.

.
.

1 Aralık 2010 Çarşamba

ANKARA RÜZGARI

Sonbahara veda etmek üzere olduğumuz şu günlerde "Ankara Parklarında Güz" projemi tamamlamak için bu defa Milli Egemenlik ve Kuğulu Park yürüyüşleri yaptım. Yukarıda gördüğünüz ağaç "Huş ağacı" imiş değerli kârilerim. Klasik İngiliz romanlarında pek bir bahsi geçer, huş ağacının gölgesinde aşk-meşk durumları falan olur, romantik sohbetler yapılır, meğerse buncağızmış.

Artık solmak üzere olan avize çiçeğidir bu gördüğünüz de, latince ismiyle Yucca Filamentosa yani (pek bilirim, bundan önceki yaşamımda botanik uzmanı idim:).


Resmî adı Milli Egemenlik Parkı ama buraya herkes TBMM'nin hemen yanında olduğu için Meclis Parkı der. Ben üniversite öğrencisi iken bu Park'ın yeri Halkevi'ydi, bahçesine de Halkın Bahçesi denirdi ve biz arkadaşlarla hep burada vakit geçirirdik. Öyle çok anım vardır ki, yıkıldığını öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Az ilerisinde de Ankara'nın en meşhur mekanlarından Begül vardı, o yıllarda genç olup da Begül'e ya da yine bu civardaki ve yine artık olmayan Milka Pastanesi'ne takılmayan çok azdır.

Meclis Parkı teftişinin ardından biraz dinlenmek için dün anlattığım Sanat Cafe'ye oturduk, bu sefer çayıma Maksim Gorki eşlik etti ve dün çekemediğim bölümün fotoğrafını da çektim, tıklayıp büyüterek bakın, aydınlatma elemanları çok hoş.

Sonra tekrar koyulduk yola, istikamet Kuğulu Park olacak şekilde. Kuğulu Park'ın havuzunu boşaltmışlar, kuğular ve ördekler susuz havuzda öğle uykusuna yatmışlar.

Caddeler, sokaklar, parklar, meydanlar görmeyi isteyene binbir çeşit güzellik ve keyif sunuyor. Bir çınarın tepesine takılmış duran beyaz uçurtma, gövdesi boğum boğum bir ağacın dal ucunda tek kalmış, bana O'Henry'nin "Son Yaprak" öyküsünü anımsatan sarı yaprak, eski Orman Bakanlığı Binası'nın görmüş geçirmiş, Ankara taşından yapılma kunt duvarları, bir banka oturmuş, ayakkabılarını boyatan kocasının omzuna başını yaslamış orta yaşlı hanım, kucağına bastırdığı bir demet mor kasımpatını titizlikle taşıyan bastonlu yaşlı amca, Tunalı Hilmi caddesinin kaldırımına yerleşmiş entellektüel görünümlü akerdeoncunun çaldığı "İkinci Bahar" şarkısının kulağı okşayan ezgileri, güvercinleri yemleyen minik çocuğun gözlerindeki sevinç, park duvarına oturmuş apaçinin özenle şekil verilmiş jöleli, komik saçları, altgeçitteki tuvaletin kapısından gözüme çarpan 5.sınıf düğün salonlarını hatırlatan, plastik sarmaşıkla bezenmiş fayans duvarlarının kitsch görünümündeki özen, fotoğraftaki gazete okuyan adamın dünyaya kendini kapatmış dikkati; sağlığınız da yerindeyse eğer hayatı sevmek için başka sebep aramaya gerek var mı?

11 yorum:

  1. hep söylerim sonbahar'da ankara bir başka güzel olur diye,sayende görmüş kadar oldum.orda olmayı ne çok isterdim,neyse kısmet artık kara kışa :) demek o beyaz gövdeli ağaç huş ağacıymış.

    YanıtlaSil
  2. Ankara'ya iki kez geldim: Birinde Anıtkabir'e çok yakın bir otelde kaldım, sağlıkla ilgili bir geliş idi; diğerinde ise Konur sokaktaki Konur Otel'de kaldım, banka eğitimi içindi. Hasılı, pek tadını çıkarma imkanı bulamamıştım.Sayenizde çıkarıyorum sevgili Leylak Dalı..Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  3. Sonbaharı zaten severim. Sayende daha daha da sever oldum. Gerçekten güzel fotoğraflar. Hoş anlatım. Bu gün korkunç ağrılarım vardı. Hala da var ama içim açıldı doğrusu.
    Ellerine sağlık Leylak' cım...

    YanıtlaSil
  4. Ankara Ankara güzel Ankara
    Seni görmek ister her bahtı kara marşından öte gitmeyen Ankara'yı bana sevdirdin ya sana helal olsun Leylak dalıcım... İçimde bir koşa koşa Ankara2ya gelmek isteği oluşuyor her bu tür yazından sonra...
    O YUCCA çiçeği ile ne çok anım var ah bilsen bilebilsen... çocukluğumun çiçeği... O ne kadar asılsanda sökülmüyor biliyomusun:))) tecrübeyle sabit...
    Öptüm çokk

    YanıtlaSil
  5. "kucağına bastırdığı bir demet mor kasımpatını titizlikle taşıyan bastonlu yaşlı amca," bu amca bence bir randevu arifesinde, bayanla öyle sözleşmişler birbirlerini o mor kasımpatları ile tanıyacaklar. eee Kasım'da aşk başkadır :))

    YanıtlaSil
  6. Evlenene kadar Ayrancı'da yaşadım. Dolayısıyla Meclis Parkı ve Kuğulu Park, hayatımızın bir parçasıydı.Şimdi ise anneme gittikçe uğrayabiliyorum, eski dostları ziyaret eder gibi. Ama genelde bu ziyaretler hafta sonuna denk geldiği için olsa gerek eskiden aldığım o tat yok. Güvenlik caddesinden Meclis Parkı'na yürüdüğüm sabahın erken saatlerindeki ıhlamur ağaçlarının kokusunu alamıyorum artık.

    YanıtlaSil
  7. vallahi sayende bu sonbahar bir kaç lez gittim Ankara'ya yaşadım sonbaharı oralarda doya doya:))

    YanıtlaSil
  8. Sonunda bana bile Ankara'yı özlettin :)
    hakkını yemeyeyim yine de, gerçekten de sonbaharda Ankara şahane oluyor. Bir de seninle bu yerleri gezebilmek mümkün olsaydı, daha da güzel olurdu :)

    YanıtlaSil
  9. Leylak Dalım
    Şu meclis parkını geçerdim ben her sabah işe giderken 1992 yılında :)) hey gidi günler
    Yukarı Ayrancıda oturuyordum,
    KIzılaydaki işime yürüyerek giderdim güzel günlerde
    sen de ne güzel anlatıyorsun ankara'yı
    bak laleye bile sevdirdin ankarayı canım
    öpücükler ve sevgilerimi gönderiyorum sana

    YanıtlaSil
  10. O huş ağacını bir de baharda görmelisim.Beyaz iri iri çiçekleri misler gibi kokar.Ama öyle böyle değil 50 m ilerden alırsın kokusunu.Yapraklarıda iri iridir.her halde aşıkları iyi gizlediği için:) Meclis parkı ben daha küçücükken babam beni meclis parkına götürürmüş.Hayal meyal hatırlıyorum.Ama kuğulupark.Benim gençliğimde gençlerin durak yeri.Nedense bütün Ankaralılar çok severler.Ama geçende Ankaraya geldiğimde tanıyamadım.Ne olmuş.Bir tek kuğular tanıdık.Onlarıda yalında gölsüz bırakırlar Ankara düşmanları:((((

    YanıtlaSil
  11. Her Ankara'ya gittiğimde daha da betonlaşan yeşilin sunileştiği bir Ankara görsemde sizin sayenizde daha solmamış nefes alan yerler olduğunu görmek hoş oluyor.Sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil