.

.
.

7 Ağustos 2013 Çarşamba

BAYRAM ÖNCESİ MUTFAKTA KİM VAR?



Görsel: Buradan

Kadın sabah yataktan kalkarken aklında yarınki bayram yemeği için planladığı menü vardı. Bir kısmını dün akşamdan halletse de işin büyügü arife gününe kalmıştı. "İyi ki senede iki defa bayram oluyor" diye konuştu kendi kendine, "masrafı ayrı, yorgunluğu ayrı, telaşesi ayrı, bir de ayda bir bayram yapsak hapı yutmuştuk." Pek hoşlandığı söylenemezdi bu telaşeden ama birkaç yıldır çocuklarla, kızkardeşle biraraya gelip, en azından bir akşam yemeğinde hoşça vakit geçirmek güzeldi. Hem artık yanlarında, aralarında olmayan büyükleri de anmış, onların geleneklerini sürdürmüş oluyorlardı.

Bunları düşünürken mutfağa girmişti bile, işe akşam yemeğinden sonra ıslatılıp bırakılmış tavayı yıkayarak başladı. Ardından en önemli işe girişecekti, "portakallı, haşhaşlı tatlı" yapımına. Huyu kurusun özel günlerde, kalabalık toplantılarda hep yeni bir şey denerdi. Neyse ki şimdiye kadar eline yüzüne bulaştırmamıştı. Sebzelikte duran 3 portakalı çıkarıp yıkadıktan sonra kabuklarını rendelemeye başladı. Tarif üzerinde biraz oynama yapacaktı kendince; şerbete yarı yarıya su, yarı yarıya portakal suyu koyacaktı. O sırada ilk vukuatını gerçekleştirdi, başparmağın ilk bölümünü rendeye kaptırmıştı. Canı yanarak rendenin yedi sülalesine bir selam gönderdi ve parmağını suya tutup kağıt peçeteye sardı, rendeye devam etti. Sonra kabuksuz kalan portakalların suyunu sıkıp suyla karıştırdı, 3 bardak da şeker ekleyip ateşe oturttu. Hamurun malzemelerini çukur bir kaba yerleştirecekken aklına geldi ki oda ısısında olması gereken Sana yağını dolapta unutmuştu. E haksız da sayılmazdı yıllardır eve ne Sana ne de benzeri bir margarin girmişti, bayram tatlısı hatırına olmasa yine de zor girerdi ama "o kadar çatlak su kaçırmaz" diyerek 250 gramlık bir paketin malzemeye dahil olmasına rıza göstermişti. Dolabı açıp margarin paketini aldı ve balkonun güneş alan bir köşesine yumuşaması için bırakıp salonun camlarını silmeye gitti. Bu arada diline ta çocukluğundan kalma bir reklam cıngılı takılmıştı:
"Bu sevgi besler beni
Yalnız, yalnız, yalnız, yalnız Sana yemeli
Memlekette Sana'dır yağların en güzeli
Sanaaa, Sanaaa, Sanaaa, Sa-na"
Bir yandan yüksek sesle söylüyor, bir yandan camları siliyor, kafasından da "Hadi oradan sabun tadında, sabun kokulu Sana, yıllarca faydalı diye kakaladınız bize bu suni yağları" diyordu. Aklına geldi, bir de Vita ve Ufa vardı. Teneke kutuda alınır, bitince de içine sardunya, küpe çiçeği, begonya falan dikilir, pencerenin önüne sıralanırdı. Bu adet öyle yaygındı ki bir ara Ufa, teneke kutulara Türk motifli renkli desenler basar olmuştu. Gözünün önüne Yenimahalle'deki evin, merdiven sahanlığına bakan mutfak penceresine dizili saksılar geldi. "Annem olsaydı" diye düşündü "şimdi hummalı bir telaş içinde olur, iş yapmaktan çok sıralayıp planlamaktan yorulurdu". Derin bir iç çekti, annesi yoktu artık ne yazık ki, "zaten olsaydı bu camlar bu kadar kirlenmezdi" diye gülümsedi ve bezi banyoya bırakıp ellerini yıkayarak mutfağın yolunu tuttu.

Yağ yumuşamıştı, 2 yumurtayı, 1 bardak irmiği, yarım bardak pudra şekerini, portakal kabuğu rendelerini harmanladı. Eline hiç sevmediği halde rende kazası yüzünden eldiven giymişti, ilave etmesi gereken 3 bardak unu bulaşık ellerle zor bela ekledi, kabartma tozunun paketini ağzıyla yırttı ve hamuru yoğurmaya başladı. Hiç sevmezdi hamur yoğurmayı, işi kolaylaştırmak için dilinin ucuna gelen türküyü söylemeye başladı. Ne söylediğinin farkına varınca bir kahkaha attı. Gençliğinde bir Tatar köyünde öğretmenlik yapan halasının öğrenip kendine de öğrettiği bir Kırım Tatarı türküsüydü hamura eşlik eden: "Siyt Osman saray, saldırgan ay boyganda boyda/Sen nişanda yog edin ay hoşgildin toyga". Meraklısı için aşağıda:


Kadın Tatarcayla cebelleşirken hamur kıvama gelmişti. Fırını yaktı, kaynayan şerbetin altını kapattı ve ceviz büyüklüğünde toplar yapıp haşhaşa bulamaya başladı. Her topun göbeğine bir fındık tanesi yerleştiriyordu. Sonuncuyu da halledince tepsiyi fırına sürdü ve öğlen saatindeki dişçi randevusuna yetişmek için hızlandı. Dönüşte sarmayı planladığı sarmanın içini hazırlamaya başladı. Pirinci yıkadı, biraz ince bulgur ekledi, kıymayı dolaptan çıkardı, soğanı, sarmısağı bızztladı, baharatları serpti ve karıştırmaya bir yandan da anneannesini düşünmeye başladı. Anneannesinin sarma yapması başlıbaşına teatral bir olaydı. Sarma yapmaya niyet ettiği günler sabahın köründe kalkar ve ev ahalisini de ayağa dikip emrinde kullanmaya başlardı: "Zofra bezini yayın, soğanı soyun, maadünüsü yıkayın, piriçi ayıtlayın, yaprağı haşılayın". Onlar ardarda verilen emirlerle şaşkın malzemeyi tamamlamaya çalışırken anneanne yere oturur, örtüyü dizine çeker, tek bacağını uzatır, diğerini altına alır, gözlüğünü burnunun üstüne düşürüp dilini ağzının yan tarafından dışarı çıkararak kimbilir ne zaman parmağına girip bir daha çıkmamış yakut taşlı yüzüğünün boğduğu tombul parmaklarıyla minicik minicik sarmalar sarardı. Kadın özlemle gülümsedi, anneannesini düşünerek bir türkü tutturdu bu sefer, onun en sevdiği türküyü: "Cevizin yaprağı dal arasında/Güzeli severler bağ arasında/Üç-beş güzel bir araya gelmişler/Benim sevdiceğim yok arasında". 15 yaşında ailesinin kararıyla evlendirilmiş, çok geçmeden üstüne kuma gelmiş, hayatta kadın-erkek ilişkisine dair tek söylediği "Ben gençken öyle güzeldim ki, evli olduğumu bilmemiş de bir müddeiumumi istemeye gelmişti" olan güzeller güzeli çileli Anadolu kadını anneanne, bu sevda dolu türküyü hangi duygularla severdi bilinmez ama kadın ne zaman dinlese ve söylese anneannesini hatırlar, gözleri dolardı.

"Fazla duygusallık bünyeye zarar, hem de randevuyu kaçırtır" diyerek giyinmeye gitti kadın, çok sürmedi kendini dışarı attı, koşar adımlarla diş hekiminin muayenehanesine ulaştı, yerinden fırlayan dolguyu tamir ettirip arife kalabalığıyla iyice bunaltıcı olmuş sokaklardan geçerek eve döndü. Şimdi sarma zamanıydı ama "önce güzel bir film bulmalı" dedi ve bilgisayara doğru yöneldi.

Yukarıdaki bayram telaşındaki kadın ve ben Leylak Dalı hepinize huzur içinde bir bayram diliyorum...

Bu da meraklısı için yaptığım portakallı-haşhaşlı tatlı, esinlenme için "Selda'nın Mutfak Defteri"ne çok teşekkürler...


15 yorum:

  1. Iyi bayramlar leylak dalım. Bayram telaşı güzel bir telaş. Bayramlar kalabalık guzel ama cocukken daha güzeldi sanki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Akana, herşey çocukken güzeldi zaten ama sağlıklı olduğumuz her an bayram aslında. Kutlu olsun...

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Leylak Hanim,uzun süredir takipçinizim. Yazılarınız cok güzel öykü tadında yazıyorsunuz. Sizi okumaya doymuyor ve hic bitmesin istiyorum. Kaleminize, yüreğinize saglık. Bir gün tanışmak umuduyla, seker tadında bayramlar diliyorum. Elif

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Elif hanım, mutlu ettiniz beni. Dilerim bir gün tanışırız, iyi bayramlar olsun...

      Sil
  4. Leylak dalı ben bu yeni anlatıma bayıldım!!!! Ayrıntılar şahane! "O kadar çatlak su kaçırmaz" sözünü ilk defa duyuyorum ve ilk fırsatta kullanmayı düşünüyorum. Kabartma tozunu açma stilini de çok gerçekçi buldum :D Bir de dolma saran anneannenin duruşunu resim gibi anlatmışsın. Parmaktaki o yüzük o kadar sahici ki. "Maadünüsü" önce çözemedim sonra da çok hoşuma gitti. Leylak Dalı kesinlikle öykü yazmalısın!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol canım ya, böyle yorumlar aldım mı keyifleniyorum :) Birileri beni durmadan dürtse iyi olacak bu yazma konusunda :) Ah anneannemin orijinalini görmeliydin sen, daha ne cevherler vardı onda.
      Sevgiler yolluyorum...

      Sil
  5. Bayramın huzur dolu, mutlu geçsin Leylak Dalı. Güzel yemeklerin için eline sağlık. Benim bayram menüsü pek hafif bu bayram. Bende bir tembellik bir tembellik sorma.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mihribancım senin de bayramın huzurla geçsin. Ben de misafir kalabalık Ankara'da olunca o yüzden el mahkum hazırladık birşeyler :)
      Çok sevgiler yolluyorum, Ankara'ya gelirsen görüşelim, Ekim'e kadar buradayım...

      Sil
  6. Yanıtlar
    1. En güzel bayram dilekleri de benden sevgili Nehire...

      Sil
  7. Sana yağını balkonda güneşe koyup, balkona bakan odaların ve mutfağın camlarını silindi. Yalnız değilmişim demek ki :) Mutlu bayramlar Leylak Dalı.

    YanıtlaSil
  8. Sana mutlu bayramlar sevgili Başak, eh biz yaştakilerin ortak kaderi galiba bu :)

    YanıtlaSil
  9. O tatar türküsünü nerdeyse yarım asır önce 969 da,kısa bir bayram tatilinde(3gün)eve gidemeyip Eskişehirli arkadaşım Hediye ile onlarda geçirdiğim tatilde Hediye'nin yengesi söyleyerek bana da öğretmişti.
    Onu,mezuniyetten sonra izini kaybettiğim Eskişehirli Hediye Sarıkaya'yı hatırlattı bana yazın.
    Nostaljin oldum sayende leyleğım sağol.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir bilen daha çıktı demek Nalan :)
      Sevgiyle...

      Sil