Bir varmış, bir yokmuş, bir değil birçok ülkede komşu tarlalarda büyüyen buğdaylar, nohutlar, fasulyeler varmış. Birbirlerine uzaktan uzağa bakar iç geçirirlermiş. Sonra bir gün içlerinden en görmüş geçirmişi olan buğday komşularına seslenmiş: "Bre kardeşler, şu uçsuz bucaksız tarlalarda, bahçelerde yıllardır rüzgarın müziğiyle kendi başımıza danseder dururuz, neden biraraya gelip de bir etkinlik yapmıyoruz?" "Makul" demiş nohut, "Takla atma yarışması yapalım", kısa boyu, tombul gövdesiyle yuvarlanarak. "Boşver sportif faaliyeti" demiş buğday, "yemeli, içmeli birşeyler olsun". "Altın günü yapalım" demiş içlerinde en evcimen olan fasulye, sırtını kamburlaştırıp göbeğini içeriye çekerek. Kısa bir an düşünmüşler buğdayla nohut, "İyi fikir, başka arkadaşlar da buluruz bize katılacak, yapalım yapalım" diye çığrınmışlar. Hemen organizasyon yapılıp tertip komitesi seçilmiş. Buğday başkan, fasulye başkan yardımcısı, nohut da yazman olmuş. Etkinlik mekanı olarak kalaylı, büyük boy bir bakır tencere seçilmiş. Zaman olarak da yılda bir gün tesbit edilmiş ama eğer canları isterlerse arada bir yine toplanmaya karar vermişler. Altın son günlerde çok pahalandığı için herkesin şık bir porselen kase getirmesi şart koşulmuş ve sıra gelmiş etkinliğe katılacak başka arkadaşlar bulmaya. Buğday demiş ki: "Şu ilerideki sulak arazide benim uzaktan bir akrabam ikamet ediyor, asıl sülalesi Uzak Doğu'da ama göç yoluyla buraya da gelmişler, pirinç diyoruz aile arasında biz onlara. Kalabalık katılamazlarsa da küçük bir grup olarak dahil olurlar aramıza. Nitekim pirinç sevinerek kabul etmiş bu daveti ve demiş ki, "ben sulak mekanlara alışkınım, etkinliğimiz de sulu bir yerde olsun". Diğerleri de uygun bulunca Altın gününü bakır tencerenin içine su doldurarak bir nevi havuz içerisinde yapmaya karar vermişler. Ardından da "Altın günümüze katılacak yeni dostlar aranıyor" diye yerel gazetelere ilan, yerel TV'lere reklam vermişler. Başvurular gelene kadar da havuz sefası yapmaya karar verip tencereye dalmışlar. Onlar suyun içinde şişedursun bu durum şeker pancarının kulağına gitmiş, "Ben de katılmak isterim, tatlı yiyelim-tatlı konuşalım" diyerek gruba dahil olmuş. Buğday, nohut, fasulye, şeker bir muhabbet içinde hemhal olurken ardarda konuklar kapıya dizilmiş. Kayısı ağaçtan atlamış, üzüm asmadan zıplamış, incir "ben de varım" demiş, portakal bile "benim neyim eksik, yer açın dostlar" diyerek kabuğuyla dalmış havuza yani tencereye. Karışmışlar, kaynaşmışlar, fokur fokur kaynamışlar, kakır kakır gülmüşler, bir muhabbet bir muhabbet. Derken kuru ahali görünmüş Altın Günü kıvamını bulduğunda, ceviz önde fındık arkada, fıstık en sonda serilmişler muhabbetin orta yerine. Ardından nefes nefese susam yetişmiş, eteğine hindistan cevizi yapışmış, dolmalık fıstık "beni de alın aranıza" diye seslenmiş. Nar durur mu, hasetinden çatlamış, tencereye atlamış. Rüzgar esmiş, toz bulutu gibi bir tarçın bulutu getirip Altın gününü yaldızlamış. Sonra Dedem Korkut görünmüş, boy boylamış soy soylamış, görelim ne soylamış: Ey katılımcılar, görürüm ki biraraya gelmiş, karışmış kaynaşmış bir güzel lezzet çıkarmışsınız ortaya. Adınız "Aşure", ömrünüz uzun olsun, bir yiyen bir daha yesin, biraraya getirenlere "eline sağlık" desin" demiş ve eteklerini savururak yürümüş gitmiş. Bu masal da burada bitmiş. Gökten üç tas aşure düşmüş; biri pişirene, biri komşulara, biri de sabırla okuyan sizlere...
ne guzel bir masal... yalniz ben bu masali dinlerken karnim acikir, canim asure ceker..
YanıtlaSilAllah kabul etsin, şifâ olsun, bereket olsun ömrünüze :)
YanıtlaSilDaîm muhabbetle.
Hikayeyi çok sevdim. Fotoğrafta da çok güzel görünüyor. Elinize sağlık.
YanıtlaSilAh bir de ben yiyebilsem. O kokusunu midem kaldırmıyor bir türlü. :(
öf en sevdiğim tatlı aşure. asla dayanamam. bu nedenle evde pek yapmıyorum. yapınca kaç kase yesem hala midemde aşure için yer oluyor.
YanıtlaSilofff. ben de bugün aşureye adanmış bi yazı yazmayı düşünüyordum. dün akşam yedim dışarda. hayatta en sevdiğim tatlıdır!
YanıtlaSil:))) hikayeye bayıldım.. harika görünüyor, afiyet olsun.. aynı şehirde olsaydık şu an kapınızı çalıyor olabilirdim..:)
YanıtlaSilSevgiler..
çok keyif alarak okudum yazınızı.. yüreğinize sağlık.. Allah kabul etsin inşallah...
YanıtlaSilçok keyif alarak okudum yazınızı.. yüreğinize sağlık.. Allah kabul etsin inşallah...
YanıtlaSilİtiraf ediym, bi uğrayıp geçmeyi (ki bunu normal zamanda hiç bir dostumun postuna yapmam) "aman ne güzel görünüyor" deyip geçecektim. Çünkü bazı nedenlerden dikkat dağınıklığı yaşıyorum ve yazının uzunluğu gözümü korkuttu. Ne güzel bir anlatımdan, ne güzel bir parçadan yoksun kalacakmışım. İnadımı seveyim.
YanıtlaSilTek kelimeyle müthişti. Aşure yanında sönük kaldı desem...
e pes sevgili Leylak Dalı!Aşurenin tarihçesi(!)ancak bu kadar güzel anlatılırdı.
YanıtlaSilÇok güzeeellll....
YanıtlaSilBen de önümüzdeki hafta yapsam diyordum tam da.
Tembelliği bırakayım artık de mi???
Of of, geldi değil mi artık zamanı :) Ben de yapacağım.
YanıtlaSilŞİmdi Rayuş geldi Buğday Leylak kardeş yüksek sesle bi de ona okudum.
YanıtlaSilGerçekten bayıldık. Bu arada bi haksızlığı da tamir ediiym. Aşuren de masalın kadar enfes. Hemi kalemine hemi de ellerine sağlık Buğday Leylakcım:)
aman allah'im bu ne guzel bir blog boyle, sagim leylak solum leylak :) ben zaten bir leylak manyagiyim :) asurenizde cok guzel gorunuyor :))
YanıtlaSilO Dedem Korkut var ya, Dedem Korkut... :)
YanıtlaSilİsim koymayı iyi biliyo dicektim :)
Ellerine-ağzına sağlık Leylak dalı'm :)
Ben de yapmak isterdim ama ya olmazsa:(
YanıtlaSilrüya gibi görünüyor, ellerine sağlık Leylakcığım.
YanıtlaSilresmen desenli süsleme yapmışsn, helal olsun. ben olsam savruk savruk atardım tabağın üstüne yemişleri:))
hani benim payima dusen tas hala daha ulasmadi elime??
YanıtlaSilsonunda ekrani yalayacagim o olacak ama :))
Ne güzel bir masal..bayıldım..aşureye de bayılırım zaten.Hafta sonu yapıcam kesin :)
YanıtlaSilMasal çok güzel, aşure çok güzel.Ee bizede keyif almak düştü. :)
YanıtlaSilharikaymış bu altın günü
YanıtlaSilaşure acaip görünüyor, ağzımın suyu aktı
Allah kabul etsin canım
ellerine sağlık
Ama olanı var olmayanı var :))
YanıtlaSilaşure aşure olalı böle destan görmedi... Ayol onun tadı kimbilir nasıldır..
YanıtlaSilaşuree, oy ooy! okudum ve anneannemin kapısını aşure zamanı daha sık çalmaya karar verdim :) izmir'e gidip annemin kapısını da aşındırabilirim!
YanıtlaSilharikasın sen ablam ellerine sağlık vallahi ben annekuşum da yapıcak hazırlıklarda sevgiler.:)
YanıtlaSilSevgili Hocam,
YanıtlaSilBloğunuza bayılıyorum. Okuduğunuz kitapları takip ediyorum. Hikayelerinize bayılıyorum. Aşureye de bayılırım. İzniniz olursa "Bir Aşure Masalı" başlıklı yazınızı ve tarifinizi, adres göstererek kendi blogumda yayınlamak isterim.
Sevgilerimle,
Ana Kraliçe,
YanıtlaSilBlog linkimi vererek yayınlayabilirsiniz elbette. Güzel sözleriniz için teşekkürler...
Sevgili arkadaşlar,
YanıtlaSilŞimdi farkettim ki ben yorumlara cevap vermeyi unutmuşum, aşure yerken daldırmışım galiba :) Hepinize çok teşekkür ediyorum, bilhasa Dilara'ya tarifi için. Sevgiler yolluyorum en kocamanından hepinize...
Teşekkür ederim. Bloğuma beklerim. www.kraliceninevi.blogspot.com
YanıtlaSilSevgiler.
Ne güzel ve iştah açıcı bir masal değerli Leylak Dalı, mmm çok lezizz :)
YanıtlaSilDedem Korkut da sonunu efsanevi tarzıyla bağlamış :)
Aşureyi pek severim, bakın düştü aklıma. Hafta sonu pişirelim bari evcek...
Sayfa 63 ve 87 keyifle okudu, harika olmuş. imza:bir dost
YanıtlaSil