.

.
.

23 Nisan 2025 Çarşamba

ANKARA ALFABESİ 3 / 23 NİSAN

 Geldik alfabemizin son harflerine:

-M/MECLİS: Madem bugün 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, o zaman, şimdilerde Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak gezilebilen 1. Meclis ile başlayalım:

İnşasına 1915 yılında başlanan Ankara taşından yapılma bina ilk meclis oturumunun burada yapılmasına karar verilince halkın katılımıyla acilen tamamlanmış 23 Nisan 1920'de açılmış. 1924 yılından sonra hemen yan tarafında inşa edilen yeni binasına taşınmış. 1981'den bu yana da müze olarak hizmet vermekte. Özellikle ilk haliyle teşhir edilen toplantı salonu çok etkileyicidir. 

 2. Meclis binası ya da şimdiki adıyla "Cumhuriyet Müzesi". Mimar Vedat Tek tarafından tasarlanan bu güzelim bina 1924'den 1961'e kadar Meclis olarak hizmet vermiş, o yıl Meclis yeni binasına taşınınca CENTO binası olarak kullanılmış. CENTO'nun kaldırılması ile Kültür Bakanlığı'na devredilen bina bir süre farklı şekillerde değerlendirildikten sonra 1981 yılında Cumhuriyet Müzesi olarak faaliyete geçmiş. Binanın yan tarafında yemyeşil ve çok güzel bir park vardır. Çocukluğumda anneannemle giderdik bazen, su kaskatları kalmış aklımda. Park biraz küçülse de halen duruyor, sanırım şimdilerde halkın girişine de açık. Çocukken en sevdiğim ve ihmal etmediğim şeylerden biri binanın önünden geçerken duvarı oluşturan zincirlerin birleştiği kocaman taş kürelere dokunmakta. Ne mutlu ki halen mevcut ve hala geçerken elimi değdirmeden geçmem.

Ve bu fotoğrafta da şimdilerde faaliyet gösteren TBMM'nin genel kurul salonunu görmektesiniz. Önceden randevu almak kaydıyla haftanın belirli günlerinde gezilebiliyordu, şimdilerde devam ediyor mu bu durum bilmiyorum.

-N: Ankara'da doğup büyümüş, şehri çok seven ve halen sık sık ziyarette bulunan bir N var, hepiniz bilmektesiniz 😊 (Kendimi de alfabeye dahil ettim ya, tebrikler)

-O/ORMAN ÇİFTLİĞİ: Tam adı Atatürk Orman Çiftliği elbette, alfabeye uysun diye ormanla başladık. Şimdilerde darmaduman olsa, eski özelliğini yitirse de çocukluğumun vazgeçilmezlerindendir, anılarımda en büyük yeri kaplayanlardan biridir. 1960 yılında taşındığımız ve yıllarca oturduğumuz evimizin etrafı biz o semtten taşınana kadar bomboştu, arka bahçemizden başlayan kırlık alan Çiftik'e kadar devam ederdi. Bahar geldi mi konu komşu toplanır, nevaleleri hazırlar ve Çiftliğin hemen yanından geçen, çevresi yemyeşil eski İstanbul Yolu'na pikniğe giderdik. O zamanlar mangal adeti yoktu pikniklerde, evde hazırlanıp bozulmadan dayanacak ne varsa götürürdük yanımızda. Yer-içer sonra da bir Çiftlik turu atardık. Bazen piknik için değil sadece gezmek ve tadı halen damağımda olan Çiftlik dondurmasından yemek için gidilirdi. Dondurma şimdilerde hala mevcut ama tadı asla o eski tat değil. Çocukluğunda AOÇ dondurması yiyen ve kırmızı kapaklı şişedeki günlük AOÇ sütü içerek büyüyenlerin başka bir dondurmayı ve sütü sevmesi mümkün değildir zaten. 

Ve Hayvanat Bahçesi, henüz hayvanların mahpus edildiği düşüncesine erememiş zihinlerimizle oraya gidip hayvanlarla birlikte olmak mutluluk kaynağıydı. Hele "Mohini" adındaki fil bahçenin maskotuydu. Hindistan lideri Nehru'nun 1950 yılında Türk çocuklarına armağan ettiği fil yıllar boyu her hayvanat bahçesine gittiğimizde önünde dakikalarca oyalandığımız bir arkadaştı bizler için. Hayvanat Bahçesi artık yok, içindeki hayvanların akibeti ise meçhul.

-P/PAPAZIN BAĞI: Çocukluğumun unutulmaz mekanı Çiftlik ise, gençliğimin mekanı da Papazın Bağı idi. Ankara'nın beton kalabalığının içinde bir vaha idi orası. Arkadaşlarla orada buluşulur, doğum günleri kutlanır, sıcak yaz günlerinde serin bir mekan olarak nefes alınırdı. Ermeni bir aileden kalma çiftlik evi ve bağın restorasyonuyla hizmete girmiş bir tesisti. Birkaç yıl önce eski güzelliği ve azametinde olmasa da yine şehrin ortasında bir yeşil alan olarak hizmet veriyordu. Şimdilerde faaliyeti devam ediyor mu bilmiyorum. 


-R/RADYOEVİ: Çocukluğumuzun yegane eğlencesi radyo idi. Henüz okula gitmediğim yıllarda radyonun içinde küçücük adamların olduğunu ve dinlediğimiz her şeyin onlar tarafından gerçekleştiriliğini sanırdım. Biraz haşarı ve teknik becerisi olan bir çocuk olsam radyonun içini açıp bakardım eminim, öyle merak ederdim. Bunu yapan çok kişi olmuştur diye düşünüyorum. Minik, siyah bir radyomuz vardı, tepesine yumruk vurmadan çalışmazdı. Sonraları babam yeni bir radyo aldı, önünde iri dişler gibi tuşları olan bir Siera. Anneannem "sigara" adını takmıştı ona. Oyılların radyo programları bir başkaydı. Uğurlugiller, Okul Radyosu, Mikrofonda Tiyatro, Arkası Yarın, Çocuk Saati, şarkılar, türküler, reklam aralarına giren skeçler. Hiç kapanmazdı ki radyo, öyle sevilirdi. Ve şu aşağıda fotoğrafını gördüğünüz binanın önünden ne zaman geçsem kapısından çıkan bir ünlüyü görmeyi umut ederdim. Yıllar sonra blogum nedeniyle davet edildiğim bir programda hem konuşma yapmak, hem de radyoevinin içini görmek şansını yakalamış ve çok mutlu olmuştum. 

-S/SEYLAP EVLERİ: Blogumu açtığımdan beri o kadar çok bahsettim ki bu evlerden takipçilerimin büyük kısmı aşinadır. 1957'de Ankara'nın bir bölümünü vuran, yüzden fazla kişinin ölümüne ve çok daha fazlasının evsiz kalmasına sebep olan Hatip Çayı taşkınında evlerini kaybedenler için 2 yıl sonra yaptırılan ve uzun taksitlerle hak sahiplerine dağıtılan, bu nedenle ismi de Seylap Evleri olan bu bloklardan birinde geçirdim çocukluğumu ve ilk gençliğimi. Hayatıma damga vuran, kişiliğimin gelişmesinde önemli katkısı olan, mahalle kültürünü tam anlamıyla yaşamamı sağlayan, hiç unutamadığım konutlardır bunlar. Ne yazık ki 4 bloktan hiçbiri yok artık. Yıkıldılar ve yerlerine çirkin ötesi beton bloklar dikildi. Göz alabildiğine uzanan yeşil kırların yerini yine beton binalan aldı. Artık hüzünden başka duygu yaratmıyor bende semtin o bölümü. İyi ki orada yaşamışım ve iyi ki anılarım var diyerek avunuyorum. 

-T/TUNALI HİLMİ: Tunalı Hilmi Caddesi ya da halk arasındaki söyleyişiyle Tunalı ve o caddenin simgesi Kuğulu Park. Ankara'nın Çankaya ilçesinde yaşayıp da Tunalı'da piyasa yaptıktan sonra Kuğulu Park'a girip dolaşmasın ve kuğulara ekmek atmasın. Şimdilerde yasaklansa da az kuğu beslemedik zamanında. Bir zamanlar, ilk gençliğimizde Tunalı statü sembolüydü, orada oturmak, oradaki mağazalardan alışveriş etmek, oradaki mekanlara takılmak bizim gibi memur çocuklarının pek harcı değildi. Sonraları dayım taşında oradaki sokaklardan birine ve sık sık gider olduk. Kıtır, Besi Çiftliği, Sim Dondurma, Flamingo Pastanesi, pasajlar uğradığımız mekanlara dönüştü. Zamanla bu güzel mekanların çoğu kapandı, Tunalı da aynı Kızılay gibi harcıalem bir yere dönüştü dönüşecek. Kıtır ve Kuğulu Park'ın varlığı bile Tunalı'yı sevmek için yeter diyerek kısa keseyim.

-U/ULUS: Ankara'nın kalbi niteliğindeki Ulus esasen çoktan bir açık hava müzesine dönüşmeli idi. Cumhuriyetin doğduğu mekan olarak ele alınırsa önemi daha iyi anlaşılır. Erken Cumhuriyet dönemi yapılarının neredeyse tamamı oradadır. İmparatorluk Ankara'sı ile Cumhuriyet dönemi Ankara'sının bir karması gibidir. Çocukluğumda alışverişler hep Ulus'tan yapılır ve Yenimahalle'den oraya giderken "Ankara'ya gitmek" tabiri kullanılırdı. Trafik ışıkları sesliydi o yıllarda, yeşil yandı mı "Yayalar geçebilir" diye bir kadın sesi duyulurdu. Eğer Ulus'a komşumuz Valentin Teyzeler'le gidilmişse kızı yaşıtım Elizabet anneanneme döner ve "Yayalar geçebilirmiş Niğdeli Teyze, haydi sen geç" derdi. Yaya Ermenice'de büyükanne anlamına geldiğinden canım Elizabet anneanneme öncelik tanırdı. 

Ulus şimdilerde bir restorasyon faaliyeti içerisinde, umarım değerini arttıracak şeyler yapılır, biz de her gidişimizde aldığımız keyfi biraz daha arttırırız.


 -Y/YENİMAHALLE: 4 yaşında yerleşip 17 yaşına kadar yaşadığım ve sonrasında anneannem orada yaşadığı için o ölene kadar irtibatımın hiç kesilmediği canım semt. Şimdilerde özelliğini ve karakteristiğini kaybetmiş olsa da kalbimdeki yeri bambaşkadır. Bahçe içindeki iki-üç katlı evleri, merdivenli sokakları, yemyeşil bahçeleri, sinemaları, parkları, kendine yeten ticaret hayatı ile komşuluk ilişkilerinin ve mahalle havasının en üst düzeyde yaşandığı bir yerdi O yıllarda ömrünün bir kısmını orada geçiren herkes kendini ebediyen Yenimahalleli hisseder.

-Z/ZAFER ÇARŞISI: Henaz alışveriş merkezlerinin şehirleri bu kadar ele geçirmediği zamanlarda Zafer Çarşısı her türden ihtiyacımızı karşılayabildiğimiz bir mekandı. Özellikle kitabevleri ve sahaflar çok yoğundu, arka bölümlerinde kesif bir kitap kokusu hakimdi. Merdivenden inince minik bir havuzu çevreleyen bir cafe vardı. Alışverişten yorulunca dinlenmek için birebirdi. Uzun zamandır gitmedim ama anılarımda yeri özeldir.

Evet dostlar kişisel Ankara Alfabemi burada tamamlıyorum, sürç-ü lisan ettimse affola. Geri dönüp okuyamayacağım için imla yanlışlarım varsa onları da hoşgörünüz lütfen. Günün anlam ve önemine binaen tüm çocukların ve ruhundaki çocuğu öldürmeyenlerin de bayramı kutlu olsun...






5 yorum:

  1. Merhabalar.
    Güzel bir Ankara gezisi ve izlenimleriniz için kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıkla diler, teşekkür ederim.
    Müze olarak kullanılan ilk meclis binasını gezerken o günün atmosferini hissedebiliyor ve havasını koklayabiliyorum. Ulus'a ne zaman gelsem ve vaktim olsa mutlaka meclisi bir ziyaret ederim.
    23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutlar; şanla, şerefle kutlayacağımız daha nice bayramlar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. 1.ve 2. meclis, kaç defa ziyaret etsem de bıkmayacağım, her seferinde gözlerimin yaşardığı, müthiş yerler bence. özellikle 1.mecliste hep aklıma "kurtuluş" dizisindeki meclis sahneleri geliyor ve artık AI çağında olduğumuza göre o zamanlara dair canlandırma yapılamaz mı diye de geçiriyorum içimden.
    papazın bağına 2 yıl evvel gittik biz de en son. herhalde ve umarım bir değişiklik yoktur.
    N.harfi, bu alfabenin olmazsa olmazı bence :) çok yaşasın :)

    YanıtlaSil
  3. Harflerin sonuna gelmişsin ben yeni okuyorum. Ankaralılar yazdıkça
    gençlik anılarım gözlerimin önüne geliyor. Sim'den paramız oldukça dondurma
    alırdık, biz öğrencilere pahalı gelirdi. Kıtır falanda lükstü. Kebap 49 vardı orası ne oldu acaba,
    kırk yılda bir pide yemeğe giderdik. yine para arttırınca. Papazın Bağı evet
    oraya da giderdik bazen, hala var mı ki?

    YanıtlaSil
  4. Hepsi bitince okumak istedim. Emeğinize sağlık çok zevkle okudum. çocukluğumuzun geçtiği yerleri görünce ben de hüzünleniyorum şimdi çocuklar o sokak oyunlarını bilmiyorlar ne güzel günlermiş. Hülya

    YanıtlaSil
  5. Maalesef Papazin Bagi gecen seneden beri kapali.Akibetinin ne olacagi konusunda da bilgimiz yok.
    Zafer Carsisi ndaki kafenin ozel tasarim bakirdan minik cay demlikleri vardi masalara servis edilen.
    Bir de guzel sergiler gezdigimiz sanat galerisi vardi.
    Gecmis 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Cocuk Bayramimiz kutlu olsun.

    YanıtlaSil