.

.
.

18 Ekim 2023 Çarşamba

ÇÜNKÜ HATIRALAR KUŞLAR GİBİ 10 / 18 EKİM

İstanbul yolculuğuydu, evle ilgili koşuşturmalardı, ülke ve dünya gündemiydi derken anı yazılarına uzun bir ara verdiğimi fark ettim bilgisayar başına oturunca. İnsan kendisini birebir ilgilendirmese de insanlık söz konusu olunca iç huzuru duyamıyor. Bu da günlük yaşamını etkiliyor haliyle. Evde oturup kaldığım şu günlerde bari eski günlere, dünya kaygısından nispeten azade olduğumuz zamanlara döneyim dedim, kaldığım yerden devam anılara. 

Lise bitmiş, üniversite sınavına, sorular çalındığı için hem de iki kere girilmiş, bir yandan sonucun ne olacağı telaşı, bir yandan taşınma hazırlığı içinde bir yaz geçirilmekte. Posta işleri o zaman önemli bir kurumdu, postacımız adeta aileden sayılırdı. Ben de mektup getirdiği bir gün taşınacağımızı, adres değişikliği olacağını, sınav sonuçlarıma nasıl ulaşabileceğimi sormuştum güler yüzlü postacımıza. "Sen hiç meraklanma" dedi bana, "yeni adresinizi yaz ver, ben o mahallenin postacısına naklederim senin sonuçlarını, eline ulaştırır". Şimdiki zamanlar gibi değildi, karşınızdakine sorgusuz sualsiz güvenirdiniz ve o güven çok az boşa çıkardı. Nitekim postacımız da söz verdiği gibi yeni eve ulaşmasını sağlayacaktı sınav sonuçlarının.

Yenimahalle'de kesintisiz geçirdiğim son yazdı. Babam iki yıl önce bir ev almış, benim liseyi bitirmemi bekliyordu. O yaz kiracı çıkmış, evdeki tadilat işleri halledilince taşınmak üzere hazırlık yapılmaktaydı. Dört yaşında gelip on üç yılımı geçirdiğim, beni büyüten, alt kültürümün gelişmesinde büyük katkısı olan semtten, arkadaşlarımdan ve komşulardan ayrılacağım için buruk, Yenimahalle'den Yenişehir'e taşınarak bir nevi sınıf atlayacağım için de heyecanlıydım. Gençlik işte. Sevgi Soysal "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti" romanını o yıl yazmıştı. Her şeyi rahatça bulabildiğimiz Yenimahalle'den eş-dost ziyaretleri, bazı zorunlu alışverişler ve dershaneye gitmek gibi sebeplerle ancak çıkardık, Yenişehir'de yaşamak ergen gözümüzde bir statü sembolüydü ve o sembole ulaşmak an meselesiydi. Yaşamım boyunca Yenimahalle'deki günlerimi arayacağımın henüz farkında değildim.   

Taşınmamızdan birkaç gün önce annem ve bir komşumuzla yeni evi temizlemek için yola düştük. İlk durak o yıllarda temizliğe giden kadınların iş bulmak için bekleştikleri Güvenpark oldu. Sıkı bir pazarlıkla bir kadınla anlaşıldı ve eve ulaşıldı. Ramazandı, babam ülserinden dolayı oruç tutamıyordu, annem sahurda tek başına bir şey yiyemediğinden "aç acına oruç nasıl tutacağım" sızlanmalarına dayanamayıp ona eşlik etmekteydim. Oruçluydum yani ve fena halde açtım. Apartmana ilk gelişimdi, Önünde durur durmaz dikkatimi kendi evimizden önce yan apartmanın altındaki kebapçı çekti. Pırıl pırıl parlayan kocaman camekanda kebap çeşitleri isimleri ve resimleriyle sıralanmıştı. "Pastırmalı pide"de gözüm kaldı ve ağzımın sularını zor zaptederek tırmandım bizim dairenin merdivenlerini. Kebapçının sahibinin bitişik dairemizde oturduğunu ve yıllar içerisinde kâh ikram, kâh müşteri olarak o dükkandan pide, kebap ve baklava yiyeceğimizi henüz bilmiyorduk.

Boş eve girdik, dört elden bir sürü kapıyı ve camı sildik. Sanırım bu apartman kapıların ucuz olduğu zamanda yapılmıştı 😃oda kapıları yetmezmiş gibi bir de üç bölümlü devasa camlı kapı vardı. Komşumuz evin kocaman salonuna bakıp "Burada ne güzel kına gecesi ve nişan yapılır" diyecekti ve 6 yıl sonra gerçekten küçük çaplı bir kına gecesi benim için yapılacaktı annemin hatırını kırmamak adına. 

Bir hafta sonra annemin ve komşuların gözyaşları, mahallenin gençlerinin yardımları ile eşyalar kamyona yüklendi, yeni hayatımıza doğru yola çıktık. Her daim açık ya da anahtarı üstünde bırakılan kapılara, canım komşulara, içten dostluklara, oyunun binbir çeşidini oynadığımız kocaman bahçeye, piknik yaptığımız kırlara, bahçesinden gelincikler, papatyalar topladığımız şantiyeye, kocaman plakasındaki kuru kafalı ölüm tehlikesi işaretine rağmen evcilik oyunlarımızın mekanı trafoya, 5. Durak piyasalarına, Seyran, Alemdar, Güneş Sinemaları'na, bayram ve yılbaşı öncesi PTT binası önünde kurulan kartpostal stantlarına, hepsi tanıdık olan kitapçılarına, tuhafiyecilerine, kumaşçılarına, Vardar'ın dondurmasına, Avrupa Pastanesi'nin prenses pastasına, anneannemin "Et Gımısı"-Gima'dan hareketle-dediği, önünde kuyruğa girdiğimiz Et-Balık Kurumu şubesine, Çarşamba ve Pazar günleri kurulan rengarenk pazarına, annemin deterjan aldığı Şaşmazcı'sına, her Allahın günü şarkı söyleyerek kaldırımları arşınlayan kara sevdalı Deli Bardakçı'sına, eşekli dondurmacısına, önce kendimin gittiği, sonra kardeşimi götürdüğüm çocuk bahçesine, seyyar sirk gösterilerinin yapıldığı, tel cambazlarının geldiği arsalarına, yüzlerce film izleyip konser dinlediğimiz, sihirbaz gösterileri seyredip seçim propagandasına gelen İnönü ve gencecik Ecevit'i alkışladığımız açık hava sinemasına, iki katlı bahçe içindeki evlere, baharda duvarlardan sarkan leylaklara, ilkokuluma, ortaokul ve liseme, kaldırımdaki kokusu baharda sokağı saran iğde ağacına, Mustaa Bakkal'a, Niyazi Bakkal'a, Deli Bakkal'a, Kuaför Çinçi'ye, küçük kardeşim için etin en güzelini veren kibar kasaba, her gün kapımıza gazete bırakan seyyar bayiye ve bana çaktırmadan gazete ekleri veren bıyıkları yeni terlemiş yiğenine, sütçüye, yoğurtçuya, sucuya, motosikletli telgrafçıya, baharda okul kapısında galvaniz kovalar içinde satılan lalelere, beni yukarı sokaklarda oturan arkadaşlarıma götüren bitmez tükenmez merdivenlere, her yolculukta boynuzları çıkan troleybüslere, biletlerden tuttuğumuz fallara (adyomersi, kuşakdaşlarım bilir belki), Ragıp Tüzün'e, İvedik'e, Seylap Sitesi'ne, kısacası bir daha asla bulamayacağım mahalle hayatına veda ediyorduk. Yenişehir belki pek çok olanak sundu bize ama asla Yenimahalle olamadı...


Taşınmadan bir yıl önce, canım komşular 💓 Benim yanımda Şengül Abla, annem, Şefika Abla. Kucağında kardeşim ve kardeşimin "Emzi"si (Remzi). Belli ki birlikte yemek yenmiş, beyler hala masada devam ederken hanımlar çay-cuğaraya (havalı olsun diye sigaraya cuğara derlerdi) geçiş yapmışlar. Katran gibi koyu çay içerdi Şefika Abla ve İhsan Amca. Şengül Abla'nın kolu alçılı, annemin çorapları eski yünlerden örülme, Şefika Abla sigaranın dumanını öyle bir savurtmuş ki kucağında çocuklar varken, başka ülkede olsa çocukları kapıp devlet himayesine verirlerdi 😂 O zamanlar sigaranın zararları pek bilinmez, her yerde, çoluk-çocuk yanında bile içilirdi, fotoğrafla sabit 😃 Bizim evde TV yoktu. Ya Zehranım Teyzeler'e, ya Şengül Ablalar'a ya da Şefika Ablalar'a gidilirdi izlemek için. Muhtemel ki ben ertesi günkü sınav çalışmama ara verip Halit Kıvanç'ın sunduğu "Bildiklerimiz, Gördüklerimiz, Duyduklarımız" bilgi yarışmasını seyretmeye gelmiş, gelmişken de fotoğraf karesine dahil olmuşum. Fotoğrafta annem ve Şefika Abla, geri plandaki babam ve İhsan Amca artık yok. Şengül Abla ve Mahmut Amca'ya sağlıklı ömürler diliyorum. Bu fotoğrafın kalbimde çok özel bir yeri var 💓


15 yorum:

  1. Leylakcığım nasıl güzel anılar ve yine bir solukta okudum, aktı zaman; kalemine bereket. :)
    Yaşamlarımızın o yılları her türlü hengameye rağmen, kalplerimizin hep ayrı bir yerinde duruyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Ekmekçim, gündemden, savaştan, hastaneye yapılan bombalamadan o kadar bunaldım ki kurtarıcı olarak o yıllara sarıldım...

      Sil
  2. Bir solukta okuyan benim de bir soyadı dikkatimi çekti, Tüzün. Şu Ankara'nın ünlü markası Tüzün'le bir ilişkisi var mı acaba diye:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ragıp Tüzün bir siyasetçi Buraneros, AOÇ karşısındaki boş arsaları devlet memurlarının kolayca alabilecekleri şekilde dağıtıp Yenimahalle'nin kuruluşuna önderlik etmiş. İsmi de o zamanlar semtin, sonranın ilçesinin ana caddesine verilmiş. Marka olan Tüzün belki bu aileden olabilir, olmayabilir de. Bizim site semtin o zamanlar en kenarında olduğundan yürüyerek Çiftliğe gider piknik yapıp dönerdik. Şimdi binadan görünmediği gibi Çiftliğin ne kadarı kaldı tartışılır...

      Sil
  3. Fotoğrafta kaynar çay çocuğa dökülür, sigara dumanı kanser yapar gibi dertlerin olmadığı, neşenin ve dostluğun olduğu zamanlar var...... of ooooof. Belki daha dikkatli ama çok daha endişeli, gergin zamanlardayız artık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma C'cim, tam da dediğin gibi sakınma yok ama dostluk ve yardımlaşma var. Şefika Abla o yıllarımın unutulmazlarındandır huzurla uyusun, birlikte o kadar çok anımız var ki, annemin can dostuydu...

      Sil
  4. yine şahane bir yazı olmuş öğretmenim. ben bu anılara bayılıyorum. hem tanıdık, hem artık çok uzak, hem özlenen zamanlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Şulecim, ortak anılarda buluşmak ne güzel...

      Sil
  5. Yenimahalleli olan eşim sayesinde ben de 1982 yılından sonra tanıştım bu güzel semt ile.. Değiştiğini söyleseler de çok sevdim mütevazı, bahçeli iki katlı evlerini, çarşısını...Siz de ne kadar güzel anlatmışsınız..Bu arada soruların çalındığı yıl ben de iki kez sınava girmiştim. Tam bitti sınav sıkıntısı derken bir daha sınava girmek çok canımızı sıkmıştı. Fotoğraftaki güzel insanların yaşayanlarına sağlıklı günler, vefat edenlere rahmet diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eşiniz Yenimahalleli mi? Çok selam söyleyin hemşehrime :) 80 öncesi zamanlarını görseydiniz eminim çok daha fazla severdiniz. Yenimahalle'yi Demetevler yerleşimi çok bozdu. Her şeye rağmen benim için çok özeldir. Güzel dileklerinize çok teşekkür ediyorum. Sevgiler...

      Sil
  6. Hakikaten düşünüyorum da bizim evde de misafir gelince fosur fosur sigara içilirdi. Şimdi olsa vallahi gömerler oraya niyet edeni. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evlerde misafir için çeşit çeşit sigara bulundurulurdu süslü çanaklarda, vay be ne günlermiş :) Şimdi evde kül tablası yok :)

      Sil
  7. "Çünkü hatıralar kuşlar gibi..." Öyle güzel bir başlık seçmişsiniz ki, insanı okumaya, yoruma davet ediyor. İyi ki kuşlar özgürce blogdan bloğa uçarak anıları taşıyorlar. "O zamanlar karşınızdakine sorgusuz sualsiz güvenirdiniz " cümleniz beni de can evimden vurdu. Kimlere, nasıl güveniyorsunuz şimdi? Kimliğinizi doğrulamak için TC kimlik numaranızdan annenizin kızlık soyadından şifrenize kadar sorgulayan telefondaki mekanik sese mi, en son çekilmiş fotoğraflarınızı koymadığınız için çalınan hesabınızı kurtarmak ya da kapatmak için defalarca yeni çekim fotoğraf isteyen koskocaman medya kuruluşlarına mı...? Onlar da her birimizi potansiyel suçlu gibi görüyorlar. Sevgi Soysal'ın o romanını nasıl da sevmiştim. Ölümü ne kadar erken oldu.
    İptal edilen sınavlar, çalınan sorular, yanlış yerleştirmeler Eğitim alanında ülkemizin utanç konusudur. Kayıp yıllar zor telâfi ediliyor.
    Fotoğrafta çocukların yanında içilen sigara benim de dikkatimi çekti ancak yanlış edinilen alışkanlıklar arasında sigara artık masum kaldı. O zamanlar 8 kişilik öğrenci yurdu odasında hayatında hiç sigara içmemiş biri olarak pasif içici olsam da irademi kanıtladım galiba !
    Kuşlarınızı hep uçurun lütfen.
    Sağlıkla, mutlulukla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Makbule Hanım, başlık Oktay Rifat'ın bir şiiirinden alıntı. En sevdiğim şairlerden biridir. Benim anılar da yazdığınız gibi kuşun kanadında birilerine taşınıp onların gönlünde yer alıyorsa ne mutlu bana. Sanırım yaşlarımız yakın, aynı sıkıntılardan muzdarip olduğumuza göre. Her sıkıntılı süreci yaşamış olsam da (60 ihtilalinden 12 Mart'a, Kıbrıs Çıkartması'ndan 12 Eylül'e, Çernobil patlamasından Körfez Savaşı'na, 15 Temmuz'dan pandemiye, arada olan biteni atlayarak tabii ki yine de o eski günler güzeldi. Hak, hukuk, insanlık, güven, yardımseverlik, komşuluk ilişkileri bu denli yozlaşmamıştı. Dünyayla birlikte ülkemiz de nereye gidiyor bilemiyorum, acı duymak artık sıradan bir şey oldu. Keşke hala çocukların yanında sigara içilseydi de çocuklar bombalarla öldürülmeseydi.
      Ne yazsak bitmez, yine de umudumuzu yitirmeyelim insanlıktan. Kuşlarımız hep uçsun. Çok sevgiler benden...

      Sil
    2. Oktay Rifat'ı ben de çok severim. Orhan Veli'yi hatırlatır bana. İyi ki o güzelim şiirleri yazmışlar.
      Leylak kokuları arasında dolaşırken ben de aynı kuşaktan olduğumuzu düşünmüşümdür. Sağlık sorunları nedeniyle çok yorum yapamasam da tüm yazılarınızı okuyorum.
      Belki bizimkisi eskiye özlemden çok, şimdilere çok üzülüp uyum sağlayamamaktan kaynaklanıyor. Bu güzel ülkenin insanları onca doğal afete, depremlere, sel baskınlarına, doğa katliamlarına bile tahammül gösterdi, direndi.
      Anlamlı yorumunuza yürekten katılırım.
      Sevgiyle.

      Sil