.

.
.

5 Şubat 2018 Pazartesi

ÖZETLE


Cuma günü sürekli kullandığım ilaçları yazdırmak için sağlık ocağına kadar yürüdüm. Hava tek kelime ile şahaneydi, bahar kokusu vardı. Antalya'da şubat geldi mi bahar el sallamaya başlar zaten, çok yakında ilk bademler çiçeklerini patlatır. Sağlık ocağına geldiğimde vatandaşlık numaramı girip aile hekimimin yanına vasıl oldum. Kendisi bir nevi heykel, yüzünde mimik oynamaz. Toplamda konuştuğum sözcük sayısı 10'u bulmaz bunca yıldır, daha hiç muayene olmadım. Aslında bir kez grip olup muayeneye gitmiştim ama tesadüf o gün izinli imiş, bir kadın hekim ilgilendi şahsımla. Küçük bir kağıda sürekli kullandığım ilaçları not alıyor, kağıdı uzatıp ricada bulunuyorum, o da sağolsun kırmayıp yazıyor, sonra aynı kağıdın arkasına barkod girip geri uzatıyor, iyi günler dileğime bile cevap vermiyor. Bu kadar, aileden biri ama sanırım küsüz, belki dedelerin paylaşamadığı bir miras mevzuu vardır :)

İlaç barkodum cebimde pastaneye kadar yürüdüm, bir adet kestaneli pasta kapıp otobüse bindim, kutlu doğum ayı içindeyiz hala, çeşitli şekillerde kutlamaların devam etmesi lazım. Otobüste bildiğin izdiham var, topluca tuttuğumuz takımın derbisine gidiyoruz sanki, üstelik ne gezme, ne mesai saati ama insanların otobüse binesi gelmiş. Elim kolum dolu, ayakta durmak o kalabalıkta ayrı sıkıntı. Tam önümde oturan gençten bir kadın bir yandan telefonla konuşarak kalktı oturduğu yerden. "Hah" dedim, "yer boşaldı, şanslıyım". Ama baktım çantası koltukta duruyor, "çantanızı unuttunuz" dedim, "Yok" dedi, "ben gelecem birazdan". Haydaa, başka bir yerde olsak tuvalete, sigara içmeye, su almaya falan gitti dersin ama burası otobüs, her yeri otobüs yani, seçenek yok. Arkadaş yerini rezerve olarak bıraktıktan sonra kapı hizasına gidip uzun uzun telefonda konuştu, koltukta çekmiyordu sanırsam. Bu arada otobüse her binen koltuğu boş görüp hamle ediyor ama tarafımdan "rezerve orası" diyerek püskürtülüyordu. Tabii bu durumda ufaktan gıybet dönmeye başladı, "Bu nasıl iş?", "Burası otobüs, özel mülk mü?", "Gençlerde hiç saygı yok" vs vs. Gençlerde saygı olmaması dışındaki gıybetlere dahil olduğumu itiraf edeyim :) Gençlerin ve hatta çocukların oturmasına, yer vermemesine kesinlikle söz etmem ama bu koltuk rezerveleme durumu cidden komikti. Neyse koltuğun sahibi bir süre sonra geldi oturdu, etraftakı gıybet mırıldanmalarını duyduğu için karşısında oturan kendi yaşlarındaki yolcu ile onlar da muhalefete başladılar. Gezmeye giden yaşlıların işe giden gençlerden yer beklemelerinin ayıp olduğuna falan dönünce muhabbete bir miktar karışmak gereğini duydum. Aramızda düşük dozlu bir tartışma başlamak üzereyken kesip attım, otobüste kavga etmek özel zevklerime girmiyor zira. 

Epeyce maceralı ve harareti yüksek yolculuk sonrası menzilime ulaştım, arkadaşlarla biraz muhabbet, pasta eşliğinde ilave bir kutlama falan derken ikindiyi bulduk. Sıra geldi sinemaya. Sıcağı sıcağına "Cebimdeki Yabancı"ya girdik. Ferzan Özpetek'in yönetmen olmasa da yapımcı olarak elinin değdiği belli olan bir filmdi. Özpeteğin kitaplarını ne kadar sevmiyorsam filmlerini o kadar seviyorum, o hep film çeksin, kitabı başkaları yazsın. Kitabından uyarlanan "İstanbul Kırmızısı"nı bile pek sevememişim. Filmin yönetmeni şirin şahsiyet Serra Yılmaz'dı. Eh ekip bu ikisi, oyuncuların çoğu da işinin ustası olunca ortaya oldukça iyi bir film çıkmıştı.


Film "Perfetti Sconoscuiti" isimli bir İtalyan yapımından uyarlanmış, sözkonusu film Türkiye'de gösterilmediği için bence sakıncası yok, uyarlansın :) Çok yakın 7 arkadaş bir akşam yemeğinde bir araya geliyorlar ve cep telefonu ile bir oyun oynamaya karar veriyorlar, kime mesaj, çağrı vs gelirse yüksek sesle okunacak, dinlenecek deniyor. İlk mesajdan sonra da işler sarpa sarmaya başlıyor. Ben sevdim filmi, kalabalık kadrolu, sofralı İtalyan filmleri tadında olmuş. Hele hele o sofradaki yiyecekler bence başrolde idi. Diyette olunca gözüm döndü zaten, sakın ola aç gitmeyin. Bir de izleyenlerden ricam o kavunlu zımbırtının içindekiler neydi, bilen varsa lütfen aydınlatsın. Salon tenha idi ama bendeki şans eşek sansı olunca onca boş yer varken önüme düşen iki kişi çileden çıkardı. Cep telefonunu elinden bırakmayan bir tanesi ilk yarı boyunca filmin muhtelif yerlerini videoya aldı, ne yapacaksa, gözümün önünde ışıl ışıl. Şeytanlar al telefonu elinden, vur kafasına dedi. Böyle zamanlarda içimden bir seri katil çıkıyor :) Neyse ki söz dinliyor, höt dedin mi oturuyor gerisingeri yerine :) Film sofrasındaki yemeklerden sonra öyle acıkmışım ki aynı şeyleri bulamasam da eve gitmeden karnımı doyurup nefsimi körelttim :)

Vizyon filmlerini izlerken bir yandan da çelınç filmlerine devam ediyorum. Cumartesi günü "Get Out/Kapan"ı izledim. Aslında türü hiç sevmem, bir korku gerilim filmi idi ama sıkılmadan buldum sonunu, ayrıntılar yan taraftaki Çelınç sayfasında, tıklayıp okuyabilirsiniz.

Ve pazar günü Ayizi Kitap'tan yazar arkadaşım Ayten Kaya Görgün yeni çıkan kitabıyla ilgili hem söyleşi, hem imza için Antalya Ansan'da idi. Onu dinlemeye ve kitabı almaya gittim. İlk kitabı "Arıza Babaların Çatlak Kızları"nı çok büyük bir keyifle okumuştum. Yeni kitabı "Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda" eminim ki onun kadar güzeldir. Yolu açık, okuru bol olsun.



Yeni hafta güzel gelsin...

4 yorum:

  1. Cebimdeki Yabancı'ya bende gitmek niyetindeyim ama kısmet diyorum :) Merakla bekliyordum bu filmi...

    Kitapları ilk defa duyuyorum. İsimleri ne güzelmiş öyle :) Siz güzel diyorsanız ilk kitaba kesin güzeldir. Listeme ekledim hemen. Teşekkür ederim.

    Mutlu haftalar diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğlenceli bir filmdi, görselliği yüksek, gidin bence.
      Kitaplar çok eğlenceli, çok samimi bir dille yazılmış, seversiniz diye düşünüyorum. İlkini bulmak biraz sıkıntılı olabilir, basımı yeni değil ama yine de bakın sitelere.
      Benden de mutlu haftalar sevgiler

      Sil
  2. otobüste oturan gençler için kötü şeyler düşünmen beni memnun etti, çünkü ben de oturuyorum..ama keske kadının çantasını yere koyup git restorantta yer ayırt, burası otobüs diye kızsaydın, ben çok kızdım kendisine..
    get out'u geçen hafta izleyip bloga yazmıştım, güzel film ama aşırıca ırkçılık karşıtı mesaj var, gerilimli çocuk piyesi gibiydi..
    geçmiş olsun bu arada, aile hekiminizi isterseniz değiştirebiliyorsunuz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asla öyle bir şey düşünmem, hatta kalkmlarını istiyorum gibi bir duygu uyanmasın diye o tarafa bile bakmam. Lakin bazıları cidden çok saygısız olabiliyor da ne diyeceksin, hayat böyle. Son zamanlarda biraz gerginim ya da bıktım artık bu absürd hallerden dayanamıyorum.
      Neyse gerilim filmleri beni yoruyor, hayat zaten gergin, bir de ekstra niye gerileceksek :)
      İlaç yazdırmaya gitmiştim, hasta değilim. Bir kez değiştirmeyi denedim, diğer dr çok kalabalıktı olmadı, zaten çok da fark yok, ilaç dışında hastane tercih ediyorum zaten.
      Sevgiler...

      Sil