Görsel: Buradan
Küçük kız ağır tahta kapıyı zorlanarak açtı,
çıkan keskin gıcırtıya gülümsedi. Seviyordu o sesi kapı canlıymış ve ona “buyur
geç” diyormuş gibi geliyordu. Kocaman gölgeli bahçeden sokağın boz toprağına ve
artık çok fazla etkisi kalmamış güneşine adım attı. Kapı aynı gıcırtıyla
kapandı arkasından. Etrafına bakındı, kimseler yoktu. Tam karşıdaki fesleğene
henüz su verilmemişti. Fesleğen denilen şey aslında orta büyüklükte beton bir
havuzdu. İkindiüstü güneş eğilip hava serinlemeye başladı mı fesleğen bekçisi
Hüsam kocaman vanayı çevirir, sular havuzun içindeki borudan gürüldeyerek
akmaya başlar, havuzu diz boyuna kadar doldururdu. Su uygun yüksekliğe gelince
Hüsam vanayı kapatır, tahta sandalyesine yerleşip deniz manzaralı bir
mekândaymışçasına keyifle sigara yakardı. Fesleğene su verilme saatini bilen
kadınlar çoktan çamaşır sepetleriyle havuzun başında birikmiş olurlardı.
Sonrası cümbüştü. Şalvarlarının paçalarını diz üstüne kadar sıvayıp esmer,
kıllı bacaklarını ortaya seren kadınlar havuza dalar, çamaşırlarını çitiler,
çok kirli olanları fesleğenin beton duvarına üst üste koyup tokaçlarken bir
yandan gülüşüp sohbet ederlerdi. Kahkahalar, türküler, tokaç sesleri, kimi
zaman küfürler, açık saçık şakalar havada uçuşurdu. Hüsam’dan kimse çekinmezdi,
yılların alışkanlığı onları yüzgöz etmiş, Hüsam kaçınılması gereken bir
erkekten ziyade bir aile bireyine dönüşmüştü. Sıçrayan sabun baloncukları, su
damlaları kadınları ıslatır, giysileri üstlerine yapışır, iri göğüsleri, koca
kalçaları belirginleşir, ortam bir nevi kadınlar hamamına dönüşürdü. Küçük kız
bayılırdı bu doğaçlama gösteriye, her gün seyretmekten bıkmaz, fesleğene su
verilme saatini sabırsızlıkla beklerdi ama daha vakit vardı, kendini oyalayacak
bir şeyler arandı. Gözüne bahçe duvarının dibine atılmış çömlek parçaları
çarptı. Tam aradığı şeydi. Her yaz tatilin bir bölümünü geçirdikleri büyük
teyzenin bahçesi onun için büyülü bir dünya, tekdüze yaşama açılmış renkli ve
eğlenceli bir parantezdi. Kavaklıkla meyveliği ayıran boşluktaki minik evde
kalırlardı. İki odalı, küçük sofalı şirin bir bağ eviydi burası. Elektriği
vardı ama suyu yoktu. Su ihtiyacı az ilerideki kıpkırmızı tulumbadan
sağlanırdı. Küçük kızın bahçede en sevdiği şeylerin başında gelirdi bu tulumba.
Kuzenleri ya da teyzesi meyve sebze yıkarken, bulaşık durularken onlara su
çekmeyi gönüllü üstlenirdi. Kırmızı kolu
yavaşça yukarıya kaldırırken tulumba adeta nefes alırdı: Gırrrç! Kol inerken
nefes geri salınırdı: Tısss! Sonra hızlanmak gerekirdi, gırrç-tıss, gırç-tıss
ve su tulumbanın sarkık bir dudağa benzeyen ağzından billur parıltılarla
dökülürdü. Su kokar mı? Kokardı evet; mis gibi, bahar gibi, bulut gibi, su gibi
kokardı. Sarılıp öpmek isterdiniz. Biraz beride tulumbadan sonra bahçede en
sevdiği ikinci şey dururdu küçük kızın, lahite benzer iri mermer bir blok.
Mermer onun mutfağıydı. Bahçeden topladığı cümle bitkiyle, otların arasından
avladığı fişgenelerle, ağaçlardan kopardığı yapraklarla hayali yemekler
pişirirdi. Akasya tohumları fasulye, ebegümeciler asma yaprağı, topraklar
pirinç, yabani naneler ıspanak olur, karıştırılır, birleştirilir, sarılır,
bükülür tencere-tabak vazifesi gören çömlek kırıklarına yerleştirilirdi. O
yüzden sevinmişti işte duvarın dibindeki çömlek kırıklarına. Seyirtip aldı
yerden. Ayağının dibinde ebegümeciler vardı, bir sarma yapılırdı. Yaprakları
boz toprakta bolca yetişmiş altın dikenin iğneleriyle birbirine birleştirdi mi
hayali menüsünün ana yemeği hazır olacaktı. Nasılsa fesleğene su verilmesine
daha vakit vardı, rahat rahat yapardı işini. Lakin çömlek kırıkları fazlaca
büyüktü, kırıp küçültmek lazımdı. İrice bir taş ilişti gözüne, ağırdı biraz ama
kaldırdı, çömlek parçasını sol eliyle tuttu, taşı sağ eliyle. Sonra hızla
indirdi, aman Tanrım. Gözlerinde yıldızlar uçuştu bir an, keskin bir acı sol
elinin başparmağından başlayıp
beyninin kıvrımlarına kadar kesintisiz bir hat çizmişti. Çömlek parçalanmıştı
evet, beraberinde morarmış bir tırnak ve kızarıp giderek şişen bir parmak
bırakarak. Çığlığı kapalı kapının ardından bahçeye ulaşmış, içeride kim varsa
dışarıya koşmuştu aceleyle. “Parmağım” diye tepiniyordu ağlayarak, “parmağım
çok acıyor”. Ev ahalisi ne olduğunu anlamaya çalışırken salya sümük “taşı
parmağıma vurdum” diyebildi. O annesinin soyut yeşil desenli, naylon kumaştan elbisesinin
eteğine yanağını dayayıp ağlayarak içeriye doğru yürürken büyük teyze ayağıyla
taşı itekleyip “Ooo” diyordu, “kocaman çingi taşmış, çok acımıştır”.
Anneanneyse her zamanki gibi ne taşın iriliğini, ne çocukluğun saflığını, ne
oyunbazlığı hoş görüyor, “ne bok işin vardı koca taşla sokakta, otur yanımızda,
tek durmazsan olacağın budur” diye söylenerek arkadan geliyordu.
Bir süre sonra ortalık
yatışmış, el yıkanmış, parmak dezenfekte edilmiş, gözyaşlarının tozlu suratta
çizdiği su yolları silinip temizlenmiş, gezmelik kıyafetler giydirilmiş ve
küçük kız acıyan parmağına üfleye üfleye başka bir semtte oturan diğer
akrabanın evine gitmek üzere ailesiyle yola düşmüştü. O gece orada kalınacaktı
konuk olarak. Müstakil, eski bir evdi gidilen yer, en güzel yanı yerdeki
desenli karolardı. Parmağı bu kadar acımasa anında o karolarda bir oyun
kuruverirdi ama canı o kadar çok yanıyordu ki doğru dürüst yemek bile yiyemedi.
Sonra odalardan birine yer yatağı serildi, annesinin koynuna kıvrıldı küçük
kız. Hayatı boyunca çok uykusuz gece geçirecekti ve galiba bu ilkiydi. Sol
elinin başparmağında bir saatli bomba vardı adeta, çıkardığı “zonk zonk” sesler
neredeyse duyulacaktı. Gece bir türlü bitmek bilmedi, acıdan kıvrana kıvrana
sabaha karşı yorgunluktan sızdı. Gözlerini açtığında büyük teyze başucundaydı.
“Ne oldu yavrum, çok mu acıyor?” diye sordu. Küçük kız gece boyunca
biriktirdiği gözyaşlarını koyuverdi “çok acıyor, evet”. Hışımla büyüklere döndü
teyze, “şu çocuğun parmağına bir yağlı hamur saramadınız da bütün gece
kıvrandırdınız mı, tüh suratınıza” diyerek mutfağa yollandı. Çok geçmedi,
elinde içi hamur dolu bir tasla küçük kızın karşısına oturdu, hamuru ustalıkla
açıp iyice morarmış ve şişmiş başparmağa doladı. Evsahibinin getirdiği tülbendi
yırtıp hamurun etrafına sardı, “birazdan geçer kızım, bu beceriksiz karılar bir
boktan anlamazlar, seni böyle ağlatırlar” deyip çocuğun örgülü saçlarını
okşayarak doğruldu.
Hep birlikte yapılan
kahvaltının sonuna doğru ağrı ciddi anlamda azalmış, tekrar bahçeye
dönüldüğünde ise neredeyse yok olmuştu. Küçük kızın aklında şimdi bir gün önce
hazırlayıp mermerin üstüne bıraktığı yemeklere ilave yaparak evcilik oyununa
devam etmek vardı. Hamurla sarmalanmış parmağını havada tutarak mermerin yanına
koşturduğunda ise onu bir sürpriz bekliyordu. Evin ineği Kurtuluş serbest
kaldığı bir anda etrafı teftişe çıkmış ve küçük kızın otlarla özene bezene
hazırladığı yemekleri yokluğundan istifade yalayıp yutmuştu. Bu kez atılan
çığlık diğerinden de yüksekti. “Yine mi parmağına bir şey oldu?” korkusuyla
koşturan ev halkı onu salya sümük “Kurtuluş yemeklerimi yemiş” diyerek ağlarken
görünce topluca bir kahkaha koyuvermişti.
O zamandan bu zamana
küçük kız, ne zaman sol elinin tırnağı değişmiş başparmağına baksa çocukluğunun
en güzel günlerini artık olmayan o bahçede geçirebildiği için kendini çok şanslı
hisseder…
Not: Bu öykülerin devamı gelecek
bir solukta okundu .. ellere dillere yüreğe sağlık ..
YanıtlaSilmuhtarımsın 😊
vay, çok güzelmiş. devamını merakla bekliyciim.
YanıtlaSilÇok beğenerek okudum. Sondaki notu görünce pek sevindim. Devamı gelsin öykülerin :)
YanıtlaSilGelsin gelsin de ruhumuz güzellensin. Nasıl zevkle okudum anlatamam. Ve Leylak' cım elime bir kitabını almadan ölürsem gözüm açık gidecek.
YanıtlaSilOkuduğumdan beri çocukluğumunu hatırlatacak bir yara izi veriyorum elimde kolumda. Nefis olmuş, ellerine sağlık...
YanıtlaSilAnaaammmm... Sabah temizliğinin yorgunluğu üzerine öyle güzel geldi ki bu öykü, sağlam parmaklarına sağlık canımcım :)
YanıtlaSilCanım örtmenim,ne güzelsin sen..öpüverdim uflu parmağı :)
YanıtlaSilSenin öyle güzel yaşanmışlıkların var ki okurken bu da onlardan birisi diye düşündüm. Muhteşem bir yeteneğin var. Bunları bir kitapta toplasan da biz de ordan okusak ne iyi olur...
YanıtlaSilHarikaydı, devamını sabırsızlıkla bekliyorum
YanıtlaSilKüçük kızın maceralarınin devamı dileğiyle.:-)
YanıtlaSilHepinize çok teşekkürler, devamını getirmeye ve bir kitap yapmaya çalışacağım. Siz arada dürtükleyin beni :)
YanıtlaSilDürtük...dürtük...dürtük...
YanıtlaSildürtükleyin dedin ya :D :D :D
İcraat istiyorum, tembellik yapma, kitaba odaklan bakiiim :)
Sevgileeer :)