.

.
.

15 Nisan 2010 Perşembe

ÇİÇEKLER NEYİ SÖYLER?

"Dört Yanımız Bahar Bahçe" diye bir film izlemiştim yıllar önce. Antalya tam da öyle şimdilerde; yaprak, çiçek bol. Vazolar hiç boş kalmıyor. İki çiçek salınmakta suyun içinde bu aralar; bana çağrışımlar yaptıran, uzun zaman önce okuduğum iki kitabı anımsatan.

Biri bu; "Hüsnüyusuf" hanım, isminde "Yusuf" geçiyor diye bey olamayacak kadar hoş, edalı ve zarif. "Şair karanfili" ya da "İzmir karanfili" de deniyor bu güzele. Ben özellikle "Şair Karanfili" adını çok tuttum, incelikli bir yanı var sanki. Farklı şekillerde anılsa da bana hatırlattığı hep aynı: Ayla Kutlu'nun "Hüsnüyusuf Güzellemesi" isimli öyküsü. Yazarla tanışmamı sağlayan kitaptan hiç unutamadığım, "zehir-zıkkım öyküler"den biri (Ayla Kutlu'nun Zehir-Zıkkım Öyküler adını taşıyan bir kitabı da var). Kahramanı Emine; yoksulluğun ışığını soldurduğu, sefaletin yaşama sevincini uçurduğu, özentinin yanlış yollara ittiği bir genç kız. Anası "Çamaşırcı Taşaklı Fatma", bu isme sebep boynundan sarkan kavun büyüklüğündeki guatr yumrusu. Emine'nin çaresizlikten evlenmek zorunda kaldığı 4 çocuklu, veremli Ökkeş, Ökkeş'in son demlerinde doğan beklenmedik oğlan çocuğu; hayata sıfırdan başlamak zorunda olan ve hep sıfır kalacak Hüsnü ve öykünün fonunda kayıp, karamsar hayatlara atılmış tek renkli fırça darbesi: karanlık, izbe, nemli odaların açıldığı ışıklı bahçede açan, herşeye rağmen sulanması ihmal edilmeyen hüsnüyusuflar. Ve öyküden zehir-zıkkım birkaç cümle:

"Yalan yanlış bir duvak taktılar. Yalan yanlış bir gelinlik giydirdiler. Ökkeş'in ölen karısının gelinliği ve duvağı ne kadar güzeldi diye düşünmeden edemedi. Ökkeş, -şimdi durumum bozuk- dedi diye, gelinliğin altına tabanları kauçuk, topukları kırık, kara, eski ayakkabısını giymek zorunda kaldı."

Çiçeklerin dilinde karanfil onur ve güzelliği temsil edermiş, ben ne zaman karanfil görsem ortaokul yıllarıma döner ve Sait Faik'in "Karanfiller ve Domates Suyu" adlı öyküsünü anımsarım. Kahramanı "Kör Mustafa"ya ve onun kayalara, taşlara, çalılara kafa tutan iradesine hayran kalırım. Üç evleklik arazi için inatla savaşmasına, toprağa duyduğu saygıya, orada yetiştirdiği, domateslere, karanfillere imrenirim ve çok sevdiğim Sait Faik'in insana, hayvana, doğaya duyarlı, alçakgönüllü, rindmeşrep yaşamının bunca erken sona ermesine vahlanırım. Yazar gördüğümüz her karanfilde, yediğimiz her domateste Mustafa'yı düşünmemizi söyler öyküsünün sonunda. Ben de diyorum ki doğaya, denize, balıklara, balıkçılara, kuşlara baktıkça Sait Faik'e bir selam uçuralım...

6 yorum:

  1. Benim yerime de oku e mi.. bu sene o kadar az okudum ki canım istemiyor nedense..

    YanıtlaSil
  2. Benden de selam söyle Sait Faik'e.
    Kitaplarına hayranım,ben iki haftada zamansızlıktan anca bitirebiliyorum bir kitabı.En son da Türkan'ı okudum Ayşe Kulin'den ve o kadının yaşam savaşına ve azmine hayran kaldım.Senin de okuduğunu bildiğim için yorum yazma gereği duydum.Çiçeklerini ve seni çok seviyorum..

    YanıtlaSil
  3. hiç ayla kutlu okumadım.psikoloji kitaplarımdan fırsat bulursam tez zamanda okuyacağım.karanfiller ve domates suyu benim de çok sevdiğim bir öyküdür.tekrar okumak istedim şimdi.ama hiç sait faik kitabım yok.lise ve üniversitede kütüphaneden ne çok kitap alır okurdum.şimdi kütüphaneye gidecek vaktim bile yok.bu çiçeğe şair karanfili dendiğini bilmiyordum.sizden daha neler öğreneceğim bakalım.masamda küçük bir leylak dalı var,kokusunu size yolladım sevgiyle...

    YanıtlaSil
  4. Bloğunuz ismi önce dikkatimi çekti o çok az bulunur narin mi narin kısa süre dalında kalan leylak sonra yazılarınız.Yüreğinize emeğinize sağlık.İzmirden sevgiler.

    YanıtlaSil
  5. Çiçekler,kitaplar ve Antalya ne kadar ortak paydamız var seninle :)
    Sevgiler canım

    YanıtlaSil