.

.
.

8 Şubat 2015 Pazar

TİYATRO NASIL İZLENİR, ESKİ ÖĞRENCİLER, MÜZEYYEN SENAR...

Görsel: Buradan

Dün akşam ilçe-mahallelerden birinin belediye tiyatrosunun Haldun Taner'den sergilediği "Gözlerimi Kaparım Vazifemi yaparım" isimli oyununu izlemeye gittik. Çok profesyonel bir sunum olmasa da iyi niyetle kotarılmış bir çalışmaydı, göze batan bir aksaklık, bir yetersizlik olmadı, oyun sonunda da oyuncuların emeklerini alkışla ödüllendirdik.  İlk kez gittiğim, yeni yapılmış bir kültür merkeziydi. Anfi şeklindeki geniş, ferah salonu, büyük sahnesi, yeterli koltuk aralıklarıyla adet yerini bulsun diye inşa edilmiş pek çok benzerinden daha güzeldi. Gelgelelim aynı şeyleri izleyiciler için söylemek ne mümkün. Oyun ücretsizdi, biraz da bu nedenle gerçek tiyatroseverlerden ziyade vakit geçirmek için gelenler çoğunluktaydı. Mebzul miktarda çocuk vardı, hem de ellerinde atıştırmalık gofretleri, cipsleri ve krakerleri ile. Oyun başlamadan önce telefonların kapatılması, flaşlı fotoğraf çekilmemesi, çocukların ailelerce kontrol altında tutulması anonsu yapıldı ki ben bu anonslardan çok utanıyorum. Tiyatro ve konser izlemeye gelen insanların bunları uyarılmadan yapması gerekir sanki. Neyse oyun başladı, başladı başlamasına da ne fısıltılar kesildi, ne kıpırtılar. Sahnenin köşesinde oyun için canlı müzik yapıyordu bir müzisyen. Daha ilk notaları çalarken alkışla tempo başladı, ardından ıslık. Bekledim "Buraya oturmaya mı geldiniz, sizi sahneye alalım" anonsunu, yurdum insanının ritm duygusuna hayranım, sonuçta içkili lokantalarda kapanışı 10. Yıl marşıyla yapıp göbek atabilen bir nesiliz. Çalan telefonları, fütursuzca yapılan konuşmaları, sahnenin önünde parkta dolaşır gibi dolaşan çocukları, analı oğullu hışırtılı poşetlerden çıkarılıp tıkırtıyla yenen krakerleri, "Babaaaa!" diye anıran, tiyatroya getirilme amacını anlamadığım el kadar bebeleri saymıyorum bile ama gecenin zirvesini yan taraf koltuklardan birinde oturan teyze yaptı. Muhtemelen tuvalete yolladığı torunuyla bağıra çağıra gerçekleştirdiği dialog tüm salonun ilgisini sahneden alıp kendine çevirdi. O kadar uzun sürdü ki oyuncuların oyunu durdurup ikaz etmelerini bekledim. Yıllar önce, Antalya Devlet Tiyatrosu'nun ilk açıldığı yıllarda "Mahur" isimli bir oyun izlemiştim. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun turnesiydi, Maral Üner'in olağanüstü bir performansla  canlandırdığı tek kişilik bir oyundu. Oyun boyunca salonda dolaşan çocuklar, konuşmalar, yerli yersiz alkışlar kadıncağızın konsantrasyonunu ne kadar olumsuz etkilemiş olacak ki aniden oyunu kesip "Tiyatroda konuşulmaz, bir şey yenilip içilmez, ortalıkta dolaşılmaz" şeklinde bir uyarı yapmıştı. Hasılı sahnede oynanandan ziyade salonda olup biteni izlediğimiz bir etkinlikle geceyi sonlandırdık.

Dün günün en güzel olayı ise 32 yıl önce, çok genç bir öğretmenken mezun ettiğim öğrencilerimden bir grupla buluşmamdı. Güzel, güneşli bir havada çok güzel saatler geçirdik birlikte. Böyle zamanlarda seviniyorum öğretmen olduğuma işte :)

Ve bugünün tatsız haberi Müzeyyen Senar'ın ölümüydü. Yaşı ve son yıllardaki rahatsızlığı düşünülürse vakitli bir ölümdü denebilir ama o bambaşka bir kadındı, hayatı güzelleştirenlerden. Umarım gittiği yeri de güzelleştirir, şarkılarıyla yaşayacak, huzurla uyusun. Ondan dinlemeyi en çok sevdiğim şarkı da burada dursun; "Sofular haram demişler bu aşkın şarabına ya da bilinen adıyla Haydar Haydar"


5 yorum:

  1. Nurlarda uyusun hiç unutulmayacak yüce sanatçımız ,ben de çok severim O'nun sesinden "Haydar haydar "ı...

    YanıtlaSil
  2. Hangi seneydi ya, CSO yeni yil konserinde de ben cildirmistim. Izmir Senfoni'nin elit seyircisinden sonra krize girmek olagandi.
    Muzeyyen Senar, huysuz ve tatli kadin.

    YanıtlaSil
  3. benzer bir krizi, bir kaç hafta önce Karşıyaka/İzmir'de yaşadık. Bizdeki zirve dediğim olay, orta yaşın biraz üstündeki bir kadının (hemen önümdeki sırada oturuyordu) avazı çıktığı kadar bağırarak önce sahneye sonra da ışık odasına: Sesi açınn, ses gelmiyorr.) diye bağırmasıydı...

    YanıtlaSil
  4. Yıllar yıllar önce Antalya' da henüz bir tiyatro salonu yokken ,kırk yılda bir gelen oyunlar Kültür sinemasında sergilenirken benim de anlatmadan geçemeyeceğim nahoş bir anım var maalesef.Bir heves ve heyecanla gittiğim Sevgili Müşfik Kenter'in Krallar ve Soytarılar adlı tek kişilik oyununda ,oyunun tam ortasında çiçekçi elinde kocaman bir çelenkle sahneye çıkıp sanatçının önünden geçip ,çelengi sahneye bırakmıştı.Rahmetli Müşfik Kenter oyunu kesip çiçekçinin sahneden inmesini beklemişti.Maalesef o günlerden bu güne değişen bir şey yok.Sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Tiyatro konusunda kesinlikle haklısınız. Çocuk oyunlarında çok daha başarılı bir kitle oluyor. İlgisini tamamen oyuna vermiş, çıt çıkarmadan ve gözünü kırpmadan oyunu izleyen çocuklar. Büyüklerde aynı şey olamıyor. Yine de bir şekilde salonların dolması içimi mutlandırıyor.

    Ben de müze gezilerinden muzdaribim. Çocukları götürdüğümde konuşmalarımızı çeşitli "hışt, ssssh" ile kesen büyüklerden şikayetçiyim. Peki bu çocuklar bir eser karşısında heyecanlanınca bunu belli etmesinler mi? Paylaşmasınlar mı? Cosşun bir şekilde tepkilerini göstermesinler mi? O zaman nasıl öğrenecekler müze gezebilmeyi, sanatı okumayı, yaşamayı, tüketmeyi, dahil olmayı? Neyse uzun mevzu işte... Elinize sağlık...

    YanıtlaSil