Bugün kendim için, daha doğrusu ruhumdaki bir türlü büyümeyen çocuk için bir şey yaptım; bir geri dönüş, yüzde gülümseme yaratacak bir anımsama ve gerçek anlamda bir keyifti.
İlkokulu evimize yakın sıradan bir devlet okulunda okudum ve güzel anılarla ayrıldım. Her şeyden öte olağanüstü bir öğretmene sahip oldum, "İmza: Ben" kitabını okuyanlar orada yazdığım mektubu okudularsa biliyorlardır zaten. Şimdi düşündüğümde okulun da en az öğretmenim kadar iyi izler bıraktığını, o yıllar için hayli donanımlı olduğunu anlıyorum. Hangi sınıftaydım hatırlayamıyorum, 3 ya da 4 olmalı, haftada bir gün son saat tüm sınıflar için müzik dersi olarak ayrılmıştı. Ünlü müzik adamı F.aruk G.üvenç o saatte gelir, müdürün odasında programına başlar, biz de sınıflara yerleştirilmiş hoparlörden yayılan ortak yayında dinlerdik. Teorik müzik bilgileri verir, bestecilerin hayatını anlatır, mandolin çalma teknikleri öğretir ve çalıştırdığı öğrencilere sunum yaptırırdı. İşte o yıl bu sayede hayatımın ilk klasik müzik konserini dinledim, hem de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın salonunda. Sahnede sunulan eser Rus besteci Sergei Prokofiev'in çocuklar için yazdığı "Peter ve Kurt" isimli senfonik masalı idi. Masalda yer alan her bir hayvanı bir müzik aletinin canlandırdığı ve böylece enstrümanların da çocuklara tanıtıldığı dinletiyi çok eğlenerek izlediğimizi hatırlıyorum. Gelgelelim eve gidince dinlediğim konserden çok oturduğumuz koltukların ne kadar yumuşak ve rahat olduğunu anlatmıştım annem ve babama :)
Bu olayı tekrar gündeme getirmemin sebebi aynı konseri bugün bir salon dolusu 5 yaş ve altı çocukla birlikte bir kez daha dinlemiş olmam. Mail kutuma senfoni orkestrasının sitesinden düşen iletiden 23 Nisan nedeniyle bu konserin düzenlendiğini öğrenmiş ve geçmişteki bu anıyı canlandırmak adına gitme kararı almıştım. Konser saati yaklaşırken de ruhumdaki çocuğu elinden tutup Kültür Merkezi'ne yollandım. Salonun yaş ortalaması sayemde yükselmiş oldu :) Bağrışan çığrışan, koşuşturan bir sürü şirin velet mor peruğu ve puanlı kostümüyle palyaço kılığına girmiş genç adamın anında şişirip oyuncağa dönüştürdüğü balonları almak için yarış halindeydi. Gözlüklü ve tombalak olan bir oğlancık palyaçonun uzattığı kılıcı beğenmeyip iade etti ve yerine aldığı çakma makineli tüfeğiyle sarışın arkadaşının yanına koşturdu. Onun elinde de başka bir balon makineli vardı. Bu çağda Kaleşnikof kullanmak varken yuvarlak masa şövalyesi mi olunurdu netekim :) Sonra her ikisi de makinelerini salona doğrulttular, yanlarındaki örgülü saçlı şirin kız balondan çiçeğiyle silahlara vurup katliamı engellemek istediyse de başarılı olamadı. İki kafadar "tatatatata" sesleriyle salonu taradılar ve konser başlamadan cümleten öldük :) Neyse ki ışıklar söndü, orkestra elemanları yerlerini almaya başladı ki, daha kanlı boyutlara ulaşmadan eylem sona erdi :)
Senfonik masalın anlatıcısı "Muhteşem Yüzyıl" dizisinin Sümbül Ağa'sı Selim Bayraktar idi. Büyük bir ustalıkla kullandığı mimikleri, jestleri, ses tonu ve sempatik tavırları ile müthiş bir anlatım gerçekleştirdi.
Orkestra üyelerinin bir kısmı masaldaki kahramanlara uygun kılıklara bürünmüşlerdi ve çok sempatik görünüyorlardı.
Orkestra şefi Murat Göktaş yönetiminde çok güzel bir konser izledik, salonu dolduran minikler de şaşırtıcı bir sakinlikle, gürültü etmeden, çok eğlenerek etkinliğin sonunu getirdiler.
Konser bitiminde orkestra ve anlatıcı o kadar çok alkış aldılar ki bis yapıp "23 Nisan kutlu olsun" şarkısını çocuklarla birlikte çalıp söylediler.
Bu gördükleriniz kılıçlı şövalye grubu, lakın çıkışta kapı önünde bekleyen 4 yaşlarında bir minik elindeki tüfekle nişan alıp beni konser sonrası Cenneti'ne postaladı :)
Kısacası ruhumdaki ufaklık ve ben bu etkinlikten son derece memnun ayrıldık. Biz erdik muradımıza, siz çıkın kerevetine :)
Etkinliğe bayıldım, gerçekten. Sümbül Ağa fikri güzel olmuş. Size de güzel bir hatıra tazelemesi. Sevgiler.
YanıtlaSilCidden çok güzeldi, bana bir anı tazelemesi oldu. Selim Bayraktar'ı Sümbül Ağa karakteri dışında izlemek de ayrıca bir keyifliydi :)
Silaz önceki yorum bana ait bir yanlışlık yaptım galiba :(
YanıtlaSilSevgili Balkahve bana bundan başka yorum gelmedi, anlayamadım ne yanlışlığı olduğunu :)
SilOğlumun gmail. adresi açıkmış ,çok eskiden bir blog açmıştık. Ben de kendi gmailimi açmadan yorum yapınca efe paşanın günlüğünden gelmiş odu.. O halde size yazdığım yorumu da başka birine yazmışsam iyice yorgunum demektir... Şunları (benzer) yazmıştım. Sizin 9, 10 yaşında gördüğünüz CSO 'yu hala görmeyenler var , zaman ayırmadıkları için tabii..Öğretmenler zaman zaman ödev veriyor da bu vesileyle gören çocuklar var seviniyorum. Saat 11 de çocuk tiyatrolarına gidiyorum bazen çok da mutlu oluyorum Yaşlanmayız biz... (dedim ama yaşlandığımı çabuk görmüş oldum ) Sevgiler
YanıtlaSilCan sağlığı olsun sevgili Balkahve, olur böyle yanlışlıklar. Şimdiki çocuklar bilgisayardan, tabletten başını alıp bu tür etkinliklere fırsat yaratabiliyorlar mı, çok ender. Ben bugün çok mutlu oldum, hem şahane bir gösterim seyrettim, hem de geçmişe döndüm.
SilYaşlanmak mı? O da ne?
:)))
harikaaaaa:))))
YanıtlaSilŞahane! Ne hoş bir dinleti olmuş.
YanıtlaSilmüthişmiş ruhunu beslemişsin,
YanıtlaSilne güzel
Aynı şeyi yapmayı bende düşünmüştüm. Ankarada olsaydım tabi. Ne güzel olmuş, ne mutluluk çocukluğa geri seyahat etmek kısa bir süre olsada
YanıtlaSil