.

.
.

1 Mart 2018 Perşembe

ŞUBAT OKUMALARI

Cüce Şubat sayılı günlerine rağmen hem nicelik, hem nitelik açısından verimli okumalarla sona erdi. Yılın en sevmediğim ayına girdik, bakalım ne sürprizler getirecek bize? Kar mı yağdırır, dolu mu indirir, sel mi basar yoksa şahane bir bahar mı sunar şimdilik belirsiz, bekleyip göreceğiz kaprisli mürebbiye kılıklı Mart ayını. Bugün yağmur bekliyorduk ama Antalya güneşli, rutubetsiz, keskin bir hava var, bizim balkon meteorolji açısından pek sağlam bilgi vermez, zira kuzeyi kapalı ve içerlek bir balkon. Güneşli havalarda kısa kolluyla çıkmaya bile niyet edebilirsiniz, lakin sokağa indiğiniz anda ayaz yüzünüzü kesebilir. Bugün durum nedir bilmiyorum, evden çıkmadım henüz, balkonda keyifler keka görünüyor. Bey Dağlarının en yüksek tepesinde kar var, gökyüzü masmavi, güneşe eşlik eden hafif bir rüzgar mevcut. Çınarımız tüm yapraklarını dökmüş, üzerinden salkım salkım dikenli tohumlar sarkıyor. Çıplak vücudunu sallantılı mücevherle bezemiş yaşlı kadınlara benzemiş :) Eh, hava durumunu da sunduğuma göre Mart ayında yakacağımız kazma kürekleri hazırladıysak geçen ay okuduğum kitaplara geçebiliriz:


-Bu kitabı sosyal medyada pek çok ortamda görmüş, adı ve kapağı hoşuma gitmiş ama nedense almayı düşünmemiştim. Sonra bir arkadaşım hediye etti, iyi ki de etmiş. Beklemediğim kadar güzel öykülerle karşılaştım. Yazarı da blogger olan "Tarihi Hoşça Kal Lokantası"nda bilhassa Cıva, Hacanne, Anahtar, Boncuklu Sineklik, Bamya isimli öyküleri çok sevdim. Öykü okumayı seviyorsanız tavsiye ederim. 


-"Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda" Ayizi yayınlarının bu yılki ikinci kitabı. Yayınevim diye söylemiyorum güzel kadınların güzel kitaplarını basar. Ayten Kaya Görgün'ü "Arıza Babaların Çatlak Kızları" isimli ilk kitabı ile tanımıştım. Kitap müthiş eğlenceli bir dille yazılmıştı, aslında iç sızlatacak öyküleri kahkahayla okutmak yazarın kaleminin marifeti olsa gerek. Uzun süre beklediğim yeni kitabı diğerinin devamı olmasa da yine çatlak kızların öykülerinden oluşmuş. Müthiş bir kara mizahla çarpıcı olayla şahit oluyorsunuz okurken. Yolu açık olsun...


-Yeni bir yayınevinin ilk kitaplarından biri "Polina Butterfly'a Mektuplar". İçine dönük ve yalnız bir adamın karşılıksız aşkına yazdığı her bir cümlesi ayrı vurucu mektuplar. Mektuplara eşlik eden desenler de kitabın bonusu. Ben çok beğendim, "16 Metrekare Yayınevi"nin ve yazarı Murat Nergis'in yolu açık, okuru bol olsun...


-Polisiye olduğunu düşünerek almıştım "Hafif Bir Akıl Tutulması"nı. Tam anlamıyla polisiye olmasa da bir polisiye yıldızının yaşlanmış hali başkarakterimizdi. 90'lı yaşlarını süren, unutkanlığı başlamış bir Sherlock Holmes, arıları ve içiçe kurgulanmış üç öyküsüyle keyifli bir okumaydı...


-Ve Şubat ayının-büyük bir olasılıkla da yılın-yıldızı, Ayfer Tunç'un son kitabı "Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura" yazarın yazın macerasının şahikası olmuş dersem anlayın. Umut ve Sanem'in umutsuz öyküsü her satırında içimi paraladı. Kitap "Yazı" ve "Tura" olarak iki bölüme ayrılmış, "Yazı" 1, 3, 5... diye giderken "Tura" 2, 4, 6... şeklinde devam ediyor. Rakam sırasıyla okumak da mümkün ayrı ayrı da, ben her bölümü kendi içinde bağımsız okudum. Böylesi daha iyi oldu sanki, son bölüm ise içiçe geçmiş. "Yazı" bölümünde umarsız genetik bir hastalığa yakalanmış Umut'un, "Tura"da ise Amerika'da rastlayıp sevdiği, travmatik çocukluğu ve gençliğinin izlerini hala üzerinde taşıyan Sanem'in öyküsü var, tabii kendi öyküleriyle romana dahil olan yan karakterleri de atlamamak lazım ki, çoğunun yaşamı da en az Umut ve Sanem'inki kadar iç acıtıcı. Kısacası müthiş bir okumaydı, uzun süre belleğimden çıkmayacak sanırım bu aile, kader, hastalık öyküsü. Mutlaka okumalısınız...


-Açıkcası bu zamana kadar okuyacağım kadar Yaşar Kemal kitabı okumuştum, eğer "Bizim Büyük Challengemiz" adıyla bir kitap meydan okumasına dahil olmasaydım ve maddelerinden biri de "Bir Yaşar Kemal kitabı" olmasaydı niyet etmezdim. Kısa ve okumadığım bir kitabını seçtim yazarın, 1969'da yazdığı ama yayınlanmamış bir kitapmış "Tek Kanatlı Bir Kuş". İtiraf edeyim ki sevemedim, Yaşar Kemal romanlarındaki o sihirli hava, şaşırtıcı betimlemeler yoktu ve sanki yarım kalmış gibiydi. Belki de gerçekten yarım kalmıştı. Zaten romandan ziyade bir novella, hatta bir öykü gibiydi. Ben yazarı diğer kitaplarıyla hatırlayayım en iyisi...


-Kardeşinin intiharı üzerine Ankara'ya gelmiş bir İstanbullu'nun macerası grafik roman olarak anlatılmış "1951"de. Levent Cantek'in yazıp Sefa Sofuığlu'nun resimlediği kitabın öyküsü adından da anlaşıldığı gibi 1951 yılında geçiyor. Polisiyeye kaçan konunun ve müphem sonunun yanısıra çizimler şahane. O yılların Ankara'sı gerçeğe çok yakın bir biçimde resmedilmiş. Bu tarzı sevenler için tavsiye olunur. 


-İlginç ve yer yer ürkütcü bir konusu var "Evlilik Sözleşmesi"nin, bana bir çeşit distopya gibi geldi adeta. Alice ve Jake'e evlenme hediyesi olarak bir sözleşme gelir. Üzerinde fazla düşünmeden imzaladıkları bu evlilik sözleşmesi zamanla hayatlarını kabusa çevirecektir. Okurken yer yer gerildiğimi itiraf edeyim. Fazla edebi bir beklenti içine girmeden merakla ve sıkılmadan okuyabilirsiniz...


-Okuduğum tatsız, anlamsız, postmodern öykülerden aşırı sıkılmış, bir süre öykü okumamak düşüncesinde olduğum bir zamanda geldi elime "Emine'nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler".  İsmi ve kapağı o kadar ilginçti ki dayanamadım başladım. İyi ki başlamışım.  Son zamanlarda okuduğum en eli yüzü düzgün öykülerdi. Öykü adına okuduğum başı, sonu belirsiz, anlamını çözemediğim, kısacık metinlerden sonra başlıbaşına hikayesi, özenli bir kurgusu olan bir şeyler okumak iyi geldi. Bazı öyküler (Yara, Milenyum'a Girince Uyandı Babaannem) çarpıcı finalleriyle, "Kâşif" eğlenceli anlatımıyla, "Pul Biber Yangını" son zamanlarda bıkıp usandığım "Küçük Prens"e giydirmesiyle, "Fındıkların Altında" ince hüznüyle kalbimi biraz daha çaldı. Epeydir iyi bir öykü okumadım diyorsanız  genç yazar Deniz Poyraz'ın bu kitabı tavsiyemdir...


-Bugüne kadar Sabahattin Ali'den, Sabahattin Ali ile ilgili, Filiz Ali ve başka yazarlardan S. Ali ve ailesi hakkında pek çok kitap okudum. Yaşamı travmatik bir biçimde sona ermiş bir babanın kızı Filiz Ali, hayattayken de yazarın politik kimliği nedeniyle oldukça sıkıntılı zamanlar yaşamışlar, ölümünden sonrasının ise geride bıraktıkları için ne kadar acı olduğu ise tartışılmaz bir gerçek.  Oysa Filiz Ali yazdığı biyografisinde acıları ve zorlukları bir yana bırakıp yaşadığı iyi ve güzel şeyleri anlatmayı yeğlemiş, kitabın adından da anlaşılıyor zaten: "Yok Bi'şey Acımadı ki...". Acımaması ve acıtmaması imkansız bir durum yaşadıkları ama hayata iyi tarafından bakmak böyle olsa gerek. Kitapta hem kendi yaşamından kesitler okuyor, hem de bir devre sanat ve müzik açısından tanıklık ediyoruz. Bence çok okunası bir kitap...


-Ve cüce Şubat'ı kendi gibi kısa bir kitapla sonlandırdım, Paul Auster'den "Kırmızı Defter". Epeydir evde bekliyordu bu kitap ve şimdiye kadar okuduğum oturaklı Paul Auster kitapları kadar da doyurucuydu. Yaşadığı rastlantıları ve hayatından bazı kesitleri 78 sayfada bu derece tatmin edici anlatmak da ancak Paul Auster gibilerin becerebileceği bir şey. Mutlaka okunmalı...

Yni kitaplarda buluşmak üzere...

12 yorum:

  1. Mart ayında da iyi okumalar diliyorum. Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  2. Bu okuma yazılarını çok seviyorum; kısa ve öz yorumlar. Yine birçok kitap not alındı :).

    Keyifli okumalar <3.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, umarım seçtiklerinizi severek okursunuz.

      Sil
  3. heey bişi sorcam. iki tencereli tas kebabı tarifi var yaaa. onu yapıcam da şeyi sorcaktııım :) üstteki tencereyi kapatıp üstüne ağırlık koyuncaaa, tencere ile tepsi arasında et suyu filan geçiş sızma oluyo muuu, yoksa olmuyo muuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor yerden sordun kuzum ya, epeydir yapmadım çünkü. Ama sızabilir, sakıncası da yok, pirinci et pişip suyunu süzdükten sonra koyacaksın ya. Niye böyle zor bir eyleme giriştin ki :)

      Sil
    2. süper bişi olcağını düşündüğüm için. yapınca yazcam bilokuma sölerim sanaaa :)

      Sil
    3. Haydi kolay gelsin o zaman, süper bişi olsun, afiyetle yiyin, benim de kulaklarımı çınlatın. (amanin iyi olmazsa o kulak çınlatma feci olacak :)

      Sil
  4. Ayfer Tunç 'a başladım ve hayran kaldım.
    Yok böyle bir şey ...

    YanıtlaSil
  5. Teşekkürler, yine çok güzel bir post olmuş. Ayfer'in kitabını okumak için sabırsızlanıyorum [Ayfer Tunç EKL 6 Mat D'den sınıf arkadaşımdır. Yalnızca edebiyatı değil kimyası da çok iyiydi. Çok iyi de bir arkadaştır.Mart'da inşallah ülkeme geldiğimde, umarım bir imza gününde görüşebilirim kendisiyle. Yıllar geçti, çok özledim...

    YanıtlaSil
  6. şubat ayı harika geçmiş darısı marta :) ayfer tunç'un kalemine zaten bayılıyorum bunu da çok merak ediyorum hala edinemedim :/

    YanıtlaSil
  7. 1 ay gibi kısa bir sürede bu kadar çok kitap bitirmenize hayranım...

    YanıtlaSil
  8. Emine'nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler aralarında en merak ettiğim. Yazan ovlanı instagramda takip ediyordum ve kitabın iyi olmasını içimden bolca temenni ettim. Leylak Dalı da öneriyorsa okunur! :)

    YanıtlaSil