.

.
.

5 Haziran 2012 Salı

EŞLİKÇİM BULUT OLSUN


Dün 8 aylık bir ayrılığın üstüne Kızılay'a doğru ilk keşif yürüyüşümü yaptım. Geleli bir hafta olacak neredeyse, bu ilk Kızılay seferim. İlk keşfim evin 20 metre ilerisindeki eskiden ayakkabı tamircisi Moğol tipli, kel kafalı Barış'ın yeri olan küçük dükkanda açılan baklavacı oldu. Kapı girişine sağlı sollu devasa saksılar içerisinde plastikten yapılma kocaman yapraklı, iri meyveli ayva, armut ve elma ağaçları yerleştirmişler. Hayatımda gördüğüm en sakalet nesnelerden oldular, ürktüm resmen. Bu kadar çirkinine hiç rastlamamıştım. Baklavasızlıktan ölsem o plastik ormanı  aşıp girmem dükkana.

Üstgeçite yaklaşırken sağ yandaki küçük yeşil alanda elindeki koca torbadan buğday serperek güvercinleri besleyen bir adam görüp içimden takdir ettim. Üstgeçit boştu, herhangi bir işportacı konuşlanmamıştı ama bitimindeki seyyar tezgahın meyva satıcısı bıraktığım gibi duruyordu. Az ilerdeki, kamyonetinin arkasında çiçek satan da öyle, kaldırıma çoğunluğunu papatyaların oluşturduğu çiçeklerini yaymış anahtarının sivri ucuyla kulağını karıştırıyordu. Apartmanlardan birinin bahçesinde ağaca dönüşmüş pembe gülleri hayranlıkla izleyerek yürümeye devam ettim. Sıra en sevmediğim olaya gelmişti; Mithatpaşa Caddesi'nden karşıya geçmeye. Merdiven tırmanmaya üşendiğim için ve henüz vızır vızır gelen araçların önüne kendimi atma çevikliğini kazanamadığından dolayı önümdeki çingene pembesi tişörtlü gencin arkasına geçtim ve onu takip ederek ulaştım karşı kaldırıma. Yüksel Caddesi'nin karmaşasını, gürültüsünü, cıvıltısını özlemişim, duvarlara yapıştırılmış afişleri okuyarak ilerledim ve Akman Pastanesi'nin Kızılay şubesinin kapanmış olduğunu gördüm. Bu benim için hiç hoş bir durum değildi, zira en sevdiğim, anılarımın olduğu ve her fırsatta bir bardak bozayı keyifle içtiğim bir mekandı. Eni konu üzüldüm; portakal rengi iskemlelerini, kulplu boza bardaklarını ve altına koydukları pembe kağıtları, bordo giysili, meraklı garsonlarını, leziz sosisli sandviçlerini çok özleyeceğim. Yakında bizi geçmişe götürecek hiçbir mekan kalmayacak bu şehirde korkarım.

Akman'ın kapanmasının oluşturduğu hüznü dağıtmak ve aç karnımı doyurmak için Bulguroğlu'na daldım, çıtır Ankara simidi ve ayran alıp yoluma devam ettim. Lakin önümde giden parlak kırmızı türbanlı genç kadının giydiği yerlerde sürünen, kırmızı tülden kabarık etek öyle aykırıydı ki ona bakarken ayranı üstüme döktüm. "Merak kediyi öldürür Leylak" diye söylenerek ıslak mendille bluzumu temizledim, simidimi bitirdim ve Yapı Kredi Yayınlarının Satış Mağazası'ndan içeri girdim. Mağaza eski yerinden yan tarafa taşınmış, daha geniş, daha şık bir yer olmuş. Rafları uzun uzun inceledim, sağ omzumdan beni dürtüp elime aldığım her kitap için "al, al" şeklinde propoganda yapan şeytanı kişkişledim, içimden sesi yükselen "elindekileri oku, bitirince alırsın" diyen meleğin saçlarını gıyabında okşarken kapıdan bir adam girdi. Hayli yaşlı, beli bükülmüş, kafasında namaz kılarken giyilen türden tığ işi bir takke, elinde şişkin bir poşet olan adamın önce adres soracağını sandım ama o kendinden gayet emin kasadaki görevliye yaklaştı, sigaradan tarazlanmış bir sesle Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin 4. cildini sordu. "Yok" cevabını alınca da fena halde sinirlendi ve "6 aydır gelemedi yahu, ne kitapmış bu" diye tarazlı sesinin elverdiğince bağırmaya başladı. Lakin yapılacak birşey yoktu, kitabın ne zaman geleceği belli değildi ve amcam Evliya Çelebi'nin 4. ciltte nereleri dolaştığını öğrenemeyecek gibi görünüyordu bu gidişle. Ateş püskürerek terketti kitabevini. Ben de şeytana uymadan arkasından çıktım ve bu defa Dost Kitabevi'ne çevirdim rotayı. Bir Yüksel Caddesi klasiği olarak merdivenleri çevik kuvvet polisleri doldurmuş kendi aralarında sohbet etmekteydiler. Aralarından geçip önce büyük Dost'a yöneldim, yandaki müzikevinden "Fikrimin İnce Gülü"nün ezgileri yayılıyordu Karanfil Sokağa, ne hikmetse her geçişimde aynı şarkıyı duyarım. Tezgahlara biraz göz gezdirdikten sonra her zaman daha fazla keyif aldığım Konur Sokak'taki diğer şubeye yöneldim. Yeni çıkanları incelerken sağ omuzdan yine dürtülmeye başlamıştım; "Almayacağım, almayacağım, almaya, alma, al, alacağım ulan" diyerek bu defa şeytana uyup elimde Didem Ünal'ın "Dünyanın Bütün Pastaneleri" kitabıyla kasaya yöneldim. Görevli genç hanımla hal-hatır edip diyet üzerine küçük bir sohbet gerçekleştirdikten sonra çıktım kitapçıdan ve eve dönüş yoluna koyuldum.

Bu küçük keşif turunun ardından şunu anladım ki ben bu şehri seviyorum ve özlemişim galiba...

27 yorum:

  1. Bu kitabı duymamıştım, adı da bana gerçekten pastaneler ve pastacılık konusunu çağrıştırdı, sonra araştırdım meğer kurguymuş.
    İstanbul'daki YKY kitabevlerinin biri %25 indirim yapıyor her zaman, diğeri de belirli kitaplarda indirim uyguluyor. Ankara'da da öyle mi Leylak Dalı?

    Sevgiler İstanbul'dan :)

    YanıtlaSil
  2. Ah bende oralarda gezmiş kadar oldum. Ben de ankara'yı senin yazılarında seviyorum Leylak ablacım. bi yayıncı bulsanda şu anlkara yazılarından bi kitap bişi yayınlansa yada ne bilim bi köşe falan bi yerlerde ankaranın sesi gibi bişi işte..

    YanıtlaSil
  3. Yazınızı zevkle okudum ama Akman pastanesinin kapanmasına üzüldüm. En sık uğradığım yerlerden biri idi. Kaliteli hizmet veren yerlerden biriydi... Yarın birde kendi gözümle görmem lazım ve de niye kapandığın öğrenmem....

    YanıtlaSil
  4. Leylak ablacim oyle bir anlatmissin ki ben bile ozlemis oldugumu farkettim o sehri :) kimbilir kac yildir gitmiyorum, ozlemisim hakikaten hic ozlemem dedigim halde...

    YanıtlaSil
  5. Yazınızı heyecanla okudum Leylak ve yine güçlü anlatımınız, geziyi sizinle yapmışım gibi hissettirdi bana, keyifliydi :) sevgilerle....

    YanıtlaSil
  6. Akman Pastanesi'ni kapanmasına ben de üzüldüm. Ankara'yı sevmem çünkü bendeki anılarının neredeyse tümü TUSla ilişkili ama Akman Pastanesi'nin kazandibini de böyle gidişlermden birinde bir gece vakti yemiştim.

    YanıtlaSil
  7. ömrü hayatımda 1 defa gittiğim (10 yaşındaydım sanırım) Ankara... hep güzel bir şehir olarak kaldı aklımda ama denizsiz:(

    YanıtlaSil
  8. Bulutun çok güzel Leylağım, hep seninle olsun!
    :))

    YanıtlaSil
  9. Sevgili Leylak,
    Peşinden adım adım gezmiş gibi oldum gene, pek keyifli oldu :)

    YanıtlaSil
  10. ne güzel yazmışsın rotanı :)))
    ben de oraları yürüyüp snei takip ettim o bildiğim sokaklarda
    ben işebaşlayayım da bir kızılay turu atalım

    YanıtlaSil
  11. Kuzum Leylak Hanım, o Bulguroğlu birlikte simit aldığımız simitçimidir acep. Sabırsızlanmaktayım Ankaraya gelmek için , saçlarımı kestireceğim Hemterime:))

    YanıtlaSil
  12. kızılaya inmeyeli aylar oldu bazen o kadar özlüyorum şuursuzca öğrenci günlerimdeki gibi gezmeyi:) bu arada hoşgeldin Angaramıza:))

    YanıtlaSil
  13. Meyra,
    Hoşbuldum, sen arada bir Kızılay kaçamağı yap bence:)

    YanıtlaSil
  14. Lalem,
    Aynen orasıdır, gel bacım sen neler yaparız daha:)

    YanıtlaSil
  15. Mavianne,
    Ne güzel olur, tadilat bitsin buluşalım...

    YanıtlaSil
  16. Sokak Kedisi,
    Gel peşumden peşumden köpek yemesun senu demiş Temel:)) Sen de takıl peşime gezelim beraber:))

    YanıtlaSil
  17. Ekmekçim,
    Güzel di mi, ben de bayıldım. Hep izlesin beni:)

    YanıtlaSil
  18. Yeliz,
    Ankara sevgisi tuhaf birşey, gerçekten sevenler herşeye rağmen vazgeçemez. Bir şehri sevmek için yaşanmışlık gerek tabi ama sanıldığı kadar da çirkin değildir, denizi olmasa da:)

    YanıtlaSil
  19. Selgin,
    Ah akman ah, yaramı deşme, hala canım sıkılıyor:))

    YanıtlaSil
  20. Begonvil,
    Teşekkürler, Ankara maceralarım devam edecek:)

    YanıtlaSil
  21. A-H,
    Bana fahri hemşehrilik verip Ankara'nın altın anahtarını takdim etmeliler aslında değil mi:)) İyi reklam yapıyorum...

    YanıtlaSil
  22. Mayrı,
    Maalesef kapanmış. İstanbul Yolu'na taşınmıştı geçen yıl biliyorsunuz ama Kızılay şubesine gidebiliyorduk hiç değilse. Şimdi kim gidecek ta İstanbul yoluna:(

    YanıtlaSil
  23. Mavi Balon,
    Sen beni izlemeye devam et, Ankara yazılarım devam edecek:))

    YanıtlaSil
  24. Serpil,
    Evet bütün YKY mağazaları indirim yapıyor yüzde 20-25 arasında ve seviyorum ben yayınlarını.
    Benden de sevgiler...

    YanıtlaSil
  25. Ankara yazını çok sevdim Sanki bir roman okuyorum ve yazar bana ankara yı anlatıyor ve bende onun koluna girip ayranını üstüne dökmesine mani olamadığıma çok üzülerek biraz kolumu gevşetiyorum ve hızlı hızlı yürümesine ayaklarımı yetiştiremiyorum.Ve yazarın kolundaki okuyucu ,yazara şöyle bir bakıyor ve ben bu kadını çok seviyorum ya deyip yollarına devam ediyor.

    YanıtlaSil