.

.
.

31 Temmuz 2009 Cuma

ÇAY

Şu yukarıdaki fotoğrafta ince belli tabir edilen bardak içinde süzülen, günde belki 20-30 kere gözümüzün önünden geçtiği için sıradanlaşmış kırmızı sıvının hayatımızdaki yerinden bahsetmek istedim bugün. Aslında aman aman çay tiryakisi sayılmam, bazen üç gün içmese aramayan bazen de günde 10 bardağa hayır demiyen cinstenim. Yine de tiryakilere haksızlık yapmayım benim oyum kahveden yana olsa da çaysız bir hayatı düşünemiyorum bile.

Çay ve ince belli cam bardak, genellikle tiryakilerin seçimi bu ikiliden yanadır, geleneksel evlerde de sunum hep cam bardakla yapılır gözlemlediğime göre. Son yıllarda fincanın önlenemeyen yükselişi başladı. Şahsen benim tercihim de fincandan yana-tiryaki olmadığım buradan belli zaten-bir kere kulpu var fincanın ve o büyük rahatlık, ayrıca çayı çok kaynar içemeyen biriyim, fincan benim istediğim ısıyı sağlıyor hem de kitap okurken daldığımda cam bardağı ortasından kavrayıp elimi yakmamı engelliyor. Çocukken annemin çeyiziyle gelen incecik Çekoslavak porseleni, üzerinde pembe güller ve mine çiçekleri olan çay takımını hayranlıkla seyreder ve çayı onlarla içeceğimiz günleri sabırsızlıkla beklerdim. Bir türlü gelmedi o gün, benim isteklerimi de "kırılır" diye geri çevirdi annem. Hiç akıl erdiremedim gündelik kullanım alışkanlığı olmayan bir eşya çeyize neden konur ve neden ömür boyu dolap bekler. O kuşağın yaşadığı hangi eve giderseniz gidin vitrinde kurumla süzülen porselen bir çay takımı görürsünüz. Batılılaşma ile geleneksellik arasında sıkışıp kalmış bir kültürün yansımaları sanırım. Sandığına batılı bir eşya koy ama annenden bildiklerini kullanmaya devam et. Annem de o takımı hiç kullanmadan hayata veda etti, taşınmalar sırasında bazı parçalar kırıldı, çatladı. Kalanları ben evimde saklıyorum şimdi anı olarak ama fincanları zaman zaman kullanıp çocukluğumda içimde kalan hevesi alıyorum.

İster bardakla ister fincanla içilsin herkesin çay içme şekli kendine özgü. Çok garip örnekler gördüğüm oldu çevremde. Okuldan bir arkadaşım çayını ders zili çalarken getirtir, şekerini atıp karıştırır, tabağını da ağzına kapatıp derse girerdi. Dersten çıkınca da gelip içerdi o soğumuş çayı. Sanırım onunki çay içmekten ziyade boğaz ıslatmaktı. Bundan daha ilgincini ise yıllar önce çalıştığım iş yerinde çok sempatik bir adam olan daire başkan yardımcımızda gözlemiştim. Çay servisi yapan görevli öğle yemeğinden sonra masasına bir bardak çay ve bir fincan Türk kahvesi bırakırdı. O, çay bardağını alır, yarısını boşaltır üzerine kahve eklerdi. Kalan kahveyi de mutlaka bizlerden birine ikram edip içmemiz için ısrarcı olurdu. Bardak içindeki karışım neye benzerdi hiç bilemedim, denemek de istemedim ama hep tuhafıma gitti bu içiş şekli. Çocukken anneannem çayıma süt koymamı isterdi soğuması için, yapardım bazen, burnumda mis gibi bir tereyağı kokusu var o sütlü çaydan kalma. Anneannem İngiltere sarayından çıkma mıydı ki sütlü çaylar falan bildiğine göre? Annem hep limon sıkardı çayına, halamsa çok açık isterdi. Doldurmak için bardağını aldığımızda her seferinde aynı tembihi yapardı kıs kıs gülerek: "İyice açık koy, Aniş Kadının sidiği gibi olsun." Aniş Kadın, bize yaptığı açıklamaya göre büyük büyük anneannesiymiş, kadını ihtiyaç giderirken gördü sanki. Uyduruyordu muhtemelen Aniş Kadını da sidiğini de, öylesine deli-dolu biriydi çünkü. Arkadaşlarımdan birinin de çayı rakı bardağında içmek gibi absürd bir alışkanlığı vardı, bunu bildiğimizden ona servisi rakı bardağında yapardık. Alt kattaki komşumuz huysuzdu biraz, annemin kabul günlerine geldiğinde illa lale formunda cam bardak isterdi, mevcut onca temiz bardak varken ona hizmet için kirli lale formlu bardakları yıkar bir yandan da söylenirdim.

Bütün bunlar okuduğum kitaptan sonra aklıma geldi, "Lezzetli Sohbetler"i okuyorum şu sıralar. Çay konusunda uzman biriyle yapılmış sohbet ilginçti. Mesela ben bergamut aromalı Earl Grey çayını çok severim. Öğrendim ki Earl Grey eski İngiltere başbakanlarından biriymiş ve bergamut aromalı çayı çok sevdiği için bu çaya onun adını vermişler. (Ben de İngiltere başbakanı olur muyum ki günün birinde) İngilizler çaya düşkün malum, ikindi çayı da vazgeçilmez alışkanlıkları. Biz de onlardan öğrenip "Five o'clock tea" deriz ya alakası yokmuş. İngilizler saat 5 de değil 3,5 da başlarlarmış ikindi çayına ve 4,5 da da servis bitermiş, çay yanında sunulan yiyecekler de elle yenmeye müsait ikramlıklar olurmuş. Son yıllarda çatal-bıçak kullanılsa da elle yeme geleneksel bir yöntemmiş çay servislerinde.

Bildiğiniz gibi çay Uzakdoğuda da çok tüketilen bir içecek ve törensel bir sunumu var. Çin'de çay üstadı denilen kişinin etrafına toplanarak yapılıyormuş çay seremonisi. Üstad kuru çayın üstüne kaynar su döküp 1-2 dakika beklettikten sonra kulpsuz küçük fincanlarda ikram ediyormuş. Bunun adı "iyi koku çayı". Islanmış yaprakların üstüne ikinci kez kaynar su dökülerek sunulan çaya "iyi tad çayı" deniyormuş. Aynı işlem üçüncü kez yapıldığında elde edilen çaya ise "uzun dostluk çayı" adı verilmekte imiş ki ben en çok üçüncü aşamayı sevdim. Ne kadar insancıl, ne kadar sıcak bir yönü var.

Bu çay sohbeti çok uzadı, en iyisi sizleri Attila İlhan'ın dizelerinin bir bölümüyle başbaşa bırakıp gidip bir çay koyayım...

EMİRGAN'DA ÇAY SAATİ
Çerağân Sarayı'ndan Büyükdere'ye
Üşümek sonbaharında eski çınarların
Uzadığı yerde gizlice akşamların
Başlayıp adetâ kendini dinlemeye
Kafeslerin ardında bol gözlü bir kadın
Ansızın giydirilmiş ipek ferâceye
Bir çay yalnızlığı Emirgân'dan öteye
Değdikçe ısındığı yaldızlı bardağın
Nedîm'den yansıması Tatyos efendi'ye
Tenhâ bir genç kız sesiyle Hicazkâr'ın
Kuytularda çürüdüğü bağdadî yalıların
Yorgun sarmaşıklarıyla sarkmış bahçeye
.......

6 yorum:

  1. Sen üzülme ben senin yerine Emirgan'da çay içiyorum.. he he he...İstanbul'a gelirsen beraber gideriz.

    YanıtlaSil
  2. Saat bu saat olmasa, yahut bu saatte yaş bu yaş olmasa, çoktaan yakmıştım çaydanlığın altını. Yukarıdaki görüntü, çok sevdiğim bir dostumun resmi kadar cezbeder beni. Hiç dayanamam.
    Yaşım ilerlemeye başlayınca, bir gün gelip de sağlık sorunları yüzünden çay içemeyecek olmam ihtimali beni ciddi ciddi korkutuyor.Elimin yakınlarında bir yerlerde dolu bir çay bardağı( mutlaka lale formunda) yoksa, ne okuyabilirim, ne de yazabilirim. Uzun yıllardır Seylan Çayı içerim.İçine hiç bir şey ilave etmem.(limon dahil). Sütü anlayabiliyorum da çay ve kahvenin karıştırıldığını ilk defa duymuş oldum.
    Süper bir paylaşımdı. (Her zamanki gibi)
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. Ne kadar güzel gözlemler ve araştırmalar bunlar.Bize verdiğin bilgi için teşekkür ederim Leylak Abla.
    Özellikle Earl Grey ile bezenen çayı daha fazla sevdiğimden bu Earl Grey olayı da şaşırttı beni.Ben de hep sorardım kendime ne alaka acaba diye? Söylemesi bile bir hoş...

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel, konusu çay olan dolu dolu bir yazı okudum sayende.
    kitabı da merak ettim.
    Sevgilerimle Nurşen'ciğim...

    YanıtlaSil
  5. Çay, çay sunumu,çay içerkenki tercihler ve gerçek çay saati konusunda verdiğin bilgileri, elimde ince belli Ajda bardağımla( bu da benim tercihim) çayımı içerken,zevkle okudum. Paylaşımın için teşekkürler

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Resim kadar yazı da içimde nedense çay içme isteği uyandırdı.. :)

    YanıtlaSil