Bugün size bol fotoğraflı bir post hazırladım. Mekan Çıkrıkçılar Yokuşu, Pirinç Han, Kale civarı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi vs vs. Tabii çektiğim bütün fotoğrafları eklesem bugünkü postu yolluk yapıp koridora serebilirdim o yüzden seçmece yaparak izlemenize sunuyorum. Umarım beğenirsiniz, valla beğenmezseniz küserim zira sizi bu mekanlardan mahrum etmemek için yaptığım faaliyetten dolayı belim ve dizim o kadar ağrıyor ki sandalyede oturmakta bile zorlanıyorum. Şimdi gezip gezip kabahati üstümüze atıyorsun dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız, doğru söze ne denir.


Gördüğünüz mekan Kale civarındaki Pirinç Han'ın cafesi. Güneş altında "Müzekart"ımı yeniletmek için Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne gittik önce, kart yenileme işleminden sonra müzenin satış mağazasına daldık. Ben birşey almadım ama kızkardeş kendine ayraçlar ve magnetler aldı. Sonra indiğimiz dik yokuşu tekrar çıktık ve soluklanmak için kendimizi Pirinç Han'a atıp cafedeki tahta masalardan birine yerleştik. Kahvelerimizi içip dinlendikten sonra Han içinde keşif turuna çıktık.


İlk teftiş ettiğimiz dükkan "Yapalak Ayşe" nin bebek dükkanı idi. Envai çeşit el yapımı bebeğin olduğu bu dükkan Pirinç Han'ın en bilinen mekanlarındandır. Tüyden kanatları olan bembeyaz, melek şeklinde bir bebek aldıktan sonra üst katlara çıktık.



Han içindeki dükkanlarda çok orijinal objeler, antikalar, el yapımı ürünler, değişik takılar bulmak mümkündür. Hiçbirşey almasanız bile gezmek, o eski kokan havayı solumak, ayağınızın altında gıcırdayan tahta tabanı hissetmek, satışa sürülen eşyaları karıştırmak çok zevklidir. Her seferinde yeni birşey keşfedebilirsiniz.


Eski moda gözlüklere, geçmiş yılların Burda, Hayat, Ses Mecmualarına, Cep Fotoromanlara, Tommiks, Teksas ciltlerine, misketlere ihtiyacınız varsa sizi böyle alayım.

Bazen bir masanın üstünde öylesine atılıvermiş bir lavanta demetine rastlarsınız.

Bazen kapalı bir dükkanın kapısının yanındaki sepete doldurulmuş kurutulmuş çiçeklere. Dükkan kapalıymış ne gam, alacağınız birşey varsa komşu hemen koşar yardımınıza, kendisine emanet edilmiş anahtarla açar kapıyı, verir istediğiniz şeyi size.

Şapkacı da vardır burada

Karagöz-kukla evi de

Pirinç Han'daki gezintimiz bitince Çıkrıkçılar Yokuşu'na vurduk kendimizi. Bir vitrinde çocukluğumuza rastladık.

Yan taraftaki dükkanda ise tavşana benzeyen koyunlara.

Yastık, yorgan, yatak mı yaptıracaksınız, seçin. Ham yün var, eğirilmiş yün var, pamuk var, elyaf var. Fotoğrafını koyamadığım daha neler neler var. Bir dükkandan hasır sepet, diğerinden Tokat baskısı masa örtüsü aldık . Sonra da saldık kendimizi yokuştan aşağı, dilimizde Ali Cengizkan'ın dizeleri:
"Bırak Çıkrıkçılar Yokuşu orda dursun
Tüllerle, koltuklarla, yatak ve yorganıyla,Bırak arkamızdan gelsin tarihçilerVe aramızı belirlesin omzundaki küçük çanta.Gel, ve artık hiç konuşmayalım
Bir yanımız güvercinler, parke taş altımızda
Bırak Çıkrıkçılar Yokuşu orda dursun
Nasılsa vur emri çıkartıldı adımıza..."