.

.
.

1 Temmuz 2024 Pazartesi

KOŞTUR KOŞTUR ESKİŞEHİR / 1 TEMMUZ

Cumartesi günü çocuklarla Eskişehir'e gittik günübirlik, onyüzmilyonbininci kez. Niyetimiz bayram haftasında gitmekti ama bilet bulana aşk olsun. YHT ile yakın mesafeler, bilhassa Eskişehir ve İstanbul çok rağbet görüyor, o yüzden gitmeye bir ay önce karar verip bilet alırsanız gönlünüze göre bir yer bulabilirsiniz 😂 Neyse o hafta bulamayınca bir sonraki haftaya niyet ettim, yerlerin dörtte üçü dolmuş, dolmayanlar da ya tek koltuk, ya ters istikamet derken 6 kişilik ailemize göre koltuklar bulup seçtim ve satın alma işlemine geçtim. Allah sizi inandırsın tam 5 kez al baştan yaptım. Zira seçtiğiniz biletleri almanız için site size 10 dakika veriyor, bence on dakikadan bile az. Üstelik öyle kart numarasını yazıp pat pat alamıyorsunuz. Her bir bireyin kimliğinden doğum tarihine, telefon numarasından göbek adına kadar soruyor. Tam herkesin şeceresini yazıp kredi kartı işlemine geçiyorsunuz ki ekranda bir yazı: Süreniz dolmuştur, seçtiğiniz koltuklar başkası tarafından alınmıştır. Sonra bari dedim üçer üçer alayım. Neyse aynı şeyleri altıncı kez yazarak biletleri almayı başarmıştım ki kız kardeş o gün önemli bir işi olduğunu söyledi, haklı zira ona sormamıştım müsait olup olmadığını. Haydi bakalım açık bilet yaptık onun yerini. Derken içime bir kurt düştü mobil bankaya girdim, o da ne? DDY süreniz doldu dediği aşamada bilet paralarını tahsil etmiş, kartta iki kere bilet alınmış görünüyor. Saçımı başımı yolacak hale geldim. Aradım kurumu, çıkan görevli beni muhasebeye yönlendirmişti ki hat düştü. Tekrar aradım bu kez başka bir görevli çıktı, derdimi anlattım, endişe etmememi, çekilen paranın bilet olarak karşılığı olmadığını ve anlaşılınca paramın iade edileceğini söyledi. Nitekim öyle de oldu, iki gün sonra iade yapılmıştı. Aklınızda olsun böyle durumlarda mutlaka kart hareketlerinizi kontrol edin. 

Sonunda bunca emekle aldığımız koltuklara yerleştik cumartesi öğle vakti, zira sabah seferleri tıklım tıklımdı. Eskişehir'e ilk gittiğimde oğlum daha okula bile başlamamıştı sanırım. "Bir şehre verilen isim ancak bu kadar yakışır" diye düşünmüştüm. 2 gün kaldığım kent bakımsız, soluk ve pasaklı görünmüştü gözüme, Porsuk leş gibiydi. Bir daha gelmemek düşüncesiyle ayrılmıştım. Sonra Büyükerşen belediye başkanı oldu ve şehir hakkında güzel haberler gelmeye başladı. Lise arkadaşlarımın bir kısmıyla anlaşıp gitmeye karar verdik. Henüz YHT faaliyete geçmemişti, bildiğimiz eski usul trene atladık ve yemekli vagonda kahveli, çaylı, sohbetli bir yolculukla dört saatte ulaştık. Gördüğüm şehrin yıllar önceki ile alakası kalmamıştı, gözlerime inanamadım. Sonraları YHT faaliyete geçince altı kere daha gittim Eskişehir'e, her seferinde daha çok sevdim. O seferlerin hepsinde yanımda kız kardeş vardı, bu sefer Umut 😊 zaten amaç onu gezdirmekti.

İstasyondan Odunpazarı'na geçtik doğrudan, vakit kısıtlı olunca taksiyle. Bu sefer mi öyle denk geldi, her zaman mı öyle bilemedim ama İstanbul'dan bir tık daha kolaydı diyeyim siz anlayım. Bastığımız taksi çağırı zillerinin hiçbirine cevap alamadık, yoldan geçenlerin de neredeyse hepsi doluydu. boşlar da durmadan geçti. Odunpazarı'na ulaştığımızda ilk işimiz karnımızı doyurmak oldu, daha önce iki kez deneyip memnun kaldığımız Ayten Usta Aynalı Kahve'ye girdik. Her zaman büyük ve ferah kapalı salonda yerdik yemeğimizi, bu kez bahçeye aldılar bizi. Bahçe bana bunaltıcı geldi nedense, kalabalık, gürültülü ve sıcaktı. Değişik bir yemek denedim bu kez, adı "Mutancana". Meyveli tatları severim, bunun içinde de üzüm, kayısı, badem, karamelize soğan ve tandır vardı, zerdeçallı pilavla servis ettiler. Sevdim...


Yemek sonrası çocuklar OMM/Modern Müze'yi gezmeye gittiler, biz daha önce gördüğümüz için girmedik. Vaktimiz kısıtlı olduğu için yönümüzü Umut için Sazova Parkı'na, Masal Şato'su ve Korsan Gemisi'ni görmeye çevirdik. Otobüsün kalktığı yeri tarif ettiler, neyse ki çabucak geldi, kredi kartlarımızı kullandık ücret için ve yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla Sazova'ya ulaştık. Park çok büyük, bir yerden bir yere gitmek için epey yürümek gerekiyor. Önce çocukları Masal Şatosu'na bıraktık. Sekiz çizen bir kuyruk vardı, şatonun kapanmasına az kalmıştı, onlar bilet kuyruğuna girdi, biz yakındaki Kahve Evi'ni gidip kahve eşliğinde yapay gölü ve manzarayı izledik.



Trenimizin kalkışına 1,5 saat kala kalktık, yine otobüsle şehre döndük ama ben hiçbir şehirde Eskişehir'deki kadar uzun yanan kırmızı ışık görmedim. Kayınvalidem uzun günler için "Sabah bir çocuk doğsa akşama baba diyecek" derdi. Aklıma o geldi, kırmızı ışık yandığında bir çocuk doğsa yeşil yanana kadar baba diyecek neredeyse, öyle bir uzunluk. O yüzden Odunpazarı'nda otobüsten indiğimizde trenin kalkmasına yarım saatten az kalmıştı. O telaşla taksi arıyoruz, yok. Zile basıyoruz araç gelmiyor, el kaldırıyoruz boş geçiyor, sonunda biri insaf edip durdu, bindik. İstasyona geldiğimizde 8 dakika falan kalmıştı kalkış saatine. Xray'dan geç, bilet kontrolü yaptır, perona gir derken nefes nefese kaldık. Neyse ki bu kez tren rötar yapmış gecikti, bilseydik telaşlanmazdık yahu 😂

Bir Eskişehir yolculuğu da koşturarak böyle geçti, maksat Umut'u mutlu etmekti, ettik sanırım. Bir kez daha gider miyim, fırsat çıksa gitmem demem, zira seviyorum bu şehri...