.

.
.

18 Aralık 2015 Cuma

ANKARA'DA SON GÜNLER


Yuvaya dönme zamanı geldi, Pazar günü kısmetse Antalya yollarında olacağız. Gitmeden önceki son günleri elden geldiğince değerlendirmeye çalışıyorum. Yaşadığımız sıkıntılı günlerin üstüne bu kadarını hakettim sanırım. Hafta başından bu yana neredeyse her gün eşle dostla buluşup kahveler içtim, sohbetler ettim. Sokağın soğuğundan sonra sıcak bir mekana girip sıcak bir şeyler içme keyfini epeydir unutmuşum. Antalya'da kışlar ılık geçtiği için genellikle sokak daha sıcaktır, girdiğiniz mekanda mutlaka kapı-pencere açıktır, cereyan yapar daha çok üşürsünüz, Akdeniz iklimi azizliği :)

Dün akşam "Nehir" isimli oyunu izlemek üzere Devlet Tiyatroları'nın Ziraat Sahnesi'ndeydim. 


Gülşen Karakadıoğlu'nun yazıp Vacide Öksüzcü'nün yönettiği 2 kişilik ve tek perdelik bir oyundu. Çok beğendim, düşüp bayıldım diyemeyeceğim ama izlenebilir nitelikte idi. Zaten tiyatro ortamı bence büyülü bir şey, insanı ister istemez içine çekiyor. Ayrıca en hoşa gitmeyen oyuna bile verilen emeğin hatrına sonuna kadar katlanmak gerektiğini düşünüyorum. Oyun bir saat sürdüğü ve salon eve yakın olduğu için dönüşte çay demleyip yeni bir kitaba başlama imkanım oldu. Şu sıralar özellikle İnstagram ortamında sıkça karşıma çıktığı için merak edip aldığım "Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım" bir üçlemenin-diyecektim ki dörtleme olduğunu öğrendim-ilk kitabı imiş. Henüz başlardayım ama fena gitmiyor. Bakalım ilerleyen sayfalarda düşüncem değişecek mi? Genelde çok satanlar ve çok okunanlara pek yanaşmam. Bu defa bir istisna yaptım, umarım pişman olmam. 

Hastane telaşı, hasta bakımı derken kendimi epey ihmal etmiştim. Sabah aynaya baktığımda saçlarımın hal-i perişanı kendimi bile ürküttü. Toparlanıp kuaföre yollandım, şansa bak ki herzaman gittiğim, kapıdan girerken "Bitey iter mitiniz?" diye soran ve bir türlü derdimi anlatamadığım kuaförümün kapısında koca bir kilit asılıydı. "Attolsun" dedim gıyabında kendisine, geri dönmekle başka bir kuaföre gitmek arasında bir süre ikirciklendikten sonra ilk gördüğüm dükkana dalıp en azından kahküllerimi kestirmeye karar verdim. Şansıma vitrinine kar spreyiyle "2016" yazılıp kar taneleriyle süslenmiş, içinde yanıp sönen ışıklar ve süslenmiş çam ağaçları olan yılbaşı konseptli bir salon düştü. Daldım içeri, kahkül diye oturdum ama yılbaşı ışıklarının aşkına saçları da kısalttırdım. Pek istediğim gibi olmasa da eskisinden daha iyi görünüyor en azından, gerisini Antalya'da hallettiririm. Tabii kesim süresince tipik berber muhabbetleri yaptık; Antalya güzel şehir, saçlarınıza ışıltı atalım, kendiniz mi boyuyorsunuz, saçlarınız çabuk sönüyor, amonyaksız boya kullanın, falan filan. "He, he" deyip geçiştirdim her dediğini, kafam hafiflemiş olarak çıktım salondan.

Yarın son bir etkinliğim var, Akün Sahnesi'nde "Vanya Dayı"yı izleyip Ankara ile vedalaşacağım. Bundan sonra Antalya'dan seslenmek umuduyla kalın sağlıcakla...

1 yorum: