiç sevmem ama bu mevsimde olağanüstü güzel fotoğraflar çekiyorsun bayılıyorum.Böyle koccaman ve düzenlenmiş bir parkımız hiç yok buralarda, en eksik taraflarından biri diyebilirim hatta. Bu arada hüdayinabitin ne olduğunu sayende öğrendim, daha önce hiç duymadığımı düşünüyorum, çok güzel oldu öğrenmek ;)) Demek sen de elinde örgü olmadan Tv izleyemezdin ha, bak bunu da yeni duydum, valla bak hastalıklarımız dahil o kadar çok benzeşiyoruz ki anlatamam, bazen nasıl bu kadar olabilir yaw diyorum ;)) Çok mutluyum tabi bu durumdan ah bir de emekli olsam ve kitap kuşu olsam senin gibi <3<3<3 Bak mesela o yuku(suzluk) bile aynı telden gidiyorum seninle ;)) Tabi ben 8'de de işe gideceğim için accayip gerginlikler içerisinde oluyorum bonus olarak, ah bi emekli olsam valla çalıştığım bir çok ofisin önünden bile geçmeyeceğim, o kadar yıldım gari. Teyzenin hafızasına hayret etmemek mümkün değil, sesinden tanıdı zahar ;)) Çok sevindim yürüyüş yapmana, binbir kere maşallahlarımı bırakıyorum buraya bir de koccaman öpücükler <3<3<3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk ve sonbahar doyumsuz bu şehir ama neredeyse iki yıldır yaşayamadık o güzelliği. Parklar cenneti burası, o kadar çok ki, hem de şehrin göbeğinde en ulaşılabilecek noktalarda, en güzeli de bu, her gün gitsem bıkmam.
      Sağlıkla ulaş dilerim emeklilik günlerine, cidden iyi bir şey, hayatımın en keyifli, en rahat günlerini emeklilikte yaşadım. İnsanın vaktinin kendine ait olması gibisi yok, hele de işine bayılmıyorsan :)
      Seni sevgiyle kucaklıyorum ağrılardan, sızılardan, keyiflerden kardeşim :))))

      Sil
  2. Yaaa cennet.. Hele o kameriyenin altında sevgiliyle el ele yürüyüp kimseler yokken öpüşmek. Allahım benim aklım da hep muzurluğa çalışıyor :))
    Çok teşekkür ederim, bir 4 derecelik gri ve yağmurlu Münih sabahıma güneş gibi açan fotoğrafların için. Ha bir de:
    Kedi de keyimiş ama :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cennet gerçekten Ceren ama yazın 3 ay Cehennem, arkana bakmadan kaç :)))
      Muzır kadın ama dediğin iyi fikirmiş, gençler yapıyordur eminim. Hele o kaldırılan mor salkımlıyı görseydin, insanın içinde ebediyen yaşayası gelirdi.
      Yakında burada da başlar dinmeyen deli yağmurlar, işte onu hiç sevmiyorum. Öperim...

      Sil
  3. öğretmenim dizler için bir maşallah diyeyim önce ve nazar değmesin :) ne güzel görünüyor tüm o çiçekler, ağaçlar ve kediler, köpekler. bakmaya doyamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Şulecim. Bu park gerçekten çok güzel, çok kocaman ve çok renkli. Malum dileğimi tekrarlıyorum :)

      Sil
  4. oh keyifli gün ve bol doğa, bir de maşallah valla o kadar erken kalkıp dizi, kitap, kahvaltı, film :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erken kalkmak gönlümle olmadı ama o sayede çok iş yaptım. Yine de daha normal bir saatte uyansam iyi olacak :)

      Sil
  5. Ya nasıl güzel bir yer orası 😍😍😍 Fotoğraflara bayıldım. Orda olmak, o yollarda yürümek ve canım Ceren'in muzur fikirlerini hayata geçirmek istedim 😁

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten çok güzel bir parktır, kocaman bir alan ve envai çeşit bitki, bonus olarak da deniz manzarası. Umarım bir gün gelirsiniz, birlikte gezeriz...

      Sil
  6. Leylakcığım,
    O sorduğun ağaç, taflan ağacı olabilir mi diye düşündüm. Değilse, kesin üzüm ağacıdır, o dolu salkımlar öyle! :))
    Parkınıza, usuldan gelen sonbaharınıza, yürüyüşünüzü anlatışının tatlılığına bayıldım. Kediyi de unutmamalı. ;)

    YanıtlaSil
  7. Ekmekçim taflanın meyveleri daha çok üzüme benziyor, üzüm ağacı diye bir şey arayınca da asma çıktı hep google'da. Photinia diye bir şeyi benzettim ama bilemedim yine de tam olarak. Yaprakları leylağa benziyor ve kocaman bir ağaç, bir de baharda bakmalı çiçeği falan var mı? Bunca yıldır bu şehirdeyim hala bilmediğim bitkilere rastlıyorum.
    Çok isterim seninle şehrin parklarını birlikte gezmeyi, evreeeen duy bizi :)))

    YanıtlaSil
  8. En güzel zamanları Antalya' nın bitmesin istiyorum ben de.
    Yürüyüşe başlamana çok sevindim... inşallah daha da sağlıklı ve güzel olsun her şey 💖💖

    YanıtlaSil
  9. Ne kadar güzel bir pazar günü olmuş, çardaklı geçit çok güzelmiş. Karpal tunel deyince bana da tanıdık geldi:) Ögretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim:)

    YanıtlaSil
  10. Ben de hep erken uyanıyorum ya, hafta sonu bile.
    Hava zifiri tabii. :)

    Ben de beklerim blog'uma :)

    YanıtlaSil
  11. Emekli olunca Antalya'da yaşamaya dair bir hayal geliştirdiysem vallahi hep sizden ötürü. :)

    YanıtlaSil