.

.
.

5 Şubat 2022 Cumartesi

YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR / 5 ŞUBAT

Bir haftadır yağan yağmur dün kesildi ama rüzgâr "Bana biraz daha izin verin" demişti, bugün o da yağmurun yanına gitti, güneşi bize bıraktı. Fırsat bu fırsattır deyip bir haftadır paslanan dizlerimi açmak için soluğu dışarda aldım. Önce çerçeve için bekleyen iki resmi, çerçeveciye bıraktım, sonra Kocam Bey'i de alarak Konyaaltı'nı gören seyir terasına doğru yürüyüşe geçtik. Yarı yolda kaldırım kenarı banklarından birinde aşağıdaki manzaraya karşı mola verdik. Güneşi gören bizim gibi kendini sokağa vurmuş, ne yapsın millet, günlerdir çimlendik yağmurdan, yaştan.

Seyir terası sokaklardan daha kalabalıktı, millet yığılmış bir yandan Konyaaltı plajlarını, bir yandan da deniz paraşütü yapanları seyrediyordu. Muhtemelen onlar da bizi seyrediyordu 😃


Bir bir yandan, bir bir yandan 😃

Baktık ortam çok kalabalık, epeydir Müze bahçesine de uğramamışız, geçtik karşıya, girdik Müze'ye. 
Girişte bizi Sfenks niyetine şu arkadaş karşıladı:
 
 
Önce pergolanın altındaki masalardan birine geçip birer Türk kahvesi içtik. Self servis alınıyor satış mağazasından. Kahveler olana kadar hediyelik eşyalara baktım, fiyatlara inanamadım, kahvelere ödeme yapacağımda ise gözlerim büyüdü. Karton bardakta iki Türk kahvesinin fiyatı da hatırı sayılırdı yani. Bundan sonra kahvemi termosla kendim götüreceğim. Abartmanın da bu boyutu, insaf yahu, buyrun sözkonusu kahveler aşağıda:
 
Kahveden sonra hayvanları görmek için bahçede dolaştık biraz. Rehberliğimizi şu arkadaş yaptı:
 
Büyük kümeste dişi tavuslar, paçalı, ibikli, çizgili, püsküllü envai çeşit horozlar, tavuklar ve bir adet sülün vardı. Bazıları uyukluyor, bazıları da kurumla süzülüyordu.  Sülün dışarıya çıkmadığı için kafes arkasında fotoğrafladım:

Hava serinlemeye başlamıştı, dönüş yoluna düşmeden bir de gölge pozu verdik:

Sabah elimdeki kitabı sonunda bitirdim. Ocağın son haftası başlamıştım, çok da severek okuyordum ama bugüne kadar sarktı tamamlanması. Trensever bir aileden geldiğim için görür görmez almıştım "80 Trenle Dünya Seyahati"ni. Hint kökenli İngiliz gazeteci Monisha Rajesh ve nişanlısı Jem farklı trenlerle 7 aylık bir dünya turuna çıkıyorlar. 80 tren değiştirerek 72 bin kilometre yol yapıyorlar. Trenler kimi zaman çok modern, çok hızlı, kimi zaman çok eski ve ağır, kimi zaman çok kalabalık, çok bakımsız, kimi zaman sakin, kimi zaman korkutucu, kimi zaman güven verici. Londra'da başlayıp Londra'da biten 7 aylık bir macera. Hem bindikleri trenleri anlatıyor Monisha, hem gittikleri ülkeleri. Özellikle Kuzey Kore bölümü benim çok ilgimi çekti, hayat boyu istesek de gidemeyeceğimiz, kapalı bir ülkeyi onların sayesinde gezmiş gibi olduk. Kimi zaman bazı ansiklopedik bilgiler sıksa da kitap esas olarak güzel bir gezi kitabıydı. Trenleri ve gezmeyi sevenler için birebir. Kitaptan aldığım şu paragrafla bitireyim bu postu:

"Bazıları için tren ulaşım aracından başka bir şey değildir. Ama bazıları için trenler güç sembolü, savaşmak için silah, politika için araçtı. Fakirler için kurtuluş, banliyöler için yaşam damarıydı. Trenler bir kaçış şansı sunuyor, yalnızlara ev oluyordu. Geçmişle bağ olup, geleceğe geçit açıyorlardı. Benim içinse ülkelerin ve insanların ruhuna açılan pencereydi."

Güzel geçsin hafta sonunuz...


8 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Aslında çok daha güzel ama kasıntı tavus dışındakileri dışarı bırakmıyorlar, kafes içinde, cep telefonu ile ancak bu kadar çekebildim...

      Sil
  2. trenle yolculuğu hep sevmişimdir. Yolda giderken aynı zamanda taşıtın içinde göreceli olarak özgür hareket edebildiğim bir yer sonuçta. salgın tez bitse de yine başlasa tren yolculuklarım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ya Şule bitsin salgın, başlasın tren yolculukları, Eskişehir'e gideceğiz hem...

      Sil
  3. Sfenkse bayıldım, pozu efsane. 80 Trenle Dünya Seyahati'ni de çok merak ettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bol kedili bir müzemiz var ve sahibi havasında hepsi :)
      Trenleri seviyorsanız kitabı seversiniz...

      Sil
  4. Yazı gündemden koptuğum bir iki güne denk gelmiş, yoksa gömülürdüm kesin. Antalya Müzesi hem, bana şu cümleleri yazdırmıştı ki kendilerini görünce pek mesud oldum:) "O ara kahveler hazır. Müzenin Kahvesi. Bardakların üzerindeki iki kelime ne kadar anlam katıyor, onu sempatik ve farklı kılıyor Antakya'dan beri... Müzenin tavus kuşu, havalı havalı gelip hemen yanımızdaki camdan içeri bakarak denetliyor durumu. Elleri belinin arkasında bağlı, göremediği noktalar için eğip bakıyor başını... Müzenin kedisi ise iç denetim sorumlusu, dolaşıyor Müzenin mağazasını." Tabii ki o zamanlar hayat ucuzdu ancak anladım ki yazınzı okuyunca o bile fena uçmuş. Rabbim geleceğimizi korusun. Kitap tamamdı zaten, şimdi daha da bekletmeye gerek yok oldu, çok teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eminim kitabı seveceksiniz. Müze kahvesi pahalı da olsa bahçesi bedava, icabında termosla gider yine otururuz. Hevesle mor salkımların açmasını bekliyorum kameriyede, o zaman muhteşem oluyor...

      Sil