.

.
.

18 Ağustos 2009 Salı

AH GÜZEL İSTANBUL 4


İstanbul'da sondan bir evvelki günümü Anadolu yakasına ve yeme-içmeye ayırdık arkadaşlarla (Bugüne kadar aç gezdik ya, yazık bize). Her ne kadar Çınar'ı ikna edemesem de tatilde yenen şeylerin kilo yapmadığını söylemiştim, o yüzden gönül rahatlığıyla geçtik Kadıköy'e, Çiya Sofrası'na, yöresel tadlar denemeye.


Çok ısrar etti ama çiçek almadık, hatırı kalmasın bari fotoğraflayıp meşhur edelim dedik. O da gönüllüymüş yüzü gülmese de poz verdi. Kadıköy Çarşısı'na daldık sonra ve Çiya Sofrası'nda birbirinden ilginç yemeklerin arasından "Ya şundadır, ya bunda" diyerek seçimimizi yaptık. Zehra öğretmenim, kulaklarınız çınladı mı?



Bu benim seçimim; Antakya yöresinden "Kabaklı yoğurt çorbası". İçinde yoğurt, yarma, nohut, kabak ve minik köfteler var. İçine yoğurt giren her çorbaya bayıldığım için bunu da büyük bir zevkle kaşıkladım.


"Felafel"i ortaya aldık, hep birlikte tattık, süperdi.


Arkadaşlarım "Fellah Köftesi" ve "Semsek" yemeyi tercih ettiler.


Bu tabak salata büfesinden seçildi. Kuru biber ve patlıcan dolması, yaprak sarma, "Zahter" ve "Murç" (sakız ağacı sürgünü) ve patlıcan salatası, "Kaya Koruğu Turşusu"ndan oluşma bir karışım.


Ve ortaya tadımlık tatlılarımız: Kaymaklı Ceviz, Kuru Domates ve Yeşil Zeytin Reçelleri ya da tatlıları diyelim.

Biraz fazla gibi görünüyorsa da kişi başına hesaplayınca makul miktarlarda yedik aslında ama genellikle bulgur, nohut ve yoğurt ağırlıklı olunca şişirdi ve uykumuzu getirdi haliyle. Çarşı içinde dolaştık bir süre, sonra da bir taksiye atlayıp Fenerbahçe Parkı'na yollandık.


Deniz kenarındaki cafelerden birine yerleştik, esen rüzgardan sersemlemiş, yediklerimizden ağırlaşmış bir vaziyette yelken dersi alan minikleri izlemeye başladık. Bir yandan da hazmı kolaylaştırmak için limonlu çaylar yuvarlamaktaydık. Hani bir fıkra var: "Adamın biri ziyafete gitmiş, o kadar çok yemiş ki düşmüş bayılmış. Doktor çağırmışlar, muayene etmiş, bir bardak karbonatlı su verin demiş. Adam gözlerini açmış; "Doktor, doktor demiş, bir bardak su alacak yer olsa midemde 2 dilim daha baklava yerim." Biz çayı gönderip mideyi rahatlattık, fıkradaki adam gibi baklava değil ama planladığımız başka bir lezzete yer açmak için. Bir kez daha tekrar ediyorum, tatilde yenen şeyler kilo yapmaz:) Gönlümü böyle avutsam da eve dönünce bir hafta oruç tutsam yeridir.



Uykuyu dağıtıp yorgunluğumuzu atınca park içinde yürüyüşe çıktık. Güzeldi güzel olmasına da Antalya'nın binbir çeşit çiçekli, ağaçlı parklarından sonra fazla cazip gelmedi bana ama yürüyüş canlandırdı bizi, ikinci Kadıköy seferine hazır hale geldik.


Kadıköy'deki ikinci durağımız Baylan Pastanesi oldu. Arkadaşlarımdan biri özellikle çok istedi oraya gitmeyi, çocukluğunda Karaköy'deki kapanan şubesine çok giderlermiş ve yıllardır da uğramamış Baylan'a. Onunki bir nevi çocukluğa ve anılara yolculuk, bizimki de yeni bir lezzetin keşfi oldu. "Cup Griye" yedik Baylan'da ve hiç pişman olmadık. Benim damak zevkime göre tatlısı biraz fazla olsa da üzerine içilen sade kahve içimizin kıyılmasını önledi. Ayrıca Baylan'ın yıllardır değişmediği belli olan dekoru, menüleri, servis takımları ve cam şişede gelen Taşdelen suyu bile geçmişe sürükledi hepimizi.


Dönüş vakti gelince yerleştik vapurun güvertesine; yıllara meydan okuyan kunt yapısı, doyumsuz güzelliği ve soylu havasıyla Haydarpaşa Garı'na bir selam gönderdik ve hep bu haliyle kalmasını, rant uğruna birilerine peşkeş çekilmemesini diledik.


İstanbul, büyülü şehir... Bir günü daha sonlandırırken kağıttan kesilmiş gibi duran narin silüetine bakıp bizim olduğu için, tüm hırpalamalarımıza dayandığı için teşekkür ettim.

Bitmedi...

10 yorum:

  1. Ahhh, bu gün de benim ağzım açık kaldı. Olmaz böyle şey. Baylan, rahmetli ablamla buluşma yerimizdir. O, Avrupa yakasından gelir, orada buluşur ve her seferinde Cup Griye yerdik. Sonra birlikte ya bana ya da gideceğimiz yere giderdik. İstanbul'un eski ve nezih mekanlarından biridir Baylan. Ayağımın rahatsızlığından sonra kendi başıma hiç Kadıköy'e geçmedim. Ama,Fenerbahçe başta orduevi olmak üzere bir de Kalamış'taki lokalimiz bizim toplantı mekanlarımız.Bir de Çamlıca'daki lokalimiz.Sağolsun arkadaşlarım kapıdan alıp kapıya bırakıyorlar da bu sayede toplantılara katılabiliyorum.
    Devam arkadaşım...

    YanıtlaSil
  2. Enfes Resimler çekmişsiniz.İlgiyle yazınızı izliyorum.Blogumdaki video köşesini zaman zaman değiştiriyorum.Sıra http://www.dailymotion.com/video/x8g2c4_patricia-carli-ozlerim-istanbulu-bo_music
    bu videoya gelmişti ama sizin blogunuza daha çok yakışır.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Nurşen... Ankara'ya geldiğin ilk yazıya yorum bıraktım ..yayınlamadın.. kaç gündür ben de yoğundum .şimdi bakamaya fırsatım oldu ama sende bana yorum bırakmamamışsın.Geçen hafta her an ararsın diye programımı hep değiştirmiştim.. sesin çıkmadı.. biraz hayal kırıklığı oldu ben de:(

    YanıtlaSil
  4. Nefise inan farkında değilim yayınlamadığımın, o kadar yorgun geldim ki atlamış olabilirim, inan kasıtlı değil. İstanbul'da çok yoğun bir gezme programım oldu, evinde kaldığım ve orada olan arkadaşlara bağlı olarak o yüzden seni aramam mümkün olmadı ayrıca tek haberleşebileceğimiz yer burası idi, bilgisayara bakma fırsatım bile olmadı. Seni hayal kırıklığına uğrattıysam üzülürüm, özür dilerim. İnşallah daha uzun kaldığım bir başka seferde görüşürüz. Kızma bana Nefis Hatun:)

    YanıtlaSil
  5. Evet evet kesinlikle çınladı :))

    ....
    Galiba böyle görülür İstanbul
    Bir kartpostal önünde durup
    İştahla bakarsın..

    A.Kadir
    <=< <=< <=< <=< <=< <=<
    İSTANBUL

    Evin içinde bir oda, odada İstanbul
    Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
    Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
    Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
    Çocuk bir olta atmıştı denize,gördüm
    Çekmeye başladı,oltada İstanbul
    Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
    Şişede İstanbul,masada İstanbul
    Yürüsek yürüyor,dursak duruyor,şaşırdık
    Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
    İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
    Nereye gidersen git, orada İstanbul.

    Ümit Yaşar OĞUZCAN

    Güzel İstanbul yazılarınıza ,bir İstanbul aşığı olarak minik bir katkım olsun istedim..Sevgilerimle Zehr@

    YanıtlaSil
  6. Senle ne kadar ortak yanlarımız var, Flamingo Pastanesi'nden sonra Baylan ve üstelik "Cup Griye".
    Bayılırım vallahi, yemeden dönmem İstanbul'dan.
    Bir de kuru domates reçelini ilk kez duyuyorum, Antalya'ya ilk geldiğimde karpuz ve patlıcan reçeli şoku yaşamışıtm bir dönem:)
    Çok güzel bir tatil olmuş bu arada.:)
    Sevgilerimle Nurşen'ciğim...

    YanıtlaSil
  7. Heyoooo Baylan'ın atmosferine katılan bir kişi dana :) süper :)
    Çikolata soslu bişeyler de yeseydiniz.Çok güzeldir :)

    YanıtlaSil
  8. Asumancım, ben diyorum işte, tanışmadan ortak paydada buluşmuşuz, ne güzel ki blog vesile oldu...

    Neduk, çok teşekkürler. Ben de sizin güzelim el emeklerinizi ilgiyle izliyorum. P.Carli'nin şarkısı çocukluğuma götürdü, şivemi değiştirip onun gibi söylemeye çalışırdım.

    Nefisecim bir kez daha yazıyorum yorumunu ya görmedim, ya unuttum yayınlaya basmayı ya da sen gönderemedin, gelen kutusuna da baktım bulamadım çünkü. herneyse bir kasıt yok yani canım benim.

    Zehra hocam çok teşekkürler. Her iki şiir de cuk oturdu ayrıca A.Kadir'i de çok severim.

    Nane şekeri Snoopy'den sonra Baylan kardeşi olduk ne güzel:) Çikolata soslu şeylere yer mi kalmıştı anacım, patlamak üzereydik, cup griyeye zor yer açtık:)

    YanıtlaSil
  9. Yemeklere takıldım kaldım ben yaaaa:)
    Ohhh keyif budur işte; ye, iç, gezzz!!!

    YanıtlaSil
  10. Bizim yakada ani başgösteren kıtlığın sebebi anlaşılmıştır.
    Kadıköy'ümüze hoşgeldiniz, çiya soframıza, Fenerbahçe parkımıza ve sizi ağırlamaktan gurur duyduk.
    Baylan demek ki çok kişinin vazgeçilmeziymiş.
    Karaköy'de çalışırken bizimde vazgeçilmezimiz ve dinlenme mekanımızdı. Hey gidi günler...
    Çok güzel bir gezi olmuş Nurşen'cim...
    Sevgiler...

    YanıtlaSil