.

.
.

9 Kasım 2010 Salı

SONBAHAR SONA ERERKEN

Hani Nazım Hikmet hapishanedeyken yazdığı bir şiirinde der ya:
"Bugün Pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar"
diye, 10 günün üstüne dün ben de aynen öyle oldum. Lakin bu işin sonunda Nazım Hikmet bahtiyar olmuş, bense şaşkın. Dizimi nisbeten iyi hissettiğim için Kitap Fuarı ganimetlerimi almak üzere kızkardeşin yanına, Ankara Üniversitesi'nin Cebeci Kampüsüne gitmek üzere çıktım evden. Bir yandan havanın ılık ve güneşli oluşuna sevinirken bir yandan da "Ben bu şehri seviyorum ya" diye söylenerek yürüdüm yollarda. Eh, bu da sevindirici birşeydir, ev hapsi Ankara'yı özleterek yeniden sevmemi sağladı. Sonra üst geçit işkencelerine, yavaşlamadan insanın üstüne üstüne gelen otomobillere, metro istasyonlarına bu kadar dik merdiven koyanlara, işlemeyen yürüyen merdivenlere söylenerek güç bela indim Ankaray istasyonlarından birine ve trenin gelmesini beklemeye başladım. Yaklaşık 5 dakika kadar sonra tam araç gelmek üzereyken farkettim ki ters istikamette beklemekteyim. Bu defa kendime söylenerek aynı merdiven eziyetini tekrar yaşayıp karşı perona geçtim. Neyse çok beklemeden gelen trene bindim. Bu arada yapılan anonslara falan kulak vermemişim, en son duyduğum "Ding dong, son durak Dikimevi" oldu. "Hay bin kunduz", bu defa da ineceğim istasyonu kaçırmışım. Şaşkınlığın bu derecesi, yine merdiven inip çıkarak ve ekstradan bir sürü yol yürüyerek sonunda kızkardeşin yanına ulaşabildim.

Kampüs şehrin ortasında adeta bir vaha gibi kalmış. Ağaçlar sonbahar renklerini de giyinmişler ki görülecek manzara. Sarıdan yeşile, kırmızıdan pembeye, turuncudan kahverengiye her renk dört bir yanını sarmış alanın. Öğrenci olmak istedim ki hem nasıl.


İsmini Mine Hanım'dan öğrendiğim "Ateş Dikenleri" adeta çit oluşturmuşlar bazı yerlerde, öylesine sıktı dokuları. Ankara'da sonbaharın en belirgin bitki örtüsü bunlar galiba, iki adımda bir karşısına çıkıyorlar insanın.


Bir yerde yemyeşil çimenler üstünde sarı yapraklar, diğer yanda kızıla dönüşmüş Amerikan asmaları. Kampüsteki öğrenciler elindeki makineyle otu, yaprağı çeken bana çok gülmüşlerdir herhalde.

İşte bunun adını bilmiyorum, Mine Hanım nerdesin?

Kampussal sonbahar ziyaretimi tamamlayıp ayrıldım kızkardeşin yanından Kitap Fuarı ganimetlerimle. Başka bazı alışverişler için yine birsürü merdiven inip çıkarak Kızılay'a geldim ama şaşkınlığım bitmemiş ki kendimi bir giyim mağazasının vitrinine bakıp anneme bluz seçerken yakaladım. Eve kapanmak mı beni aptal etti, annemi mi özledim çözemedim doğrusu...

Not: İsterseniz tıklayın fotoğrafları, büyütün gözünüzde sonbaharı...

11 yorum:

  1. Ateş dikenlerini yerdik biz küçükken..Çocukluk mu ne işte...

    YanıtlaSil
  2. aa ismi ates dikenimiymis onlarin :)
    birsey daha ogrenmis oldum sayenizde :)

    YanıtlaSil
  3. Eve bir süre kapanıp kaldıktan sonraki ilk çıkış duyguların nasıl da tanıdık. Bir de basamak ve yüksek kaldırımları yeni farketmeye başlamak. Eskiden hiç yokmuşlar gibi. En azından ben böyle hissediyorum. ( Bu günlerde yine ve çok fazla üstelik.)
    Fotoğraflar enfes. Nerede görsem mutlaka durup uzun uzun bakacağım cinsten.
    Sonbaharı sevmeyen ölsün....

    YanıtlaSil
  4. Öylesine güzel fotoğraflarla sonbaharı ne kadar güzel yorumlamışsınız.Tersliklere karşın hoş bir dışarı çıkma olmuş.Sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Leylak Dalı sizin daha önce aynı konudan mimlendiğinizi okumuştum ama unutmuşum .Bende metroya binerken sık sık görevliye ne taraftan bineceğimi sorarım,bir keresinde ilk zamanlar yanlış binmiş ve bayağı telaşlanmıştım.Sanırım o deneyimin etkisini halen yaşıyorum.
    Kızkardeşinizin hediyeleri çok anlamlı.Ankara sonbaharda daha güzel değilmi? sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Degerli,
    Leylak Dalı harika fotograflar
    çekmişsiniz elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  7. Leylak hanım'cım,

    Onlar Mahonya
    yani Sarı boya Çalısı da denir.
    İlk Baharda çok güzel sapsarı katmerli çiçek açar sonra da işte bu meyveleri verir.
    Ben çiçekli halini daha çok severim Mahonya'nın.Sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  8. Canım Leylak,

    Daha önce illa yazmışımdır ; Ankaralı olup da Ankarayı sevmediğimi. Ama senin gözün ve kaleminden tanıdığım Ankarayı yaşayabilsem severdim sanırım.

    Not: hay bin kunduz!!!
    Ahahha bizlerden başka kaç kadın bilir ve kullanır ki bu lafı:))

    YanıtlaSil
  9. Leylak Hanım, o kırmızı mini topların adını ben de 'tavşan elması' olarak bilirdim. Herhalde yöreden yöreye de değişiyor bunların adları..Ama ah o kırmızı yapraklar yok mu ateş kırmızısı..Şu an İstanbul'dayım ve burada da bol miktarda görüyorum onlardan içim eriyerek..Bakan, ama en önemlisi gören, gözünüze sağlık..

    YanıtlaSil
  10. Biz de andık dün Kaptan Swingi :))
    Sen şimdi bir kaç gün diz dinlendirdinya masusçuktan yanlış yerlere gidip gelip, merdivenleri inip çıkıp o bir kaç günlük açığı kapattın...
    Seneye gelde Tüyapa birlikte gidelim... Artık Tüyap yolunda Veysel Karaniye döndük ayol:)
    Öptüm çook

    YanıtlaSil
  11. izlemek istedim ama başaramadım. görüşmek dileğiyle..

    YanıtlaSil