.

.
.

9 Ekim 2020 Cuma

9 EKİM (AYLAR SONRA)

Öyle yorgunum ki, pandemi başladığından beri çok az sokağa çıktığımı takip edenler bilir. O çıkışlar da kendi arabamızla çocuklara gitmek, en fazla arabayı park edip parkta piknik yapmak ya da kız kardeşle ikimize de yakın bir noktada buluşup biraz yürüyüş yapmaktan ibaretti. Geçen gün interneti kurcalarken bir sergi duyurusu gördüm, şimdi adına "Doğan Taşdelen" ibaresi de eklenen Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde "Leonardo Da Vinci'ye Saygı Sergisi" açılacaktı. Şöyle bir düşündüm, eve yakın sayılır, yürüyerek gidebilirim, mekan çok geniş ve daha geçenlerde bir enfeksiyon profesörü inceleyip sağlık açısından sorun teşkil etmediğini belirtti, üstelik hafta içi tenha olduğunu daha önceki ziyaretlerimden biliyorum. "Neden olmasın?" dedim. Öyle susadım ki sanatsal bir etkinliğe, risk varsa da göze aldım. Konuyu kardeşe açtım, ondan da olur alınca dün için sözleştik. Sergi sonrası da yine o civarda bir arkadaşa uğrayıp bahçesinde maskeli ve mesafeli küçük bir buluşma yapmaya karar verdik. Verdik vermesine de beni bu kadar yoracağını hiç düşünmemiştim. Hesaba katmadığım şey neredeyse bir aydır bırak yürümeyi, evden bile çıkmamış olduğum, vücudun tüm antrenmanını yitirmiş, hamlamış olması ki hem de nasıl. 

Sergi salonuna gidene kadar birkaç yokuş tırmanıp indim, az daha yürümem gerekse oturup ağlayacaktım. Neyse ki gücümün sonuyla kapının önü aynı ana denk geldi. Kız kardeş beni bekliyordu, girdik içeri. Gerçekten bomboştu koskoca sanat merkezi. Bizim dışımızda iki kişi ya gördük ya görmedik. Hijyen nedeniyle asansör kullanmadık, bilenler bilir orası 4 katlı bir yer ve her katta sergi salonu var, mecburen merdivenlere yöneldik. Her basamakta tabanımdan kasığıma yükselen bir ağrıyla çıktım katları. Fakat sergi güzeldi, değdi ağrılarıma ve yorgunluğuma. Serginin küratörlüğünü İbrahim Karaoğlu yapmış. Bir grup sanatçı Da Vinci'nin ömrünün son üç yılını geçirdiği İtalya'nın Amboise şehrine giderek incelemeler yapmış ve dönüşte orada yaşadıklarının etkisiyle Leonardo'ya gönderme yaptıkları resim ve heykeller oluşturmuşlar. Ayrıca video-art odasında bir "Leonardo Da Vinci Belgeseli" de izlenebiliyor. Birkaç yıl önce yine aynı mekanda Van Gogh için yapılan bu tarz bir çalışmanın da sergisini izlemiştim. 

Serginin yorgunluğunu atamadan arkadaşın evine yürüyüp, dönüşte aynı yolu eve dönmek için yokuşlu inişli kat edince son mesafeleri adeta sürünerek aldım. Her şeye rağmen güzel bir gündü, hele de aylar sonra sanatla buluşmak tüm ağrılara ve yorgunluğa değdi, niyetim ayaklarımı uzatıp serilmekti ama dün de pek dinlenemedim. Yapmam gereken yemekler vardı, sabahtan mutfakta aldım soluğu. Canım nostalji istedi, "Yeni Türkü"nün en sevilenlerini açtım ve başladım börek yapıp, köfte yoğurmaya. Artık ne "Yeni Türkü" eski "Yeni Türkü", ne ben eski ben değiliz ama şarkılara iştirak etmek hoşuma gitti. Grubun satın aldığım ilk kasedi "Yeşilmişik" idi. Kendi aracımızla bir Karadeniz gezisi planlamıştık ve kaseti de yolda dinlemek için almıştım. Nitekim yola çıkar çıkmaz iteledim teybe. Tesadüfe bakın ki tam da Samsun Asfaltı'nda seyrederken başladı "Mamak Türküsü". Derya Köroğlu'nun yer yer detone olan ama tam da o nedenle insanın içine işleyen sesiyle; "Güneş altında tutsaklar/Geçen sonbahara bakıyorlar/Şirin mi şirin gecekondu evleri/Samsun Asfaltı'nda otomobiller/Ne güzeldir yollarda olmak şimdi". Birdenbire suçlanıvermiştim, birileri tutsakken onların imrendiği bir şeyi gerçekleştiriyor olmak vicdanımı sızlatmıştı. Hoş şimdi de biz evimizde tutsak bakıyoruz geçen sonbahara. Derken "Fırtına" başladı da "Geçse de yolumuz bozkırlardan/Denizlere çıkar sokaklar" diye avaz avaz bağırarak kendime bir nebze umut aşıladım. Kısacası arkadaşlar dün şarkılardan fal tutarak ve yorgunluğa yorgunluk ekleyerek son buldu. "Dinlenince geçer" diyeyim ve sergiden karelerle veda edeyim:





Onay Akbaş


Bedri Baykam


Devrim Erbil


Mercan Dede


Cem Sağbil



Yalçın Gökçebağ



Bahar Oganer


Tülin Onat


Fevzi Karakoç


Ergin İnan


Burçin Erdi

Bitirirken önünden geçtiğim şu binanın fotoğrafını da eklemeden geçemeyeceğim. Sevgi Soysal bir zamanlar Bilir Sokak'taki bu binada oturmuş ve "Yürümek" romanını burada yazmış:






7 yorum:

  1. İçim ferahladı sanki. Evde bir sanatçıyla yaşadığımdan müzeler, sergiler açılır açılmaz suya koşar gibi koştuk ama sen böyle yazınca, yeni türkü samsun asfaltında otomobiller falan.. Daha bir idrak ettim sanki bu dönüş hissini... Ne olur kapanmasın bir daha sanat penceremiz. Bir de.. şu konserler, tiyatrolar diyorum onlara da artık sıra gelse, sinemalar çalışıyor çünkü?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah sorma Ceren, o kadar eksikliğini hissediyorum ki. Normalde ben bu zamanlar Altın Portakal Festivalinde bir filmden diğerine koştururdum, ajandamda konserler, tiyatrolar, sergiler arka arkaya dizilirdi. Operalar, tiyatrolar faaliyete geçti burada ama bende kapalı alana girecek cesaret henüz oluşmadı. Sergi ile kurdeleyi kestim ama sanmam ki kış boyu bu tarz bir etkinliğe katılayım. Tez biter diyoruz ama biteceği yok lanet pandeminin. Çok sevgiler.

      Sil
  2. Her gün maskeyle "pandemi normali" içinde yaşayanlar bir bakıma şanslı. En azından o yorgunluğu yaşamıyorlar. İlk aylar ben de evden hiç çıkmamıştım ve ilk çıkışımda korkunç bir yorgunluk hissetmiştim. Eve gel, şunu sil, bunu bilmemne yap :) Psikolojik harp de cabası.

    İyi yapmışsınız. Biz de nasiplendik böylece :)) O kadar özledim ki Tunalı'sını, Tunus'unu, Esat'ını. Ben Esat çocuğuyum. Yıllarca yaşadım. Çocukluğum ve ilk gençliğim oralarda geçti. Kavaklıdere'deki yeşil binayı görünce "aaa benimki" dedim :) Oldum olası çok sevmişimdir. Kavaklıdere ilkokulunda oy kullanmaya giderken, Tunalı'ya inerken hep görürdüm. Sevgi Hanım'ın orada oturduğunu da geçenlerde bir blogta okuyup şaşırmıştım. Tezer Özlü ve Adalet Ağaoğlu'nun bu civarlarda bir dönem yaşadığnı biliyordum (sanırım onlar Mimoza Apartmanı civarında oturmuş, tam bilgisine ulaşamadım) ama Sevgi Hanım sanki Yenişehir'de yaşamıştır gibi düşünüyordum. Her güne yeni bir bilgi :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sıkıldım esasen, evde oturmaktan da sıkıldım ama sokağa çıkmak arzum da kalmadı. Güya evde sürekli hareket halindeyim ama yürümek başka bir eylemmiş, kaslarım unutmuş yürümeye yürümeye. Artık Antalya'ya saklıyorum hevesimi, en azından eve yakın, falez üstü parklar var, burada maskeyle egzos koklamaktan da bezdim, çocukların hatrına bir süre daha idare edeceğiz artık, ay sonu sanırım yola düşeriz. Sevgi Soysal'ın evine gelince, aslında Bülten'de dayım oturdu yıllarca, sürekli gidip geldik ama Bilir'den geçmemişiz demek, önce cafe dikkatimizi çekti, pandemi olmasa şu şirin yerde kahve içerdik diye konuştuk kardeşimle, meğer Sevgi Soysal'ın eviymiş. Ben de Esat çocuğu sayılmasam da Esat genci sayılırım, gerçi bizimki biraz daha Seyran sınırlarında kalıyor. Eski tadı kalmadı ne yazık ki. Çok sevgiler...

      Sil
  3. Leylakcığım,
    Ne ilginç fikir ve sonucunda ne güzel bir sergi olmuş, sayende biz de nasiplendik, sağol.
    Yürümek işi önemli, ilk iki ay ben de çok hareketsiz kaldım, sonra baktım ki onbeş dakika yürümek bile yoruyor, ne olursa olsun her gün bir saat yürümek kuralını koydum kendime. Çabuk toparlanırsın yürümeye başlayınca, merak etme.
    Sevgiler. :)

    YanıtlaSil
  4. sergi gezmek tiyatro konser seyahat sanki bir daha olmayacakmış gibi geliyor bazen ve çok korkuyorum

    YanıtlaSil
  5. Doğrusu ben Antalya da bulunduğum semtin dışına bile çıkmıyorum.

    YanıtlaSil