.

.
.

23 Ekim 2009 Cuma

MEKTUP


Bilgisayarın başındayım bir-iki saattir, mail kutusuna baktım önce. Forward edilmiş ve kimbilir kaç kişi tarafından yollanıp artık baymış birkaç slayttan başka birşey yoktu. Bana hitaben yazılmış iki satırlık iletiye bile razıydım oysa. Ben ki bir zamanlar sayfa sayfa mektuplar yazan, yine sayfa sayfa mektuplar almak için postacının yolunu gözleyen biriydim, şimdi iletiye muhtaç durumdayım. Cep telefonları ve bilgisayarlardan şikayetçiyim bu nedenle. Onlar çıktı çıkalı mektup yok oldu, tebrik kartları yok oldu, telgraf bile yok oldu. Oysa özel günlerde telgraf çekerdik eskiden, diyelim uzaktaki bir yakınımızın çocuğu oldu, koyardık önümüze yarım tabaka kağıt, önce tam tepeye büyük harflerle "ELT" yazardık. Bu en ucuz telgraf türüydü, sonra da meramımızı en kısa yoldan anlatacak cümleler seçerdik, fazladan her kelime fazladan para demekti . Bu bağlamda şöyle bir metin çıkardı ortaya: "Bebeğe uzun ömürler diler, sizleri kutlarız." Çok telgraf çektim çok, evlenenler için, doğum günleri için, şehirlerarası yolculuklarda gideceğim yere vardığımı bildirmek için. Bazen kötü haberler gelirdi telgrafla, bazen müjdeli haberler. İkinci seçenekte telgraf dağıtıcısına bahşiş vermek adettendi. Sürekli kareli gömlekler giyen bisikletli bir telgraf dağıtıcımız vardı çocukluğumda, aileden biri gibi olmuştu yıllar içinde. Sonra birgün kapımızın önündeki kavşakta hızla gelen bir otomobilin altında kalıverdi bisikletiyle. Yakınlarımızdan birini kaybetmiş kadar üzülmüştük. Postacımızla daha da yakındık, üniversite sınav sonuçlarımın gelmesine yakın başka bir semte taşınmıştık, yeni adresimizi alan postacımız sektirmeden ulaştırmıştı sonuçları elime.

Mektup... Hâlâ sihirli bir sözcüktür benim için uzun yıllardır kimseden gelmese de. Çocukluğumun en gizemli mektupları annemin sandığında, pembe karton bir kutunun içindeki desteydi; babamın nişanlıyken yolladığı mektuplar. Çizgili kağıda, babamın sağa eğik güzelim yazısıyla dolmakalem kullanarak yazılmış bu mektupları okuyabilmeyi çok arzulardım. Olmadı, ben onları okuyabilecek olgunluğa geldiğimde yokolmuşlardı. Annem ne yaptı bilinmez, hiç sormadım. Ama hiç olmazsa bir tekinin bile saklanmasını ne kadar isterdim. Yıllar sonra anneannem öldüğünde evini boşaltırken bulduğum, çok az hatırladığım dedemin anneme yazdığı mektup beni bu nedenle çok sevindirmişti. Hâlâ saklarım o titrek bir yazıyla ama sevgiyle yazılmış sararmış sayfaları.

En yoğun mektup gönderip aldığım dönemler ortaokul ve lise yıllarımdır. Sevgili sıra arkadaşımın babası yazları şehir dışında görevlendirilir, uzun süren bu görev nedeniyle yaz boyu ailecek değişik şehirlerde kalırlardı. Tatilde arkadaşımı göremeyeceğim için bir yandan üzülürken bir yandan da birbirimize mektup yazma imkanı doğuyor diye sevinirdik. Neredeyse haftada bir mektup yollardık birbirimize sayfalar dolusu. Bazen birkaç sayfa yetmez sayfaları boylamasına ikiye böler altalta birbirine ekler, 2-3 metrelik yolluk kıvamında mektuplar yazardık. Ne bulur, ne anlatırdık akla sığar birşey değil ama her gelen mektup o günün mutlu geçmesi için vesile olurdu. Her yaz, babası emekli olana kadar bıkmadan sürdürdük bu iletişim biçimini.

Kimi zaman okuması yazması olmayan komşuların, akrabaların mektuplarını yazardım. Anneannemin katibiydim mesela. Dayım askere gittiğinde haftada bir beni yanına oturtur, kırtasiyeciden aldığı çizgili kağıdı önüme koyar, "Yaz kuzum" diye başlardı. Her seferinde aynı şeyleri söylerdi o, "daha daha nasılsın, kendine iyi bak, üşütme, sıkı giyin, boğazına dikkat et". Kalan boşlukları doldurmak benim hayal gücüme kalırdı. Bir de komşumuz vardı, Sultan teyze. Hem yaşlı, hem felçliydi. Hapiste olan oğluna mektuplar yazdırırdı o da. Onun mektuplarını yazmak beni çok yorardı, çünkü baş konusu eziyetlerine dayanamayarak üç çocuğunu alıp babasının evine giden gelinini oğluna şikayet etmekti. "O senin karın var ya, o senin karın" diye başlardı mektuba, daha hatır bile sormadan. Verir veriştirirdi gelinine. Çocuk aklımla, zaten hapishanede olan bir adamın yeterince derdi olduğunu, bir de karısı hakkında atıp tutmaların onu daha da çok üzeceğini düşünür, mektubu tamamen doğaçlama düzenler, onun söylediği şeylerin tek kelimesini bile mektuba yazmazdım.

Yıllar geldi geçti, yazılan mektuplar da, alınan mektuplar da seyrelmeye başladı ve günün birinde artık postacılar fatura ve kredi kartı ekstresi dışında birşey getirmez oldu. İnsanlar birbiriyle telefon mesajı ve e-posta aracılığıyla haberleşir oldular. Ama bana yetmiyor dostlar, ben mektup okumak istiyorum ve içimde hâlâ günün birinde yine upuzun bir mektup alacağıma dair kocaman bir umut taşıyorum...

9 yorum:

  1. Sevgili Leylak,
    Ne kadar güzel anlatmışsın güzel değerlerimizi.
    Bina girişindeki posta kutuları yakında tarihe karışacak yakında, artık kart ekstreleri, telekom, cep tlf. E.posta oldu. Ödemeler otomatik. Elk.Su İgdaş fat. hiç sevmediğimizden posta kutusu zevkimiz de bitti.
    "Mektup yazma ve alma" bende çok özledim, çok şeyi özlediğim gibi.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. merhaba, telgraf anım yok ama mektup anım çok... mektup bambaşka, kalem tutmak, kelâmı kalem aracılığıyla kağıda dökmek, kişiye özgü her biri ayrı el yazıları, kağıt kokusu, el izi, zarfı, pulu hepsi keyifli bir seremoni...
    ben de çok özledim...

    sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Postacı senelik iznini almış, şehri dolaşmaya çıkmış.:)))
    Mektuplar...Ağabeyim askere giderken beni mektupsuz bırakmayın demişti. Sıraya koyduk. Üç kızkardeş her gün birimiz.Belli aralıklarla mektupları götüren asker (sadistmiş zaar) hepsini yere fırlatırmış. Ağabeyimin beli tutulmuş. Arkadaşlarına da tembih etmiş meğer. Ben en çok bana gelenleri severdim. Tabii yazmayı da. Hepsini hala saklarım. Ver bi adres sana da yazayım gülüm. Zevkle.Tabii karşılığını isterim. Zevkle okudum yine seni. Çok güzeldi.
    İyi geceler Leylak' çım...
    Öptüm canım.

    YanıtlaSil
  4. benimde mektuplarım kartlarım güzel cici bir kutu içerisinde..heyecanla beklemek postacıyı gördümmü bana varmı gelmiş mi demek..bazen mektuba parfümler sıkardım güzel koksun die içine gül yaprakları bırakırdım..

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Leylak Dalı, yazını okuyunca , ta 1980 yılında 31 mart gecesi , saat birde kapımızın çalınması geldi aklıma. Evcek telaşlanıp kalktıki kasklı, motorsikletli bir adam vardı kapıda. Nişanlıydık o sıralrda, şimdiki kocam, o zamanki nişanlım da askerdi. Nişan yıldönümü kutlama teli göndermiş bana. Komutanları askeriyeden çektirmişler o saatte. Bizim o saateki nöbetçide hemen ulaştırmış bize.

    Hergün mektup yazardım hele de pelur kağıtlarına yazmaya bayılırdım, mektup arkadaşlarım vardı, özel günlerde postacılar günlerce kart taşırlardı. Yok şimdi o güzellik. Hatta postacı bile görmüyorum. Artık kuryeler var.

    Sevgilerimi postaladım sana.

    ( MAİL ADRESİNE BAKTIM AMA GÖRÜNMÜYOR)

    YanıtlaSil
  6. Mutfakcamı Burcuyla buraya geldiğimden beri birbirimize yazdığımız mektuplar var.. Uzun uzun hem de. Birde Uzunbey'le çıkarken arada yazdıklarım.Evli iken askere giden Uzunbey'e askerdeyken seni hiç mektupsuz bırakmayacağım demiştim ve yazdım.. Bir tane gönderdim ki telefonla aradı bir tane daha yazarsan bu askerliği bitiremem diye :)) Çok hasret dolu olduğundan mektup dayanamamış okumaya..Yani devamı gelirse dayanamam dedi.
    Mektuplardan sonra burcuyla birbirimize hala uzun uzun mailler yazarız..Onları da saklarım bazen.
    Ben mektup ihtiyacımı uzun maillerle gidermeye çalışıyorum.

    YanıtlaSil
  7. Mektuptan daha güzel bir şey yok gerçekten...
    Biz derste arkadaşımla yanyana oturduğumuz ve tüm gün konuştuğumuz halde mektuplaşırdık uzun uzun.Bir başka arkadaşımla ise haberleşme defterimiz vardı.Bir gün ben yazardım,bir gün o.En sevdiğimiz mektup defterimiz olmuştu.Sonra bir arkadaşımız postacımızdı.Sevgililerimiz askerdeyken her pazartesi bir mektup yollardık uzun uuzn içerisinde türlü türlü güzel ve minik hediyelerle dolu.Kimine dudaklarımızdaki rujlardan yapma öpücüklerimizi kondururduk,kimine en sevdiğimiz parfümü sıkardık sevdiğimiz bizi doya doya hissetsin diye.
    Uzaktakiler hala doğum günüme kart yollar ve ben de onu evimdeki şöinenin baş ucuna koyarım bir ay kadar.Ne renkli bir görüntüdür o.İstemedikçe bitmiyor o tür şeyler...Yeter ki alşkanlık yapsın.

    YanıtlaSil
  8. canımmm,
    ne kadar haklısın
    mail boxına gönderilen forward mesajlara ben de sinir oluyorum
    2 çift söz yazmak zor geliyor insanlara
    o zaman onları da gönderme
    anlamı ne ki
    mektup yazmak gibi buraya yazdığımız yorumlar da değil mi
    duygularımızı aktarıyoruz bu sayede
    sana güzel bir hafta sonbu diliyorum

    YanıtlaSil
  9. bir haftadır bir işe girdim. İlk zamanlar ya pek işim yok sıkıldım bir ara kimseler yok ken konuşmak bahanesiyle işyerinin izin kağıtlarının arkasını kullanarak bir arkadaşıma mektup yazdım pazartesi günü postaya vericem. Yazmayı severim ben adres verin yazarım size, kart atarım :)
    Bi gün kayınvalidem eşimin askerlik mektuplarını verdi bize eve geldik okumaya başladık mektuplarını ma ne gülmüştük yaaa ona gelen mektuplara.
    bide halamlar eskiden bize gönderdikleri mektuplarda kuzenlerimin ellerini çizerlerdi kağıda. her mektupta o el biraz daha büyümüş olurdu :))

    YanıtlaSil