.

.
.

11 Mart 2015 Çarşamba

FALAN, FİLAN, FİŞMEKAN


Hiçbir zaman evde hayvan beslemek gibi bir arzum olmadı, onlarla ilişkim "seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" şeklinde gelişti. Yakın zamana kadar yanaşamaz ve dokunamazdım bile ama Şuşu'nun kedisi Frida ve bir arkadaşımın artık ebedi uykusuna dalan köpeği Femina sayesinde bu duygumu yendim, hatta Frida'yı mıncıklama aşamasına bile geldim. Lakin Femina ile ilişkim başını okşamak düzeyinde kaldı. Köpeklerden hala çok korkuyorum, özellikle sokakta topluca gezen ve üstüme doğru yürüyen bir gruba rastlarsam hücceten gidebilirim gibi geliyor. Sanırım hatırlamadığım bir travmam var bu konuda, sokaktaki her köpeğin beni ısırma potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorum ama bunun için psikiyatriste falan gitme niyetim yok. Zaten halı diye aldığımız tüylü nesne köpek çıktı. O sayede yenerim fobimi diye düşünüyorum :)

Alınışı ayrı bir macera olan halımız eve girip oturma odasına yayılır yayılmaz köpek moduna geçti. Sürekli tüy döküyor. Bir ara veterinere götürüp tüy dökmeye karşı aşılatmayı düşündüm ama taşıma zorluğundan caydım :) Eskiyene kadar tüy dökeceğinden ve sonunda kendi kendine yok olup gideceğinden korkuyorum. Her gün süpürsem elektrik süpürgesinin haznesini dolduracak kadar tüy topluyorum. Biriktirip yastık, yorgan falan doldursam mı acaba? Kendisini köpek sandığı için ve renginden dolayı bir de isim koydum: "Fındık". Yakında ben odadan çıktığımda arkamdan geleceğini düşünüyorum. 

Halı-köpeğim tüy dökmeye devam ederken henüz 6 aylıkken bir hamam natırının hunharca deldiği sağ kulak mememdeki delik yılların ardından kapanma sinyalleri gönderiyor. Her küpe takmaya yeltenişimde ufak çaplı bir savaş veriyorum. Sürekli küpe takan hatta "küpesiz çıkmam abi" diyecek kadar takıntılı bir insan evladı olarak küpe deliğinin meramını anlayabilmiş değilim. Ne dedin de yapmadım, aç-susuz bırakmadım, imitasyonlara yüz vermeyip altın-gümüş küpelerle besledim, derdin nedir nankör hain!

Yeteri kadar geyik yaptıktan sonra gelelim hafta başında izlediğim ve çok beğendiğim bir filme: "Çekmeceler".


Daha önce "Zenne" isimli filmlerini izleyip çok etkilendiğim Mehmet Binay ve Caner Alper'in gerçek bir öyküden hareketle yazıp yönettikleri "Çekmeceler" en az "Zenne" kadar etkileyici ve sert, bir o kadar da renkliydi. Tilbe Saran'ın anne, Taner Birsel'in baba rolünde çıkardığı harika oyunların yanında "Deniz"i canlandıran Ece Dizdar da son derece başarılıydı. Film oyuncu bir anne-babanın kızı olan Deniz'in öyküsünü anlatıyor. Spoiler vermek istemiyorum. Yer yer yüzünüze tokat gibi inen, sert bir filme hazırlıklı olarak gidin, +18 olduğu konusunda da uyarayım.

Antalya yarın Meteoroloji'nin haberini verdiği yağmurlardan önce bir erken baharı yaşıyor hafta sonundan bu yana, o nedenle mutluyuz kutluyuz, bir an önce temelli gelsin yerleşsin istiyoruz. Güneşiniz yakmasın, baharınız tez gelsin efendim...

3 yorum:

  1. Ne biçim bir insanım ben. Altından başka küpe takamıyorum. Geçen gün Zafer Çarşısı'ndan 10 paraya, kulağa girmeyen halkasız ama halka küpe aldım.
    Halıyı emekliye ayırmak en iyisi ama siz bilirsiniz tabi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay daha yeni işe girdi ne emeklisi ayol, çalışsın bakayım biraz :) Ya bu sentetik halılar hep böyle, bir süre o dökecek ben süpüreceğim vaziyet öyle gösteriyor. Nerde o caanım Isparta halıları, piyasadaki halılar resmen leş :)
      Benim hiç öyle alerjim falan yoktu, ne oldu anlamadım kulağa, hergün kapanıyor, her gün küpeyle tekrar deliyorum deli mi ne :)

      Sil
  2. Tüy döken bir halıdansa tüy döken bir hayvanı tercih ederim. Ki önceden kedilere yanaşamayan ben şu ara 2 kediyle yaşıyorum, herkese tavsiye ederim.Naçizane küçük bir düzeltme maalesef tüy dökmeye karşı bir aşı yok :)) halınızı her gün tarayacaksınız.Özetle yazınıza bayıldım ve gülümseyerek okudum elinize sağlık

    YanıtlaSil