Haftanız güzel olsun sevgili dostlar. İkide Bir'in sondan bir önceki yazısında dünyada dönen işleri bir yana bırakıp şu an bulunduğum şehirden söz etmek istiyorum, Ankara. Çoğunluk için sıkıcı, gri, denizsiz ve asık yüzlü olarak bilinen ya da nitelenen şehrimizde benim bile şu yaşıma kadar bilmediğim ne hazineler olduğunu öğrenseler belki fikirlerini biraz olsun değiştirirdi insanlar. Birkaç gün önce "Kavaklıderem Derneği" öncülüğünde bir şehir içi tura katıldım, turun başlığı "Genç Cumhuriyet'te Rus İzleri" idi. Girmediğim sokaklara daldım, görmediğim mekanlara girdim, bilmediğim şeyler öğrendim.
Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra ilk açılan yabancı elçiliklerden birinin Rus Elçiliği olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum, bildiğim yegane şey Kurtuluş Savaşı sırasında Rus hükümetinin Türkiye'ye yardımda bulunduğu. Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'du malum, cumhuriyetin ilanından sonra Ankara başkent yapılınca pek çok ülke elçiliklerini Ankara'ya taşıma konusunda olumsuz tavırlara girerken, Sovyetler Birliği 1920'de-elbette ki ekonomik ve politik nedenlerle-şimdilerde "Hamamarkası" denilen semtte, 18. YY. da yapılmış, kendilerine tahsis edilen Hacı Mehmet Özgün Konağı denilen binada faaliyete geçmiş. Net görünmüyor ama bina aşağıdaki fotoğrafta, kapalı idi gezemedik:
Binanın ve biraz arkasında bulunan Nazım Hikmet-A.C. Puşkin Kültür Merkezi'nin bulunduğu meydan şimdilerde Sen Petersburg Meydanı olarak anılıyor, fotoğraftaki pembe zeminli alan. Zeminin altının Rus mezarlığı olduğu söyleniyor anısına bir taş dikilmiş:
Hamamarkası semti ismini tarihi Karacabey Hamamı'ndan alıyor, hamam ve mahalle yakın zamanda restore edildi. Önce Hamamönü adıyla hamamın ön tarafındaki mahalle, sonra da arkasında kalan ve geziye konu olan Hamamarkası mahallesi. Sokaklarda biraz dolaştık, çiçekli bahçeler içinde restore edilmiş eski konaklar (tabii bazıları halen metruk ve harap halde) çeşitli kurumlara tahsis edilmiş, ev ve işyeri olarak kullanılanları da var. Aşağıdaki, nişan günlerini ölümsüzleştiren bir çiftin yer aldığı küçük meydan bunlardan biri:
Turumuza devam ederek, İnci Sokağı'ndan ayrılıp eskiden Rus Hastanesi olarak kullanılan ve şimdilerde Nazım Hikmet-A.C. Puşkin Kültür Merkezi olarak adlandırılan binaya yürüyoruz:
Söz konusu bina bu, aşağıda içinden bir görünüş:
Pencere camlarından detay
Asıl ilginç olansa yeşillikler ve güller içindeki gizli bahçesi. Bahçede yer alan bir masa ve bank Sakarya Savaşı'nda yaralananları ameliyat ve pansuman amaçlı da kullanılmış:
Atatürk'ün şu fotoğrafını çoğunuz görmüşsünüzdür:
İşte bu fotoğraf bu bahçede, aşğaıdaki kapının yanında çekilmiş, biz de poz verdik tabii ki orada:
Konagın eski harflerle damgalanmış dış duvar tuğlaları
Gerek eski Rus Elçilik binası, gerekse fotoğraflardaki Kültür Merkezi bir suikast sonucu öldürülen Rus Federasyonu Büyükelçisi Andrey Karlov zamanında restore ettirilmiş.
Bir sonraki istikametimiz Kale ve oradaki Türk-Rus Dostluk Evi. Daracık sokaklardan geçiyor, ilginç evler, çok güzel, oymalı kapılar, bize merakla bakan insanlar görüyoruz. Sokak isimleri ilginç, işte fotoğraftaki sokağın adı: "Ev Kadını Sokağı" 😊
Kale eteklerinden semte ve şehre bakış:
Sonunda menzile ulaşıyoruz, Türk-Rus Dostluk Evi. Daha önce de gitmiş ve blogda bahsetmiştim, o nedenle fazla detaya girmeyeceğim. Burası bir çeşit kültür merkezi ve müze görevi görüyor. Çok renkli bir bina, rengarenk mobilyalar, duvarlarda çoğunluğu Rus ressamlara ait tablolar, müzik aletleri sergileniyor. Bu yürüyüşü Rusların mutfak konusundaki mekansal izleri hakkında bir konuşma dinleyerek bitiriyoruz. Konu Karpiç ve Süreyya Lokantaları ile Madam Larissa'nın Büyük Sinema'nın yanındaki mekanı. Karpiç şimdi yıkılıp parka dönüştürülen eski Şehir Çarşısı'nda, Süreyya Pavyon (Pavyon ismine bakmayın, bir çeşit lokanta ve gece klübü) ise şimdi yerinde Soysal Pasajı olan Soysal Apartmanı'nın bodrum katında imiş.
Ve karnımız acıktı, yorulduk. Türk-Rus Dostluk Evi'nin özel Rus menüsü ile hazırlanmış açık büfeye geçtik. Neler vardı menüde derseniz Kievski, Romanov pilavı, şimşit çorba, şaşlık köfte, Arnavut ciğeri, pelmeni, Rus salatası haliyle ve tatlı olarak dilber dudağı. Arzu edenler için "Samagon" isimli yerli votka. Sadece tadına bakmak için bir yudum alabildim, kezzap içmişim gibi bir duygu uyandırdı :)
Çok ufuk açıcı, bilmediklerimizi öğrendiğimiz, keyifli bir gezi oldu. Düzenleyen Kavaklıderem Derneği'ne, gittiğimiz mekanların yetkililerine, mekanlar ve tarihçe hakkında bilgilendiren Tezcan Karakuş Candan ve kardeşime, tüm katılımcılara teşekkürler ve sevgiler...
Gördüğünüz gibi Ankara'da da gezecek çok yer var...
aaaa ne kadar güzel, dizlere de maşallah bu arada ;)
YanıtlaSilo tahta bankın 100 sene yağmur kar altında o halde kalmış olması bana pek doğruymuş gibi gelmedi aslında :))) bilemedim şimdi. gezileriniz bol olsun..
Valla dizlerimi tamir eden doktora şükran borçluyum, elleri dert görmesin. Tahta bank çok yıpraktı Cerencim, doğrudur söylenenler, çevrede o tahtalarla yapılmış hala ayakta olan kimbilir kaç yıllık ahşap binalar var, dayanmıştır yağmura kara. Hepimizin gezileri bol olsun...
Silay bayıldım bu geziye. en çok Atamın pozunun çekildiği kapının önüne! yârime diyeyim de bir haftasonu sizin ayakizlerinizi takip ederek gezelim şehrin bu sokaklarını.
YanıtlaSilsule
Şulecim mutlaka gezin, güzel restore edilmiş bazı yerler. Fakat Nazım-Puşkin Kültür Merkezi açık olmayabilir, bizim gezi içi özel izinle açılmıştı ama dıştan bile güzel bina. Bilmediğimiz neler var bir şehrin derinliklerinde.
SilNe iyi yapmışsınız sevgiyle kalın.
YanıtlaSilTeşekkürler, sevgiler...
SilAnkara'da bu tür gezi yapan Urbanwalks Ankara diye bir grup da var. Instagram'dan takip ediyorum ama henüz denk gelemedim. Zaten duyuru yapar yapmaz doluyormuş. Kavaklıderem Derneği'ni duymamıştım. Ne güzel bir tur olmuş. Sağlıkla nicelerine!
YanıtlaSilKardeşim de Kavaklıderem ve başka mecralar adına Ankara yürüyüşleri yaptırıyor Sevgili Leylan, özellikle Ulus rotası çok iyidir. Zaten bu yürüyüş ve yemeğin anlatıcılarından biri de kardeşimdi. Kendisi tam bir Ankara tutkunudur, kitapları da var Ankara konusunda. Belki günün birinde birlikte de bir tur yaparız sizinle, ne güzel olur. Sevgiyle...
SilAnkaraya çocukken bir kaç kez gitmiştik ama şimdilerde Anıtkabir ziyareti için durmak dışında hiç gezemedim sayenizde merak uyandı bende çok da güzel anlatmışsınız adeta tura katılmış hissettim çok teşekkürler
YanıtlaSilAnkara dediğim gibi yaşayanlar tarafında çok sevilen bir anne gibidir ve çeşitli sürprizler sunar arayana. Belki bir gün denk gelir ve birlikte gezeriz. Sevgiyle...
SilAh Ankara hep çok sevdim ve seveceğim 11 yıldır ayrı olsakta..Kardeşinizin kitaplarının isimlerini verebilir misiniz rica etsem :)
YanıtlaSilİkinci dereceden kuzenim Kale içinde küçük bir konağın bahçesinde düğün daveti vermişti. Ben çok beğenmiştim konağı ama maalesef onlara pek uğurlu gelmedi. Seviyorum şehirlerde genelde yüksek mevkide olan eski şehir dokusunu, bazısı yenilenmiş ama çoğu virane evleri, işlemeli kapıları, cumbaları. Ne kadar karakterli mekânlar aslında. Şimdiki şehir dokularıyla karşılaştırınca müthiş bir zenginlik. Ay seviyorum sizin Ankara'daki, Antalya'daki gözümüz, kulağımız olmanızı. Hep gezin, daha çok gezin :)
YanıtlaSilNe harika bilgiler. Kale civarını ve Atamızın pozunun çekildiği yeri not aldım. Ben Ankara'yı doğru düzgün bilmiyorum. Anıtkabir'e birkaç kez gitmişliğim var . Kızılay Meydanını bir de Tunalı Hilmi Caddesi'ni biliyorum hepsi o kadar. Görülecek ne çok yer var. Paylaşım için teşekkür ederim Nurşen Hocam. Sevgilerimi gönderiyorum. Gönlünüzce bir yaz dilerim.
YanıtlaSil