.

.
.

2 Ekim 2024 Çarşamba

EYLÜL DÖKÜMÜ / 2 EKİM

Şiirli miirli yollamıyorum Eylül'ü, gidip gidip geri geliyor nasılsa. Gidince gelemeyen bizleriz, bir de bunlara şiir yazıyoruz.😃 Üstelik iyi başladıydı, giderayak hasta edip canıma okudu. Ekim'den daha iyi performans bekliyoruz diyeceğim ama o da maşallah Aralık ayı sanki, bugün dr kontrolüm vardı, gidip dönene kadar dondum. Kışlık giysi de getirmemişim, altı kaval üstü şişhane geçirdim üstüme bir şeyler, muayene sonrası bir mağazaya uğrayıp 1-2 mevsimlik giysi aldım. 

Eylül'ün ilk yarısı keyifli, neşeli, gezmeli tozmalıydı. Son yaz günlerinin tadını çıkardık kız kardeşle. Şuraya şöyle bir kolaj bırakayım:


İstanbul'da yaşananlar malum, Eskişehir'de de, yazmıştım buraya. Diğer fotoğraflar Saraçoğlu Mahallesi, Uğur Deveci-Uğur Terzi söyleşisi, Kurtuluş Parkımız ve Ankara'nın denizi Gölbaşı'ndan.

Ayın ilk yarısındaki gezip tozmalar ve ikinci yarısındaki hastalığın getirdiği halsizlik nedeniyle sekiz kitapla yetinmek durumunda kaldım, ikisi incecik bir şey üstelik.

Bu ayın kitapları arasında "Nisyan" ve "Gözlemevi Apartmanı"nı ayrı bir yere koyuyorum, ikisini de çok severek okudum. "Nisyan" için yazarın babasını anlattığı bir anı kitabı da diyebilirim ki insanı hem gülümsetip hem hüzünlendiren bir öykü. Çok seven, çok sevilen ve ne yazık ki bir suikast sonucu erken yaşta kaybedilen bir baba figürü var kitapta. Okumanızı öneririm.

"Gözlemevi Apartmanı" ilginç karakterlerin boy gösterdiği ilginç ama çok iyi bir öykü. Sıradışı kahramanları seviyorsanız bu kitabı da çok seversiniz.

Fatmanur Kaptanoğlu'nun yeni çıkan kitabı "Babam, Ev ve Yumurta Kabukları" ince ama etkileyici bir kitap. "Nisyan"daki babanın tam tersi bir baba figürü var burada. Anlatıcımızın babası, ölüm döşeğindeyken yıllardır görmediği babasının son zamanlarına tanıklık etmek için uzun süredir uğramadığı evine dönüyor. Ben çok severek okudum, finali ayrıca yüreğe dokunuyor. 

"Çocuklar Treni" 2. Dünya Savaşı sonrası Güney İtalya'da yokluk içinde yaşayan bir grup çocuğun ülkenin kuzeyine, bir süre bakımlarını üstlenecek ailelerin yanına bir trenle götürülmelerini ve orada yaşadıklarını anlatan hoş bir kitap. Okuyun derim.

"Bez Bebek Alfabesi" için karanlık, ürkütücü, grotesk ve fantastik kelimelerini kullanmam şaşırtıcı olmaz. Son derece tuhaf kahramanların yer aldığı öyküler bunlar ve işin açıkçası hiç tarzım olmayan bir tür olduğu için okurken biraz zorladı. 

"Meral" babaannesinin günlüğündeki yırtık sayfaların peşinde koşan bir genç kızın öyküsü. 

"Watson Ailesi" Jane Austen'in bitirilmemiş bir kitabı, "Emma"nın altyapısını oluşturduğu söyleniyor. 

"Bir Paris Semtinin Tüketilmesi Denemesi" Georges Perec'in tüm kitapları gibi değişik, okunmasa da olur kategorisinden, yazarın üç gün boyunca Paris cafelerinde oturup geleni geçeni, otobüsleri kamyonları, çoluğu çocuğu kaydettiği bir günlük gibi, hiçbir özel yanı da yok ama insanda bir cafeye oturup aynı notları tutma isteği uyandırıyor. Çünkü Perec böyle biri...

Gelelim dinlediklerime:


-Kemal Tahir'le başlamak istiyorum. Storytel'deki tüm kitaplarının dibini kazımak üzereyim. Bu ay "Kurt Kanunu" ve "Körduman"ı dinledim. "Kurt Kanunu" İzmir suikastini konu alan bir kitap. Farklı bir açıdan ele alınmış, ilgiyle dinlediğim bir kitap oldu, keşke Mazlum Kiper'in ağdalı okuyuşuyla sunulmasaydı. "Körduman" ise "Sağırdere"nin devamı niteliğinde. Kemal Tahir'in yazdıklarını çok severek dinliyorum ancak köy hayatını konu alan kitaplarından vaz geçmek üzereyim. Çünkü kadınlar için o kadar alçaltıcı, aşağılayıcı nitelemeler yapılıyor ki pes diyorsunuz. Köyün kadınlarının tamamı, genci, yaşlısı, evlisi, bekarı içi lokum dolu bir mendile, bir çift pabuca gönül indirip önüne gelen erkeğe "he" diyecek insanlar gibi ele alınmış. Oldukça maço bir söylem ve beni biraz kızdırdı.

-"Eflatun Koza"yı yıllar önce yayınlandığı hafta okumuştum, Cahide Birgül'ü kaybetmemizden birkaç gün önce, benim için anlamı bu nedenle çok farklıdır. Çok sevdiğim ve genç yaşta yitirdiğimiz bu yazarın son kitabını bir kez de dinleyip hatırlamak istedim. Başak Meşe'nin güzel seslendirmesi ile kitabı bir kere daha sevdim. 

-"Mona'nın Gözleri" sanat tarihi anlamında çok yararlı bir kitap. Gözlerini kaybetme tehlikesi olan küçük kız torununu her hafta müzeye götürüp bir tablo hakkında bilgi sahibi eden bir dede var. İnsanın vakti çok olsa kendini o küçük kızın yerine koyup söz konusu resmi önüne açarak dedenin dikkat çektirdiği hususlarla incelese ne kadar güzel olurdu. Resim sanatını sevenler için çok iyi bir dinleme olabilir. 

-Herman Hesse'nin "Ağaçlar"ı İstanbul'a giderken trende dinlediğim bir kitaptı. Yazar sevdiği ağaçları tek tek anlatmış, ben de onunla sevdim. 

-"Bayan Ming'in Hiç Olmayan On Çocuğu" tek bir çocuğu olmasına rağmen her birinden on çocuğa sahipmiş gibi bahseden, Çin'in bir kasabasında tuvalet bekçiliği yapan Bayan Ming'i anlatıyor. Çok severek dinlediğim, keyifli bir kitap oldu.

-Murat Eken'in şahane seslendirmesiyle dinlediğim Oğuz Atay'ın "Eylembilim"i 12 Mart sırasında bir akademisyenin yaşadıklarını konu alan bir kitap, yazarın son kitabı. O yıllara ergen yaşlarımda şahit olduğum için ilgiyle dinledim. 

-Ve son olarak Osman Balcıgil'in "Yağmur Çiseliyor"u. Çorum olayları ve 12 Eylül darbesinin arka planını belgelere dayanarak anlatan bir kitap, bekletimi oldukça aştı ve beni öğrencilik yıllarıma döndürdü. Murat Özgen'in başarılı seslendirmesi ile ilgiyle ve hüzünle dinledim. 

Eylül ayı film izleme açısından biraz yetersiz oldu. 4 film ve uzun süre sonra izlediğim bir dizi ile kapattım Eylül sezonunu. Aslında "My Favourite Cake" için sinemaya alınmış bir biletim vardı, hasta olunca iptal etmek zorunda kaldım ama aklım da filmde kaldı. Sadece bu değil şahane bir konserin biletleri de aynı nedenle iptal edildi. Kısmet diyelim:



-"Crossing" uzun zamandır izlemeyi arzu ettiğim bir filmdi, malum ortamlara düşünce izleme imkanı buldum ve çok beğendim, denk gelirseniz ihmal etmeyin. Yine Mubi'de izlediğim "Suna" bu ay severek izlediklerimdendi. "Columbus" konu itibarıyla beni çok etkilemese de filme adını veren kentteki mimari eserleri görebilme açısından ilginçti. "His Three Daughters" ise ölüm döşeğindeki babalarının başında bekleyen üç kız kardeşin yer yer çekişmelerini ve yer yer uyuşmalarını konu edinmişti, vasat diyeceğim bir filmdi.

"The Perfect Couple" isimli Netflix dizisini eminim çoğunuz izlemişsinizdir, mumya yüzlü Nikol'ün başrolde oynadığı polisiye için değerlendirmem de ortalama. 

O zaman haydi kahvelerimizi içmeye, kendileri İstanbul, Eskişehir ve Ankara imalatı:


Ekim ayı lütfen artık biraz ısınsın, henüz sonbahar moduna giremedim ben...