.

.
.

29 Eylül 2019 Pazar

29 EYLÜL (PAZAR SELAMI)

Eylül sonuna yakışmayacak kadar sıcak bir hava var dışarıda ama burası Antalya, normaldir. Sabahleyin ufak çaplı bir patlama sesiyle balkona çıktığımda minibüs benzeri, parlak siyah bir arabanın başında (markalardan anlamıyorum, daha doğrusu ilgi alanım değil) balon şişiren bir grup genç adam gördüm. Balonlar kalp şeklinde ve kırmızı idi. Az daha dikkat edince arabanın kırmızı tülden bir kurdele ile süslenmiş, farların arasına da kocaman, kırmızı bir çiçek buketi iliştirilmiş olduğunu farkettim. Asıl komik olanı ise arka camı kaplayan yazı idi: "Bir çay içelim demiştik, iş nereye vardı". Damat kimin nesiydi, gelin neredeydi, neden araba bizim sokakta süsleniyordu anlamadan girdim içeri, zira minibüsün açık ön kapısından fışkıran şıngırdaklı Angara havası durumun arabeskliğini iyice katmerlendirmiş idi. 

Bizim sokakta sesler ve trafik bitmez, alt tarafı daracık bir ara sokak ama görmesen, sadece duysan E5 Karayolu sanırsın. Civarda işi olan herkes arabasını buraya getirip uygun olan ya da olmayan boş buldukları yere parkeder. Öyle ki bazen parkedilmiş iki araba arasından hareket halindeki araç geçemez ve geri dönüp başka bir yol aramaya başlar. Park edene dert mi, başka yerden gitsin herifçioğlu. Antalya'nın bizimki gibi eski semtleri bir küçük esnaf Cenneti. İstisnasız bütün apartmanların altı dükkan. Bu dükkanların kimi hikmetinden sual edilmez işlere evsahipliği yapar. Eğer üstündeki tabelada "Futbol Topunu Sağ Ayaklarının İçiyle Sol Tarafa Zıplayarak Atabilenler Derneği" gibi abuk bir isim yazıyorsa bilin ki mis gibi kumar oynanıyordur içeride. Bazıları hiçbir faaliyete hizmet etmez, depo olarak kullanılır. Pek azı berber, emlakçı,  tuhafiyeci, bakkal, çakkal vs olarak çalışır. Bir bölümü de ev olarak kullanılır. Geçen gün marketten dönerken gördüm, emmim kapının önüne bir koltuk atmış, ayağında beyaz donu, üstünde devasa göbeğinin dürtüp kenardan selam verdiği atletiyle, eviçi rahatlığında geleni gideni kesiyordu. Az evvel overlokçu ziyaret etti sokağımızı: "Hanımların dikkatine...", dün de Taşköprü Sarımsakçısı şenlendirmişti, Sulukule'den halliceyiz hareketlilik ve gürültü konusunda velhasıl. 

Geçen hafta iki film izledim, 4 aylık sinema orucundan sonra şifa gibi geldi ruhuma. İlki Serhat Karaarslan'ın yönetmenliğini yaptığı Berkay Ateş ve Saadet Işıl Aksoy'un ana rollerinde oynadığı "Görülmüştür" idi. Çok konu edilen aile içi taciz olayının farklı bir yaklaşımla anlatıldığı filmde hem oyunculuklar, hem de anlatım son derece iyi idi. Film Karlovy Vary Film Festivali'nde "Jüri Özel Ödülü", bu yılki Adana Altın Koza Film Festivali'nde de "En İyi Kurgu Ödülü"nü almış. Füsun Demirel ise anne rolündeki şahane performansıyla "En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü"nü kapmış. 

Diğer film ise "Tepenin Ardı" ve "Abluka" ile tanıdığımız Emin Alper'in "Kız Kardeşler"i idi. ana rollerini Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel, Helin Kandemir, Kayhan Açıkgöz ve Müfit Kayacan'ın paylaştığı film annelerinin ölümünden sonra çeşitli yerlere besleme olarak verilen ve bir şekilde baba ocağına geri dönmek zorunda kalan üç kız kardeşin biraraya gelmelerini ve gerçeklerle yüzleşmelerini konu alıyor. Son derece iyi kotarılmış bir filmdi, Emin Alper'in ilk iki filmini de çok severek izlemiştim ama sanırım bu son filmi daha bir iyi olmuş. İstanbul Festivali'nde "En iyi Film" ödülünün yanısıra toplam 5 ödül alan "Kız Kardeşler" Saraybosna Film Festivali'nde de Emin Alper'e "En iyi Yönetmen ödülü"nü getirmiş. İzleyin derim. 


Önümüzdeki hafta tiyatro, opera, bale, konser, sergi sezonu açılıyor, yaşasın. Yaz günlerinin durgunluğundan etkinlikli günlere geçeceğiz. İlk etkinlik Antalya Devlet Operası'nın açılış konseri, önümüzdeki cumartesi. "Beethoven'in 9. Senfonisi" ile açılış yapacak operamız. Biz de keyifle dinleyeceğiz. Bir sonraki hafta da Devlet Tiyatrosu'nda sezonun ilk oyununu izleyeceğiz: "Buzlar Çözülmeden". Cevat Fehmi Başkut'un bu ünlü oyununu defalarca sahnede ve uyarlandığı filmlerde izledik, keşke daha farklı bir seçim yapılsa idi diyeceğim ama önce bir görelim bakalım, sonra kelam ederiz hakkında. 

Niyetim arayı açmadan bir pazar selamı vermekti ama uzattım sanırım. Sararmaya başlayan balkon çınarıyla bitireyim bu yazıyı, kalın sağlıcakla...


2 yorum:

  1. Cok keyifli bir yazı olmuş.Kitap önerilerine filmler de eklenince daha da mutlu oluyorum. Kitaptan sonra ikinci tutkum sinema. Kimblir Antalya ne güzeldir şimdi. Hoş Eylül ayında her yer güzel. Ama Ankarada'da koşturma, iş, sağlık sorunları kaçıp gidiyor sonbahar benim için yakalayamaıyorum. Dün kızlarla klüp toplantısı yaptık sohbet konusu da edebiyat olunca biraz keyfim yerine geldi. Ben de geçen hafta bir güney kore filmi izledim. Parazit, yönetmen Bong JJong Ho.Çok güzeldi. Zengin fakir arasındaki uçurumu değişik bir senaryo ile aktarmış yönetmen. Başta kara mizah tadında sürerken film ikinci saatte bayağı drama döndü. Film kanda en iyi senaryo ödülünü de almış. Tavsiye ederim.Aynı yönetmenin Cinayet Günlüğü ve Okjo filmlerini de izlemiş beğenmiştim. Güney Kore sinemasını Kim Ki Dukla sevmiştim zaten. Şimdi İş bankası yayınlarından aldığım İLHAN Başgöz kitabını okuyorum. Anı biyografi deyince akan sular durur benim için. 1923 doğumlu bir hoca. Onun rehnberliğinde cumhuriyetin ilk yılların Türkiye'sinde geziniyorum. Sosyal bir devlet olduğumuz zamanlarda. Şimdi kapitalizm anamızı ağlatıyor.Fakir bir ailenin çocuğu iken devletin verdiği imkanlarla okuyan iyi yetişmiş Türkiye'ye bir şeyler katmak için çabalayan ama solcu olduğundan oradan oraya sürülen bir adamın, Pertev Boratav'ın öğrencisi biricik öğrencisi bir adamın hayat hikayesi eşliğinde ülkemizin dünü ve bugününü yaşıyorum.Sevgiyle kalın. Aylin Kurhan

    YanıtlaSil